MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tanrılar mı daha erdemli, insanlar mı?
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
25 Kasım 2021 Perşembe

Tanrılar mı daha erdemli, insanlar mı?

Alacakaranlık çocuklarıyız. Uzun yollar katettik. Meşakkatli zamanlardan geçtik. Bir eğrildik, bir büküldük. Dağarcığımızda biriktirdiklerimiz milyarlarca yaşama bedel. Ne yazık ki yetersiz! Ara ara verdiğimiz soluklanma molaları sorumlu. Bir de bencilliğimiz. Çırpınışlarımıza kayıtsız kalan Tanrıları da ekleyebiliriz. Her gün beynimize çaktıkları öğretilerle, sapkın hayatlarımızın bedelini ödettiler. Şimdi, İsa’nın cüretkarlığı kadar cesur olma ve şarabın kutsallığına kanlarımızın akışkanlığını karıştırıp, ekmek doğrama zamanı. Tabii müritlerimizi kandırabilirsek!

Bir varmış, bir yokmuş. Evren sonsuzluğun hem içinde, hem dışında. Bilincin ışık hızıyla yarışıp, ışığın aklın atom parçacıklarından doğduğu bir boyuttaymış düşlerimiz. Düşlerin kurguladığı hayatları seçmişiz meğer. Adına kader demişiz. Geçmiş, şimdi ve geleceğin olmadığı bir anda, donup kaldıklarımızmış yaşadıklarımız. Donup kaldığımız anın ötesine taşmayan, çaresizliklere verdiğimiz manalarmış bütün kavgamız. Attığımız kahkahaları bile içimize sindirememişiz. Yokluklara takılıp kalmış isyan cümlelerimiz. Bu yüzden hep afallayıp durmuşuz. Yüreklerimizdeki aşkları, ne de hasret kaldıklarımızı arayıp sormamışız. Aldanmışız fütursuzca. Dervişlere yalvarmışız birbirimizden habersiz, gizlice. Yine de kimseye yaranamamışız.

Zamanı sahibine geri vermeli artık. Tasalanmadan. Usulca teslim etmeli. Emanetlerimizi, topaç gibi çevirip durduk kendi aramızda. Yönünü bulamayan hayatlara savrulduk ardı sıra. Zeus’u kıskandıracak hainlikler, pusular kurduk baş Tanrılarımıza. Kaçıs işe yaramayacak. Dimdik durup masumiyetimizin karşısında, hesap vermek zorundayız, tek tek. Sen de, ben de farkındayız tükettiğimiz umutların. Ellerimiz ayrı düşecek. Özge yokoluşlarımızda göz kırpacağız birbirimize. Kim öğrettiyse yalanı, riyayı. İşaret parmaklarımızı ona çevireceğiz.

Çobanın güncesinden,tan doğumuna bir perde açılır, tüm acılar mezarlara gömüldükten sonra. Keçinin memesinden akan ak süte helallenir, savurduklarımız. Bebenin koynunda yasladığımız başlar, uykuya dalar sukünetle. Takvimler geceleri saymadan, sattler çalmadan, günler devrilir uzak köşesinde memleketin. Pamuklar basılır görmediklerimizin yaralarına. Bir asker türkü tutturur dönüş yolunda evinin. Dağ başlarında yakılan ateş, ezgisi olur kavruk ovaların. Özlem kokan... Pişmanlıklara sığınan itiraflar inler, sarp kayaların diplerinde. Ölgün otlar sarar dört mevsimi, dünya henüz dönmeden güneşin etrafını. Efsunlu bir bahar telaşı kaplar, çocukların susmadığı akşamları. En acelesinden ağıtlar yakılır, dilsiz cesetlerin başında. Karlar yıkayamaz derilere işleyen kan lekelerini.  Ekin hasat edilse de... Buğday un olup elense de... Avuçlarda kalan bir bekleyiştir öyküsü, mumlar yakılan dileklerin. Alınlara yazılmış yazılar gibi. Gittiğin yere giderler.

Kendine inanmıyorsa, Tanrılara niye inansın insan? Öyleyse, inanmadığı Tanrıları neden kıskanır? Neden duello eder Tanrıların hayalleriyle? Oysa Tanrılar şöyle buyururlar; “İnsanlar Tanrılar’dan daha erdemlidir. Çünkü ölerek günahlarının bedelini öderler. Tanrılar ise insanları, kendi ölümsüzlüklerine inandırarak, onlar gibi olmaları için yarıştırırlar. Üstelik sonsuza kadar. Üstelik sadece imajlarıyla. Söyleyin şimdi. Tanrılar mı daha erdemli, insanlar mı?”.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz