MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
30 Mart’ın şifreleri (1)
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
31 Mart 2014 Pazartesi

30 Mart’ın şifreleri (1)

Türkiye’nin kader seçimi dedik. Yerel değil genel dedik. Hatta ‘referandum, referandum’ diye vurguladık. Neyin referandumu? Tabi ki Başbakan Erdoğan’ın…
Erdoğan’la devam mı tamam mı seçimiydi kimilerine göre…
Ve sonuç! Erdoğan’la devam. Yahut yetmez ama evet!
Türkiye’yi önce sandığa ardından da ekran başına kilitleyen bazılarını (benim gibi) sabaha kadar uyutmayan seçimin sonuçlarını irdelemenin zamanıdır.
Ülke genelindeki sonuçlardan benim anladığım şu…
İktidar yorgun, yıpranmış… Ama muhalefet de öyle…
Yüzde 45’in Türkiye koşullarında ‘başarı’ olup olmadığı tartışılabilir.
Ama yüzde 26-27 kesin bir hezimettir.
Hatta Bahçeli’ye inat yüzde 16 da öyle…
Seçimin kesin kaybedeni varsa bu öncelikle muhalefettir. Artık Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin kendilerini gözden geçirmeleri şarttır. Erdoğan karşısında bilmem kaçıncı yenilgisini alıp hala yüzdeler üzerinden başarı martavalı okumanın kimse için anlamı kalmamıştır.
Cemaat açısından da bu seçimin bir hezimet olduğu düşünülebilir.
Ancak AK Parti’nin oyunu bir önceki seçime göre 5 puana yakın düşürmek bu ülke koşullarında kolay değildir. Bu açıdan cemaati başarısız bulmuyorum.
Neden böyle olduğu, nasıl bu noktaya gelindiği, tüm bu iddialara, ithamlara rağmen nasıl bu sonucun çıktığına dair sorularla karşılaşıyorum. Bugünden başlayarak bu sorulara bilgi-birikim ve tecrübem ışığında yanıt vermeye çalışacağım.
Şimdilik şu kadarını söyleyebilirim. Türkiye normal şartlar altında bir seçim yaşamadı.
Dahası Türkiye’ye normal bir seçim yaşatılmadı. Bir yerel seçime gittiğimizi zannederken Başbakan Erdoğan Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin provasını yapıyordu.
Kendisini, ailesini, kabinesini hırsızlıkla/yolsuzlukla suçlayan iddiaları, ses kayıtlarını boşa çıkarıp, yargı düzenini, emniyeti topyekun tasfiye edip hatta Twitter’ı, Youtube’u kapatma cesareti gösterip üzerine yüzde 45 oy alınıyorsa oturulup etraflıca düşünülmesi gerekir.
Bu açıdan bakıldığında sonuç Erdoğan’ın kesin bir zaferidir. Erdoğan sadece muhalefet liderlerini değil Pensilvanya’yı da dize getirmiştir parti içindeki bazı klik başlarını da… Ve seçimin kaybedenleri arasında bana sorarsanız Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de saymak gerekir.
Bu sonuç Gül’ün Köşk’te tutunmasını da geri dönüşünü de zora sokmuştur bana göre…
Sonuç itibariyle Türk halkı Gezi Parkı’ndan itibaren kutuplaşma politikasının etkisiyle politize edilmiş, siyasal açıdan fanatik futbol taraftarları gibi sonuç ne olursa olsun ‘tuttuğu takıma’ desteğini sürdürme eğilimi ortaya koymuştur. 
Bu açıdan Erdoğan’ın ‘eldeki kuşu’ bloke ettiği, tuttuğu söylenebilir.
Ne Gezi Parkı’ndaki orantısız şiddet, ne Yeni Türkiye fotoğrafındaki (kızlı-erkekli, T.C krizi, Atatürk siluetinin devlet nişanından silinmesi gibi) tartışmalar ne açılım sürecindeki olası tehditler (bölünme, federasyon) ne de 17 Aralık sürecindeki yüz kızartıcı iddialar, tapeler...
Gözünü, gönlünü ve de kalbini olan biten her şeye kapatmış, dış dünyadan kendisini izole etmiş, çoğunlukla ideolojik ama bir o kadar da ekonomik bakan bir kitleye sırtını dayayan Erdoğan, gerginlik politikasıyla taraftarlarının ateşini hiç düşürmeden oylarını sandığa yansıtmayı başardı. Erdoğan'ın en büyük şansı daima onun son söylediğini doğru kabul eden, inanmış bir kitleye sahip olmasıydı.
Tamam, devletin tüm gücünü partisi için kullandı. Yarattığı medya üzerinden orantısız bir baskı politikası uyguladı.
Rakipleri bölmek için YSK üzerinden yeni kanallar açıldı.
Hatta Silivri bile bir çırpıda boşaltıldı.
Hatta daha da ileri gidenler var. Milletin oy rengini önemli ölçüde etkileyen son 72.5 saat içindeki Dışişleri Bakanlığındaki ses kayıtlarıyla bile Erdoğan’ın ilgisi olduğunu düşünenler var. Yani ulusal bir tehdit yaratarak, ulusun milliyetçilik damarlarına iğne yapıp bayrak reklamıyla paralel algı oluşturma gayretinde olduğunu... Ve son 72.5 saatte ülkenin hala güvenilir birkaç anket şirketine YSK yasaklarını deldirip nokta vuruşu anketler yayınlatarak rakibin duruşunu, konsantrasyonunu bozmak…
Kendisi için ‘olmak ya da olmamak’ seçimine dönüştürdüğü yarışı kazanmak için neredeyse her yolu mubah gören bir anlayış geliştiren Başbakan, kritik bir eşikten sağ salim geçmeyi başardı. Ama öyle bir gerginlik politikası izledi ki son bir yılda… Geride kalan seçmeni rakipten öte kendisine neredeyse düşman etti. Evet, yüzde 45’i başarı olarak kaydetmek mümkün belki... Ama geride kalan yüzde 55’in de ‘Anti Erdoğancı’ bir tavırla kolay kolay çözülmesinin mümkün olmadığını görmek lazım.
Peki, bu sonuçlar Erdoğan’ı Köşk’e taşır mı? İşte ondan emin değilim.
Kürt kökenli seçmenlerle ittifak yaparak yüzde 50’yi geçme planları yapıldığını duyuyorum. Ama böyle bir ittifak ulusal tehdit ve bayrak hassasiyetiyle AK Parti’ye destek vermeye devam eden milliyetçi kökenlileri ürkütebilir.
Yani Erdoğan’ın Köşk yolculuğu hiç de göründüğü kadar kolay değil. Çünkü bloke ettiği, kamplaştırdığı, rakip hatta düşman olarak tanımlayarak dışladığı/ötekileştirdiği yapılar Ağustos’a kadar çözülmeyecek kadar safları sıklaştırdılar. Yani Başbakan Gezi Parkı’ndan itibaren sadece kendi seçmeninin saflarını sıklaştırmadı, karşısındaki yapıları da neredeyse etle tırnak haline getirdi. Örnek mi? Ankara seçimlerine bakmanız yeterli… Dün gece sabaha kadar Ankara’daki CHP sandıklarına olası müdahaleye karşı TOMA’ların önünde tekbir getiren MHP’lilerin olduğunu haberleriyle çalkalandı sosyal medya. 
Bunun Mansur Yavaş’ın siyasi geçmişiyle ilgisi olduğu kadar iktidar-muhalefet kamplaşmasıyla da ilgisi olduğu da sosyologlar, siyaset bilimciler tarafından kabul ediliyor. 
İzmir mi? İzmir’deki seçimin kazananı muhalefettir. Kaybedeni CHP’dir.
En büyük kazanç MHP’nin… Matematik yalan söylemez… 2 sıfırdan büyüktür.
Ve Binali Yıldırım’lı AK Parti…
Kim ne derse desin… Yüzde 36 oy ve 6 ilçe bu konjonktürde sadece başarı değil kesin bir zaferdir. Hem adaya hem partiye yönelik böylesine bir saldırı ikliminin olduğu, hem partinin hem adayın çok ağır şekilde itham edildiği süreçte yüzde 35-36 oy tahminlerin ötesinde tartışmasız başarıdır.
Ve tabi ki ilçeler… Birçoğunda CHP’nin kendi ayağına kurşun sıktığı ilçeler…
Yanliş yönetilen adaylık, aday adaylığı sürecinin etkisi... Torbalı’da DSP’ye kaçan/kaçırılan Dr. İbrahim Öz’ün, Menderes’te DSP’ye giden Arif Ekti ve bağımsız aday olan 15 yıllık CHP’li başkan Ergün Özgün, Kınık’ta Demokrat Parti’ye kaçan 10 yıllık CHP’li Süleyman Kaya’nın, Aliağa’da CHP’den 3 dönem başkanlık bir dönem vekillik eden Hakkı Ülkü’nün dizginlenemez hırsının kurbanı olan CHP, Ödemiş, Kemalpaşa, Kiraz ve Selçuk’ta da çok da sürpriz sayılmayan bir yenilgi aldı. Görünen o ki sahaya 30’da 30 parolasıyla çıkan CHP 8 ilçeyi kaybetti. 
Yani kalenin burçlarında gedik açtırdı.
Büyükşehir oylamasında da ‘sınırlar genişlemiş olmasına rağmen’ 7 puanlık bir düşüş yaşayan CHP’de bu sürecin analizinin sağlıklı bir şekilde yapılacağına inanıyorum.
Kaldı ki önümüzdeki günlerde bizler de bu analizi kalemimiz yettiğince yapmaya çalışacağız.
Günlerdir katıldığım televizyon programlarında ve de bu sütunlardan şunu söylüyordum.
CHP 30’da 30 yaparsa şaşırmam… Ama 8-10 ilçeyi kaybederse de şaşırmam.
İşte sonuçlar…
Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığım ‘20 ilçe riskli’ başlıklı yazımı bazıları abartı bulmuştu.
O 20 ilçeyi tek tek analiz edip ‘risk derken’ neyi kast ettiğimi de ilerleyen günlerde kaleme alacağım. Kaldı ki ‘riski’ oranlamış bazılarında yüzde 10 olan riskin bazılarında 50’nin üzerinde olduğunu örneklerle sıralamıştım. Kabaca şunu söyleyebilirim. Eski metropol ya da ‘İzmir çukuru’ diye tanımladığımız 11 ilçede 2009’daki psikoloji hakim oldu sandığa… Yani sandıkta MHP ile CHP seçmeni birleşti. Ve bu birleşmeyi bana göre AK Parti’nin Gündoğdu mitingi tetiklemiştir. AK Parti’yi bir tehdit olarak algılayan İzmir çukuru refleks olarak CHP’yi ‘sorgulamadan’ sandıktan çıkarmıştır. Bu tabloya en büyük örnek Karşıyaka’dır. Konak’tan atanan başkan adayı Hüseyin Mutlu Akpınar’ın tarihi bir farkla seçimi kazanmasını ancak bu şekilde açıklanabilir. 
Ve de tüm saldırılara karşın Konak’ta halk CHP adayı Sema Pekdaş’tan şaşmamıştır.
Hatta seçimin riskli olduğu tahmin edilen Bayraklı, Buca ve Karabağlar’da da MHP seçmeni önemli ölçüde CHP’de birleşerek sonucu belirlemiştir.
İzmir çukurundaki seçmen DSP’nin anlı şanlı adaylarına bile pirim vermemiş, anketlerde ilk günlerde yüksek görünen MHP ve DSP adaylarının son bir hafta erimesinin altında iktidara karşı geliştirilen endişe ve korku iklimi etkilimi etkili olmuştur.
Ama İzmir çukurundaki seçim psikolojisi çevre ilçelere sıçramamıştır. Özellikle MHP adaylarının yüksek oyu dikkat çekerken iki ilçede sonuca giden MHP’nin dış ilçelerin pek çoğunda yüzde 20’leri aşan oy oranına ulaşması CHP için ‘en az bağrından çıkan DSP’liler’ kadar büyük bir handikap oluşturmuştur. 
2009’da sandıkta birleşen seçmenin bu kez ayrışmasını doğru okumak gerekir.
Ve burada MHP’nin merkez sağ seçmeni tetikleyen adayı Burhan Özfatura destekli Murat Taşer’in ve sağlıklı bir süreç yöneten İzmir teşkilatının da hakkını teslim etmek gerekir. İlk kez İzmir’de yerel seçim partisi olmaya karar veren MHP’nin Aliağa ve Kiraz zaferiyle bunu ziyadesiyle başardığını söyleyebiliriz. 
Ve AK Parti’nin kazandığı ilçeler dahil İzmir’de seçimin sonucunu ‘aldığı ya da alamadığı oy nedeniyle’ MHP’nin tayin ettiğini söylemek yanlış olmaz. Örneğin Selçuk’ta… Yüzde 25’e yakın oy alan MHP’nin seçimi AK Parti’ye kazandığı bir vakıadır. Bu oranın 2009’da yüzde 10’larda olduğu düşünülürse demek isteğimiz anlaşılır. Yahut Kemalpaşa’da… 2009’da yüzde 27 gibi yüksek bir oranla AK Parti kadar oy almayı başaran MHP’nin bu kez 20’nin altına düşmesi de seçimi AK Parti’ye kazandıran faktörlerdendir. Aynı şekilde bir hafta öncesinde yapılan anketlerde Bayraklı’da yüzde 12-13 görünen MHP’nin farklı gerekçelerle yüzde 8’e düşmesi de seçimi CHP’ye kazandırmıştır.
Başta Büyükşehir adayı Taşer olmak üzere İl Başkanı Necat Karataş’ın da bir kutlamayı hak ettiğini düşünüyorum. Yaptığım tüm analizlerde MHP’nin İzmir’deki yükselişinin altını net bir şekilde çizmiş bir gazeteci olarak bendeniz de haklı çıkmanın keyfini yaşıyorum.

Şimdilik bu kadar…

DEVAM EDECEĞİZ…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Rıza
 2 Nisan 2014 Çarşamba 11:04
Bayraklı mhp adayı gibi bir değeri kaybetti.
 narlıdere
 2 Nisan 2014 Çarşamba 10:07
en büyük düşüş en güüçlü ilçede oldu, oylar yüzde 10 düştü. gözlerden kaçmasın lütfen. narlıdere sıkıntılı, tıpkı izmir gibi.
 Asım Korkut
 1 Nisan 2014 Salı 15:53
Siyaset iktidar olmak için yapılmalıdır.Muhalefet bu seçimin kesin kaybedenidir.Muhalefette kalmak için siyaset yapılmaz.
 35
 1 Nisan 2014 Salı 11:17
17 Aralık süreci olmasaydı, cemaat kapı kapı dolaşıp CHP'ye oy istemeseydi İzmir'in siyasi haritası nasıl şekillenirdi acaba?
 aptullah
 31 Mart 2014 Pazartesi 23:23
hem aziz başkan hem ali engin başarısızdır
 SELÇUK'LU
 31 Mart 2014 Pazartesi 21:54
selçuk'u kaybedeceğimizi avazımız çıktığı kadar bağırdık göz göre göre seçimi verdik sokaktan her hangi birini aday yapsaydık kazanırdı.sinir sitres sahibi yaptınız bizi bunun vebalini kim verecek yazık değil mi yazık değil mi:(((
 35
 31 Mart 2014 Pazartesi 20:02
Cemaat'in etkisi en çok Buca ve Karabağlar'da oldu. Bu arada 5 yıl sonraki İzmir'i görmek isteyenler çıkıp dışarıya baksınlar. Aynı zamanda 5 yıl öncekini de görebilirler.
 murat
 31 Mart 2014 Pazartesi 20:00
Hülya Hanım çok yerinde bir soru sormuş: CHPli olarak mesut yaşarken çocukları neden gerici AKP nin yönettiği şehirlere(İstanbul,Ankara)gidip çalışmak zorunda kalıyor?
 bülent ışık
 31 Mart 2014 Pazartesi 19:02
2009 seçimlerinde Aziz Kocaoğlu'nun aldığı oy 1 milyon 108 bin olmasına karşı 2014 seçimlerinde 1 milyon 288 bin oy almıştır.Bütünşehir yasasından dolayı 2014 seçimlerini 2011 seçimleri ile kıyaslamak daha doğru olur.
 
 31 Mart 2014 Pazartesi 18:41
8 ilçe kaybedilmiştir.sorumlular belli
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz