MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tek adam ve narsistik toplum
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
13 Temmuz 2016 Çarşamba

Tek adam ve narsistik toplum

“Bugünün adamı mı olmak istersin, yoksa yarının adamı mı?

Atatürk… Nereden çıktı bu yazı bugün, 19 Mayıs değil, 30 Ağustos değil, 29 Ekim değil, 10 Kasım değil diyebilirsiniz. Ama işte tam bu anlamda, biz sevgili Atamızı sadece özel günlerde hatırladığımızda ve andığımızda olanları gördük, bugünlere geldik, artık Atamıza ve onunla gelen çağdaş devrimlerine, değerlerine bağlı kalanlar bir avuç insana indi. Onu tam anlamıyla tanımadığımız, ezberlediğimiz için bize kalanların değeri anlaşılamadı. O nedenle, bu değerleri anlamak için tatil kitabı olarak öğrencilerimize, gençlerimize önerilecek birinci kitap TEK ADAM, ikinci kitap NUTUK…

Başlıkta bir de narsistik toplum dedim, neden? “Narsizm” kendini sevme, kendine aşık olma anlamında kullanılıyor. Günümüz tüketim toplumu “al, al, al, harca, harca, harca”, facebook, selfie derken kendine aşık, sadece kendini seven, başkalarını, içinde olduğu ailesini, çalıştığı kurumu, yaşadığı kenti sevemeyen, korumayan, hor kullanan, “Ben” merkezli, bu arada vatan sevgisinden de yoksun, kısacası, çevreye sevgisiz, duyarsız, kısacası “Öteki” diyemeyen bir toplum oldu. Arabesk bir küçük Amerika oldu…

Tek Adam’ı okurken vatanın tarihini de okuyorsunuz, Atamızın yanı sıra. Küllerinden doğan bir ülkeyi. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun 1800 lerin sonunda düştüğü hallerle, Avrupa’nın hasta adamını görüyorsunuz. Fatih Sultan Mehmet’i, Kanuni Sultan Süleyman’ı mumla aratan son, güçten düşmüş padişahları da tanıyorsunuz. O günlerin yokluğuna tanık oluyorsunuz. Ve Atamızın son derece zor bir hayatta nasıl güçlü, dayanıklı bir karaktere sahip olduğunu adım adım görüyorsunuz.

Küçük Mustafa öncelikle bir yetim. Bu akıllı ve başarılı çocuk babasının ölümü ve takip eden yoksulluk içinde okuldan alınıp karga kovalamak zorunda kalıyor. Yetimlik bir yandan, yoksulluk diğer yandan. Çok sevdiği okulundan alınması cabası. Üstüne, annesi tekrar evleniyor, bir de üvey baba katılıyor yaşamına bu çocuk ve ergen Mustafa’nın. Hayat hiçbir zaman süt liman gitmiyor onun için. Biraz düze çıkıp, asker olduktan sonra da başarılı olduğundan dolayı kıskananlar tarafından sürekli önü kesilmeye çalışılıyor…

Bunu hep yaşamıyor muyuz hayatta? İyi bir şey yaptığımız anda birileri bizi aşağı çekmeye, işimizi zorlaştırmaya, engellemeye başlamıyor mu? Bunun katmerlisini yaşıyor adına Kemal eklenen bu başarılı, üstün insan. Sürülüyor, Libya, Suriye, İstanbul’dan, payitahttan en uzak köşelere. Sıcak, sinek, hastalık, uzun yolculuklar, savaş, siper… Dönecek olduğu zaman tren bileti alacak parası olmuyor.

Rüşvet? Teklif edilmiyor mu ona bazı anlarda, tabii ki ediliyor. Alıyor mu? Parasızlıktan kıvranırken, arkadaşına şöyle diyor rüşvet alma konusunda:

“Bugünün adamı mı olmak istersin, yoksa yarının adamı mı?

Bugünün Türkiye’sine emsal olacak bir cümle… Önceki haftalarda etik konusunda yazmıştım, bugünün Türkiye’sinde borcunu ödememek, icralık olmak, yalan söylemek, yoz olmak, rüşvet almak, rüşvet vermek, köşeyi dönmek artık utanılacak şeyler sınıfına girmiyor, hatta gurur duyulacak şeyler sınıfına giriyor, “işini bilmek, akıllı olmak, gözü açık olmak” olarak adeta olumlu yorumlanıyor. Oysa bir toplumu çökerten de bu değerlerin kayması, güzel değerlerin yok olması…

Bilmediğiniz şeyleri yazmadım ama arada bir hatırlamak, konuşmak, okumak faydalı oluyor düşüncesiyle yazdım. Dedelerimiz çok emek vermiş bu vatana, kanlarını, canlarını vermiş, değerini bilmeliyiz düşüncesiyle bir anımsatma olsun istedim.      

Bugün Atamızın, dedelerimizin yaşadıklarının azını yaşayanlar depresyona girip, doktor doktor gezip, ne zor bir hayatları olduğundan söz edip, ilaçla tedavi oluyorlar. Oysa belki de en iyi tedavi bu kitabı okumak…

Sadece Çanakkale savaşındaki mücadeleyi okusanız depresyonunuz geçer, ilaca filan gereksinmeniz kalmaz. Bir an için olsa kendinizi Atamızın, dedelerimizin yerine koyun. Sekiz buçuk ay kazılmış siperlerde yaşamayın…  

Yatak yok, yorgan yok, duş yok, klima yok, tuvalet yok, sabun var mı bilmem, doğru düzgün yemek yok, yemek masası yok, koltuk yok… Sekiz buçuk ay… Facebook yok, selfie yok… Ne var? Toprağa kazılmış siperlerin içinde pislik var, bit var, pire var, soğuk var, sıcak var, en kötüsü savaş var. Yanınızdaki arkadaşınızın ölümü var, sizin ölümünüz an meselesi, kan var, çürüyen ceset kokusu var, barut kokusu var. Ne yok? Depresyon yok, şımarıklık yok, “Ben”, yok, ikiyüzlülük yok, döneklik yok… Ne var? Cesaret var, vatan var, “Biz” var, dostluk, yoldaşlık var, yardımlaşma var…

Kolay bir hayat yaşadığımı söyleyemem ama yukarıda anlattıklarımla bir karşılaştırma yapılınca bir prenses hayatı yaşadığım da söylenebilir, yatak, yorgan, duş, klima, sabun, bitsiz, piresiz, kenesiz bir yaşam. Ama bir yandan da büyük bir okulun idaresi, çeşitli baskılar, kuyu kazmalar, ikiyüzlülükler, ruhsal baskı açısından yaşamadığım kalmadı. Ancak hiçbir zaman depresyona girmedim, kitaplar hep yaşadıklarımı reel bir noktaya taşıdı, bencil bir “Ben”,  narsizminden kurtardı.

90’lı yıllarda, otuzlu yaşlarımda, iki küçük çocukla, büyük bir okulun idare sorumluluğunda, masumiyetim çerçevesinde anlamadığım çeşitli entrikalar, çirkinlikler ve oyunlarla baş etmeye çalışırken, o yıllarda sevgili öğrencim Utkan Seçkin’in babası, velimiz, şimdilerde değerli bir dostum olan psikiyatrist Dr. Osman Seçkin’in bir gün bana hediye ettiği “Duygusal Zeka” kitabı ile başladı benim okuyarak sorunlarla başa çıkma, dayanıklı olma yolculuğum… Osman’a bu yaratıcı fikrinden dolayı teşekkür ederken size de aynı yöntemi kuvvetle öneririm…

…sıkılıp bunaldığınız anlarda elinize Tek Adam’ı alın. Onun yaşadığı sıkıntıları ve dayanıklılığı görünce sıkıntınız ve bunaltınız anında geçecektir… 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz