Organize işler bunlar!

Öyle şeyler yaşanıyor ki güzel ülkemde!
Ne önseçimin tadı kalıyor ne kontenjanın…
Tam seçime yoğunlaşmışken; CHP’deki önseçimin, AK Parti’deki temayüllerin analizini yapıp, MHP ve HDP’nin olası oylarını tahmin etmeye çalışırken, bir anda durup akan/akıtılan kanın nedenini sorgulamaya başlıyorsunuz.
1 Nisan’da Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın görevi başında şehit edilişinin ardından ben ister istemez 20 Şubat’a gittim.
Bana göre her şey 20 Şubat’ta Ege Üniversitesi’nde başlamıştı çünkü.
Ülkü Ocakları Üniversite Başkanı Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun ölümüyle sonuçlanan olaylar ‘neden-sonuç’ ilişkisi içinde güncel görünse de aslında ‘üniversite kampüsünde’ başlatılacak bir Kürt-Türk Savaşı senaryosunun versiyonu gibiydi.
Kimilerine göre HDP kimilerine göre PKK sempatizanı gençlerle MHP sempatizanı gençlerin bıçak-bıçağa gelmesini 20 Şubat’ta sadece izleyen devlet, 1 Nisan’da İstanbul Adliyesi’ne elini-kolunu sallayarak giren ve ne hikmetse 10 gün önce koruma polisleri geri çekilen bir savcıyı rehin alan teröristleri izlemeyi bile becerememişti.
Korkarım ki her iki vaka da Türkiye’de seçim sandığına kan bulaştırmayı amaçlayanlara hizmet edecektir. Evet, oyun büyük!
Organize işlerle karşı karşıyayız.
Ve korkarım ki 7 Haziran’a kadar başka provokasyonlara da şahit olacağız.

Eskiden olsa böyle bir olay karşısında toplumca bir olabilirdik.
Cenazeyi birlikte omuzlar, terörü birlikte lanetlerdik. Devlet büyüklerimiz yine tutamayacakları sözler verir, “Hesabı sorulacak. Kanı yerde kalmayacak” ezberini tekrarlardı.
Biz de her defasında inanırdık. Oysa bugün yaşananlara bakınız.
Cenazeleri ayırdık bir süredir…
Gözleri 7 Haziran sandığından başka bir şeyi görmeyen devlet büyüklerimiz, bir görev şehidinin ardından siyasi pozisyonlar alıyor daha cami avlusundan başlayarak oy devşirmenin derdine düşüyor. Tansiyonu düşürüp birlik-beraberlik mesajı vereceklerine sokakları terörize edecek bir üslup kullanarak provokatif çıkışlar yapıyorlar.
Sosyal medya kaynıyor.
Troller Yavuz Selim kesiliyor. 
Alevi katliamına gönderme yaparak, Çorum’u, Sivas’ı, Maraş’ı akla getiren cümlelerle Türkiye’nin en tehlikeli toplumsal fayında öncü depremler yaratıyor.

Ve Berkin Elvan…
Polisin destan yazdığı süreçte başına isabet eden/ettirilen gaz fişeğiyle hastaneye düşen, 1 yıllık yaşam savaşını 1 Nisan’da kaybeden Berkin Elvan…
16 kiloya düşen cenazesini bile birlikte omuzlayamadığımız çocuk…
Annesini terörist ilan ettiğimiz, yuhladığmız çocuk…
Ve son olarak DHKP-C’lilerce kirletilmek istenen çocuk…
Bu devleti yönetenlerin yapacağı/diyeceği yok. Kendi namıma senden özür diliyorum.
Seni yaşatamadığımız gibi…
Sana layık bir cenaze töreni düzenleyemediğimiz gibi…
Senin ölümünü de anlayamadık. Ve senin masum hatıranı kirletmeye devam ediyor birileri… 
Henüz 15’ndeyken öldürdüğümüz bir çocuk üzerinden siyaset yapan koca koca adamlar hala mesajı alamadılar. Baba Sami Elvan’ın Çağlayan Adliyesi’ne kadar gelip şehit savcıyı hatta eylemcileri kurtarma girişimi, “Berkin gitti, başka canlar gitmesin” çığlığını duymadılar. 

Demem o ki dostlar ülkece bir felakete sürükleniyoruz.
Senin hırsızın-benim hırsızımdan senin ölün-benim ölüme kadar varan derin bir hendek kazılıyor aramıza! Her seçim öncesi olduğu gibi ‘Alevi-Sunni gerginliği enjekte ediliyor’ damarlarımıza… Devlet büyükleri eliyle derinleşen kutuplaşma giderek Türkiye’yi yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkarıyor.
*
20 Şubat’ta İzmir’de sahneye konmak istenen oyun fark edildi.
MHP Lideri Bahçeli’nin vakur duruşu olası bir sokak savaşının önüne geçildi.
Provokatörler bu kez Çağlayan Adliyesi’nde çıktılar sahneye… 20 Şubat’ta MHP ve HDP karşı karşıya getirilmek istenmişti bugün bir terör örgütü üzerinden CHP’ye fatura kesilmek isteniyor.
Korkarım yarın da kafa kesen, kelle alan IŞİD üzerinden AK Parti’ye fatura kesilmek istenebilir.
*
Bakınız 2011 seçimleri seks kasetleriyle yönetilmek istendi. Önce CHP Lideri Deniz Baykal gönderildi ardından MHP Lideri Bahçeli’nin A takımı hedef alındı. Kaset siyaseti tuttu.
Dün kasetlerle Türk siyasetini dizayn etmeye çalışanlar bugün sandığa kan bulaştırarak sonuca gitmek istiyorsa, bize düşen uyanık olmaktır.
Olası bir kardeş kavgasına daha mahal vermeden, siyasetçilerin rey kokan eylem ve söylemlerine aldırmadan, milli iradeye gölge düşürmeden, sağduyudan taviz vermeden…

Tüm bu olanların tek bir sorumlusu vardır öncelikle.
Müsteşarı siyasallaşan MİT ve neredeyse cumhurbaşkanı hakkında atılan Tweet’ler ve ‘paralel meslektaşları’ dışında kimseyi izlemeyen polis istihbaratı.
Dilerim ders alınır. Ne diyeyim ki başka…