MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kutlama mı demiştiniz…
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
8 Mart 2016 Salı

Kutlama mı demiştiniz…

Bir zamanlar ‘ıhlamur kokan sokak’ diye anılan, son 3 yılda çağdaşlaşarak(!) barlara ve kafelere bürünen ‘çığırtkanlı sokak’tan eve doğru yürüyorum.

Bir delikanlı nargile kokularının yükseldiği mekanın önünden yoldan geçenlere 8 Mart’ı hatırlatıyor, ‘yarınki kutlamalar için’ rezervasyon çağrısı yapıyor.

Sevgiliyle yürüyen kızın yüzü aydınlanıyor 8 Mart hatırlatmasına, el ele tutuştuğu oğlana dönüp sevindirik sesle ‘Ay yarın bizim günümüz, ne alcan bana?’ diyor. Yüzü kararan oğlandan tükürür gibi geliyor cevap: ‘Sevgililer gününde aldık ya!’

Ne eksik, ne fazla; iki sevgilinin yürüttüğü 8 Mart konuşması harfi harfine aynen böyle.

8 Mart 1857’de New York’ta verdikleri emek mücadelesinde hayatını kaybeden 129 tekstil işçisi kadının meşalesini taşıyan emekçi kadınların cinsel ve sınıfsal sömürüye son vermek, savaşsız, barış dolu, yaşanabilir bir dünya yaratmak amacıyla, eşitlik, özgürlük ve demokrasi için yürüttükleri mücadeleden… ‘Sevgililer günü’nden hallice kutlamalara geçeli epey oldu. Pek çok gün gibi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün de asıl içeriğini boşaltma, çiçek/böcek gününe dönüştürme çabalarının karşılığı elbet alınıyor.

Kadınların telefonlarına/e-postalarına gelen kutlama mesajlarının en az yarısı, mobilya mağazalarından tutun parfümeriye, konfeksiyondan ayakkabı/çantaya kadar ‘8 Mart’a özel indirim’ kampanyası duyurusu. ‘Altın vuruş’ da bir bankaya ait:

“Kiralık kasada kadınlara özel fırsat!  Yıllık 325 TL yerine 250 TL fırsatıyla bizi bekliyor…”

Her günü fırsata dönüştürmeye çalışan alçak bir sistemin çarklarıyla, siyasetin kadını eve/çocuğa iten, ‘kutsal analık’ nakaratıyla cinsiyet farkının altını çizen söylemleri/yaptırımları birleşince, ‘Emekçi Kadınlar Günü’nün kadına hediye alınacak/çiçek verilecek bir günmüş/cümbüşmüş gibi algılanması şaşırtıcı olmuyor haliyle.

Şaşırtmıyor ama üzüyor.

Emek mücadelesinin, kadının bir birey olduğunun üzerini bilinçli olarak örten siyaset erbabı sayesinde bugünkü kara tablolara geliniyor. Tacize/tecavüze uğrayan, öldürülen, emeği hiçe sayılan, cinsiyetinden dolayı okutulmayan, çocuk yaşta evlendirilenlerin kara istatistiklerine…

İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin açıklaması, başlı başına kapkara.

2002 ile 2015 yılı arasında 13 yılda Türkiye'de 5 bin 406 kadının öldürüldüğü açıklamasından sonra…  Tek tek, her gün yaşatılan şiddetin, okkalı bir yumruk olup suratına çarptığını hissedip insan kuracak cümle bulamıyor.

Emekçi Kadınlar Günü öncesinde 2 bin 864 kadınla anket çalışması yapan Gezici Araştırma Şirketi’nin kadın anketörlerce yüz yüze görüşerek gerçekleştirdiği araştırmaya katılan  kadınların yüzde 44.7’si şiddet gördüğünü söylüyor. Şiddet görenlerin yüzde 67.8'i "Eşimin beni öldürmesinden korkuyorum" diyor.

Yaş yükseldikçe şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı artarken, “Ev hanımıyım” diyen kadınların yüzde 68.4’ünün şiddet gördüğü ortaya çıkıyor..

“Şiddet gördüğünüz halde neden bir şey yapmıyorsunuz” sorusuna katılımcıların yüzde 58.4’ü “Gidecek yerim yok”, 27.7 ise “ekonomik imkânsızlıklar” yanıtını veriyor ki; en az şiddet kadar, ortaya dökülen bu çaresizlik de yumruk olup insanın boğazını düğümlüyor…

Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Cinsiyet Eşitliği Raporu'nda, Türkiye’nin, kadın erkek eşitliğinde 142 ülke arasında Tunus (123) ve Bahreyn'in (124) ardından 125'inci sırada yer alması…

Yani dünyada tam 124 ülkede kadınların Türkiye'den daha fazla hakka sahip olması…

Türkiye’nin cinsiyet eşitliğinin zayıflarla dolu olması… Türkiye ekonomik aktiviteye katılım ve fırsat eşitliği bakımından 142 ülke arasında 132'inci sıradayken, işgücüne katılımda 128, eğitim fırsatları bakımından 105, satın alma gücü paritesi bakımından 126'ıncı sırada yer bulabilmesi…

Yani Türkiye kadınlarına Nijerya'dan bile daha düşük standartlarda imkanlar sunulması gibi rakamlar, gerçekten de insanın içini üşütüyor.

Lakin… Yine de hiçbiri insan yaşamının önüne geçemiyor.

Bu yüzden Boyner Grubu’nun 8 Mart nedeniyle gazetelere verdiği ilanda ‘yaşa’ mesajı ön plana çıkarılıyor. Yaşamak, sağ kalabilmek bu ülkede en birinci, tüm sorunların en başındaki amaç olarak ortaya çıkıyor. Çok çok acı ama… Saklanmadan, katlanmadan, korkmadan, hayallerinin peşinde sevgiyle ve umutla ve özgürce yaşamaktan önce, ‘sadece yaşamak/öldürülmemek’ bile kadınlar için ‘bir kazanç’ oluyor.

Ortada ‘kutlanılacak’ bir gün yoktu, 8 Mart bir anma günüydü; hala da öyle. Hatta kadın soykırımının olduğu bir ülkede, daha da öyle.

Nazım’ın 60 yıl önce 8 Mart’ta kadınlar için yazdığı, bugünlere ulaşıp hala taze kalmış dizeleriyle noktalayalım yazıyı;  “Senin bayramına lâyık sözleri nerden bulmalı?/ Çiçeklensin vişne dalı gibi sende dirlik, sağlık” diyelim… Hiç iyi değiliz ama hiç değilse iyi bitirelim.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 ibrahim Yüncü
 11 Mart 2016 Cuma 04:55
8 Mart'ı kutlamakla iş bitmez... Gerçek şu; 8 Mart, aslında 95 Yıldır var olan kadın haklarına sahip çıkmak için bir fırsat günü olmalı.
 ÖNDER BATURLAR
 9 Mart 2016 Çarşamba 19:32
Çok güzel bir yazı olmuş artık her şeyin suyunu çıkardık kadınlar gününüde kendimize benzettik.
 Nurhayat
 9 Mart 2016 Çarşamba 08:46
Sözde kendini sol gelenekten geldiğini her fırsatta her platformda dile getiren bazı belediye başkanlarımız kadınlar matinesi düzenleyip 8 martı kutlayıp boy boy fotoğraf çektirerek fabrikada yanan 129 emekçi kadını yad ettiler.
 Mustafa ünsal
 8 Mart 2016 Salı 20:05
Kadınsız devrim olmaz.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz