MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Sahtekârların tehdidi her yerde
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
17 Şubat 2020 Pazartesi

Sahtekârların tehdidi her yerde

Umberto Eco, “Halkın kanaatlerinin yarısının, belki de daha fazlasının sahte olanlarca şekillendirildiğini söyleyebilirim. Sahte olan şeyler bizi tehdit ediyor” demişti… Son zamanda ne kadar çok aklıma geliyor ustamızın bu sözü…

Bugün sözü getirip gıdaya bağlayacağım. Çünkü kendilerini “gurme” diye tanıtacak kadar akılsızlardan, asla hiçbir zaman gerçek gıda üretmeyecek olan sahtekârlara kadar geniş bir yelpazesi var bu dünyanın. Gerçek tatbilirler asla kendilerini gurme diye tanıtmazlar, gurme diye kartvizit bastıran salatalıklara da dönüp bakmazlar.

Zaman zaman bu köşede gıda sahteciliklerine dikkat çekiyoruz. Hayli destek de alıyoruz bu yazılarımızla. Türkiye maalesef her şeyde olduğu gibi sahtekârlıkta da dünyadan ayrışıyor.  Bizdeki kurnazlar, iş bitiriciler kolay kolay başka ülkede bulunmaz…

Ama…

2010-2020 yılları arasında dünyanın hemen her ülkesinde yaşanan gıda sahtekarlıkları sektörde büyük bir güven kaybı oluşturmuş durumda. Hafta sonu birçok gazetede kısa haberler şeklinde yer aldı, Uluslararası danışmanlık şirketi KPMG’ninaraştırması. Biraz daha ayrıntılı okudum.

Bu araştırmaya göre dünyada son 10 yılda gıda ürünleriyle ilgili sahtecilik büyük bir artış gösterdi. Dünyanın hemen her ülkesinde her gün birçok tüketici ücretini ödediği gıda ürününün karşılığını alamıyor. Bazı ürünlerin bilinen ve çok tercih edilen markalara benzetilmek için taklitleri yapılıyor, bazı ürünlerin ise maliyetini düşürmek için içine “yabancı veya daha ucuz ürünler” ekleniyor.

Rahmetli Güngör Uras ağabeyimiz sık sık özel sohbetlerimizde de “ithal deniz ürünleri” meselesine girerdi… Araştırmadan öğreniyoruz ki, dünyadaki en büyük sahtekarlık örnekleri deniz mahsullerinde tespit ediliyor. 10 yıl içinde dünyada satışa sunulan deniz mahsullerinin yüzde 30’unda taklit ve tağşiş tespit edildiği ve şaibeli ürün olarak sınıflandırılmış olduğunu öğreniyoruz.

AB ülkelerinde daha taze görünmesi için pembe boya ile renklendirilmiş 227 milyon dolarlık konserve ton balığı satılmış mesela. Rahmetli Güngör Abim öğretmişti, o zaman bu zamandır ağzıma sürmem, “yengeç bacağı” diye satılan o portakal rengi şeyin yengeçle uzak yakın alakası yok. Düpedüz endüstriyel gıda…

Tabii ki Türkiye’deki balık-deniz ürünü terminolojisine sahip olamadıklarından bizim “Pisi” dediğimiz balığa “kızıldil” demişler. New York süpermarketlerinde satılan kızıldil balığı ürünlerinin yüzde 88’inin kızıldil balığı olmadığı saptanmış. Amerika’dır normaldir. New York’ta daha da normaldir…

Anlamadığım ve inanamadığım mevzu iseKanada’daki 177 balık restoranın yüzde 10’unda balıkların sağlığa zararlı bir madde ile boyandığı kayıtlara geçmiş olması. Kanada’yı daha dürüst biliyorum açıkçası… Peynirde de aynı durum var. Pensilvanya’da yüzde 100 gerçek parmesan diye satılan peynir paketinde hiç parmesan bulunmadığı anlaşılmış.

2013’te Avrupa ülkelerinde yaşanan skandalda hamburger etlerinin yüzde 29’unun at etinden oluştuğu ortaya çıkmış.

Avrupa Komisyonu’nun gıda sahteciliğine ilişkin yayımladığı aylık bültenlerinde özellikle İtalya’da 2019’un son çeyreğinde yumurta, zeytinyağı ve şarap gibi ürünlerde yanlış etiketleme ve menşe gizleme vakaları tespit edilmiş.

KPMG Türkiye Özel Kapsamlı İncelemeler ve Ticari Uyuşmazlık Danışmanlığı Şirket Ortağı Oytun Önder, şaibeli ürünlerin gıda sektöründe milyar dolarlık kayıplara sebep olduğunu, tüketiciyi de mağdur ettiğini söyledi.

Oytun Önder, gıda sektörünün teknolojiyi de yanına alarak tüketici güvenini tekrar kazanacak formüller üzerinde çalıştığını söylüyor… Önder şöyle demiş: “Blokzincir tabanlı veri takip sistemleri bu çalışmalardan birisi. Zinciri takip ederek üretimden satışa sunulana kadar ürünün içeriğini izlemek mümkün olacak. Ayrıca geleceğin tüketicileri için dijital çözümler de gündemde.Marketten tavuk alan veya restoranda balık sipariş eden bir tüketici cep telefonundaki bir uygulama ile aldığı ürünün kaynağını, gördüğü işlemleri ve içerisindeki katkı maddelerini öğrenebilecek. Bu uygulamalar, standartlara uygun gıda ürünlerine ulaşmayı kolaylaştıracak ve buna bağlı olarak da taklit ve tağşiş oranları azalacak.Ancak bu tip uygulamaların doğru çalışması ve tüketicinin güvenini kazanacak düzeye gelmesi için zamana ve yatırıma ihtiyacımız var.”

Hep beraber sonuçları göreceğiz inşallah…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz