MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Biat
Tayfun MARO
YAZARLAR
22 Temmuz 2020 Çarşamba

Biat

Kişi kültü, bölge insanının doğulu karakteri, şarklı kimliğiyle mükemmel uyum sağladığından olmalı, toplumsal yaşamda etkisi ve belirleyici rolü, tartışılmaz.

Batı kültürüne biat eden modernistler Atatürk’e tapar, işçi sınıfı öncülüğünde devrim yapmayı düşleyenler Lenin’e tapar, köylü devrimi hayal edenler Mao’ya tapar, gerilla savaşının büyüsüne kapılanlar Che’ye tapar, İslam devrimi için cihat ilan edenler peygamberlerine tapar… Anarşistler hariç, her grubun önüne eğildiği bir efendisi mutlaka var.

Mesela, Batı huzurunda ceketinin bütün düğmelerini ilikleyen modernistler, bu duruştan solculuk zuhur ettiğine kuvvetle iman etmişlerdir.

Toplumsal yaşamda kişi kültünün önemi bir vakıa; lakin doğu toplumlarında şark zihniyetinin benimsediği koşulsuz itaat ve sorgusuz sualsiz peşinden gitmek, sosyal mücadelenin kendisi oluyor. Biat kültürü, dediğimiz…

Şarklı zihniyet düşünceye mesafelidir, soru sormaktan genellikle uzak durur. Dolayısıyla şarklı düşünürlerin dünya tasavvurunda mistisizm ağır basıyor.

Hal böyle olunca, şarklı zihniyetin hâkim olduğu her alanda, bütün sorular gri bölgede kalıyor. Verilmiş cevapların peşinden gitmek, kahir çoğunluğun tercihi oluyor.

Neredeyse her kişinin, her grubun kendi putuna taptığı, tabularıyla hayatını kuşattığı toplumsal yaşamda, kamusal alan da haliyle bu kuşatılmışlıktan nasibini alıyor.

İçinden geçtiğimiz sosyoekonomik bunalım ve öncülleri zuhur eden uygarlık krizi, değerler sistemini ve kamusal yaşam normlarını yerle bir etti.

Yaşamakta olduğumuz uygarlık krizi ve sosyoekonomik bunalım insanlığa şunu öğretiyor; Keşifler ve icatlar, aklına gelen fikri projelendirip bir ürüne veya yaşam normuna dönüştürmek, zannettiğimiz gibi övünülesi bir maharet değilmiş.

Önünde secdeye vardığımız bilim, o kadar da matah bir şey değilmiş.

Kurumsallaşan inancın, yani dinin, insanlığa verecek bir şeyi kalmamış.

İnsanlığın önünde eğildikleri, kişinin kendi varlık bilincini imha girişimi eşliğinde toplumsal alanı inşa etti. İnsan varlığı elan güvencesiz. Hem de hiç olmadığı kadar.

Geçen yüzyılda, kitlesel üretim/tüketim sarmalında vasatlığın ortaya çıkışına tanık olduk. Bu yüzyılda da vasatlığın zirvesini gördük.

Varoluşuna bir hahamın, bir papazın, bir imamın ardında, bir kutsal mekânın duvarları arasında güvence arayan sonlu insan, sonsuzluğun peşinde…

Buna mukabil, para mabetlerinde, üçe beşe bakmaksızın çaresizliğine teselli bulabiliyor.

İnsan, “Gel, seni yöneteyim!” diyenlerin peşinden giden, yetersizlikle malul bir yaratık…

Öyle bir yetersizlik ki “Seni ben yarattım!” diyene de kuvvetle inanmaya mecbur…

İllaki peşine düşülecek göklerde ilahi bir güce, yeryüzünde yüce bir muktedire ihtiyacı var insanın. Zavallı bir çaresizlik…

Eğil de kimin önünde eğilirsen eğil, yeter ki yüce otoritesiyle seni yerlerde süründürmeye muktedir olsun.

Elan sürüngeniz… Evrimi de yanlış anladık.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Kendini Bilmek / Kendini Bilmemek
 23 Temmuz 2020 Perşembe 08:29
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı kahramanlarının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularının başta gelenidir; Aydınlanma Devrimi'nin lideridir; Ulusumuzun değişmez değeridir. O'nu tapılan veya tapılacak bir meta düzeyine indirmek, arpalıklarının kenarından köşesinden yemlendiği belediyelerin başkan geçinen "genel merkez kuklaları"na çıkarı gereği tapınmayı alışkanlık haline getirmiş adamcıklara yakışır(!). Nokta.
 Yorum
 22 Temmuz 2020 Çarşamba 14:36
İnsan elbette eksikliklerle malül, ancak unutulmamalıki bu eksiklikler insanca pek insanca (Nietzsche). Yani insan başka türlü olamadığı için doğrusuyla yanlışıyla insan ve bugünkü uygarlığımızı da bu yolculuğa borçluyuz. Kanserli hücre gibi davranan insan bence doğayı mahvedecek gücü olmamakla birlikte ya kendi sonunu getirecek veya küçük bir ihtimal olarak ders alarak ya da doğanın düzeltmesiyle evrim sürecinde yol almaya devam edecek. En başta annesine muhtaç olarak doğan insan varlığını diğer insanlarla çeşitli zorunluluklar/gereksinimler nedeniyle kurduğu ilişki yoluyla/toplumsallıkla devam ettirebilmiştir. İnsan yalniz yaşayamaz, eşit olmayan insani vasıflar nedeniyle birbirine muhtaçlık ilişkisi oluşur. Evet din bir yol gösterici,bence yine öyle, herşeyde olduğu gibi dinin size bir şey verebilmesi sizinle de ilgili, yani akan çeşmeden ancak bardağınızın alabildiği kadar içebilirsiniz. Bilim de keza 'o kadar matah bir şey değil' değerlendirmesine konu olamayacak kadar nesnel sonuçları olan bir kurum. Burada asli unsur insan ve onun her türlü kurumla girdiği ilişki biçiminde sorun aranmalı gibi geliyor bana.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz