MENÜ
İzmir 17°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yeryüzüne bırakılmış bir lanet mi?
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Nisan 2019 Pazartesi

Yeryüzüne bırakılmış bir lanet mi?

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, yazının konusu hayli netameli… Hele, bu lanetin “insan” olması ihtimaline dair yazmak, beter tehlikeli… Olsun, adrenaline de ihtiyaç var.

Evrenin tarihi yazılacak olsa, Dünya bahsinde, “İnsanlık: Uygarlık kuran tür. Yeryüzündeki lanetin faili.” ibaresinin yer alması kuvvetle muhtemeldir.

Yeryüzüne kimin ve neden, lanet olarak insanı bıraktığının mitolojik ve teolojik izahı var. Ancak insanlığın Dünya’nın başına açtığı işlere bakılırsa, bütün bu olan bitene, o izahı da aşan anlam yüklemek ihtiyacı çıkıyor ortaya.

Çünkü insanı daha doğarken günahın kollarına bırakan dinler, kötülüğün önüne geçemediler. Kaldı ki o “ilk günah” ile hayata gelmek, kötü olmayı gerektirmiyor. İyi insanların da varlığı bunu doğruluyor. Tam da Habil ile Kabil’in hikâyesinde olduğu gibi…

O halde, insanı kötü yapan ne?

Tanrı kelamı bir tarafa, insanın kötü olduğunu düşündüren belirtilerin, verilerin ortaya çıkış koşullarına bakıldığında, “mülkiyetin keşfi ve uygarlığa giden yolun açılışı” görülüyor.

Uygarlığın insanlığı getirdiği yerde, gerek insanlık durumunda gerek doğanın durumunda ortaya çıkan bozulma akıl karıştırıyor; Yeryüzündeki lanet hangisi? Uygarlık mı? İnsan mı?

Bunu anlamanın yolu, yaptıkları ettikleriyle övünen, kendi varlığıyla gurur duyan insanın yeryüzü yaşamına yaptıklarına bakmak olabilir…

Bakınca gördüklerimin özeti; Biz insanlar her şeyi çok kötü yaptık. Şu hale bakın:

Et yemekten, süt içmekten, sebze meyve yemekten korkar olduk. Doğayı kontrol altına almak isterken toprağı, suyu, havayı kaybediyoruz. İklim değişikliği felaketlere yol açmaya başladı. Bütün insanlar kardeştir diyoruz, kardeşlerimizin dörtte üçü yoksul, yarı aç yarı tok yaşıyor. Bir gecede dört kişilik masaya ödenen hesabın tutarı kadar parayla, dört kişilik aile bir ay geçiniyor. İnsaf kalmamış. Vicdanlar sükût etmiş. Hak, hukuk, adalet bir var bir yok. Varsıllarımız yoksul bıraktıkları kardeşlerimizi savaşlarla yok ediyor; sonra da kahraman ilan ediliyorlar. Birbirimize yaptığımız zulmün ve döktüğümüz kanın kayda geçmiş haline, tarih dedik. Bu trajediden de sanat zuhur etti…

Ne hazindir ki egolarımız süper egonun kontrolüne girerken, sosyalleşmek adına adeta birer suç makinesine dönüşmüşüz. İnsanlık adına, insanlığa karşı suç işliyoruz.

Rivayet o ki yeryüzüne 124 bin peygamber gelmiş. Ama her şey daha da kötüye gitmiş. Dinleri soracak olursanız, o büyük isyanları da kısa sürede sistemin şefkatli kollarında rehabilite etmişiz. Biz insanlarla baş edilecek gibi değil. Şeytana parmak ısırtıyoruz.

Bugün, bütün bir yeryüzünün Sodom ve Gomora’dan farkı kalmamışsa, yeryüzüne bırakılan lanetin insan olduğuna dair kuşkularımızın artması gerekir.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Kubilay Avşer
 8 Nisan 2019 Pazartesi 13:37
Evrendeki çeşitlenmenin altında birleştirici ve ayrışırıcı güçlerin, yani eros ve tanatos’un, sevginin ve nefretin olduğunu ileri süren Sigmund Freud’a göre bu mücadele insanlık var oldukça devam edecektir. Freud, Ego’ da görülen saldırganlığı uygarlığın düşmanı olarak tanımlarken, onun süperego tarafından mutlaka kontrol edilmesi gerektiği üzerinde durur. Bu aşamada bilimin, sanatın ve dinin bu işlevi yerine getirbileceğini ileri sürer. Bu tinsel ögeler de ancak insanın doğru, doğa ile uyumlu bir şekilde eğitilmesiyle kazanılabilir. Hal böyle olunca, bu anlamda insanlığın kat etmesi gereken uzun bir yol olduğu çok açık. Bunun için de işbirliği ve uzlaşma kültürünün, yani gerçek demokrasinin Kurulması ve yaygınlaşmasını sağlamak gerek. Bakalım bu sorunsalı bir meteorun dünyamıza çarpmasını beklemeden önce aşabilecek miyiz?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz