MENÜ
İzmir 20°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kel Diva ve Kayıp Prenses
Filiz SEZER
YAZARLAR
15 Mart 2024 Cuma

Kel Diva ve Kayıp Prenses

İki gün önce Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer’i tekrar aynı sahnede görme şansına eriştim. Çağdaş Türk Tiyatrosunun 2 dev ismi Romen-Fransız yazar EugèneIonesco’nun ünlü oyunu olan Kel Diva’da20 yıl sonra tekrar bir araya geldiler.

Bu yazı kesinlikle bir oyun yorumu, kritiği değildir fakat oyundan bana kalanları içimde tutamamamla biraz ilgili olabilir. Çokça da 72 yıl önce yazılmış bir oyunun (elbette gazeteye yerine cep telefonu gibi çağa uygun eklemelerle) halen nasıl bu kadar güncel kalabildiği karşısında duyduğum şaşkınlığın da etkisi vardır (evet hala şaşırabiliyorum).

Niyetim bir eleştirisi yazısı çıkarmak olmasa da bugünle ve dahası gelecek günlerle olan ilgisinin altını çizebilmek için oyundan biraz bahsetmem gerekiyor. Yine de -moda deyişle-spoiler vermeyeceğimden emin olabilirsiniz. Zaten oyunun metnini alıp baştan sona okusanız bile sahnedeki muhteşem oyunculuklar karşısında alınan hazzın yanına bile yaklaşamazsınız kanımca.

Kel Diva absürt tiyatro sınıfının en temel oyunlarından biri olarak görülüyor. Fransa’da 50 yıl boyunca haftada 6 gün aralıksız sahnelenerek büyük bir rekora imza atmış. Oyunun tanıtım yazısı seyirciyi nasıl bir sahnenin beklediğine dair ip uçları veriyor:

“Bir İngiliz burjuva ailesinin, İngiliz koltuklarla döşenmiş oturma odası. Bir İngiliz akşamı. Yıkımın ortasında, Bay ve Bayan Smith (Haluk Bilginer – Zuhal Olcay), ellerinde kalan son İngilizlik kırıntılarla Bay ve Bayan Martin’i (Özlem Zeynep Dinsel - Yiğit Özşener) evlerinde ağırlayacaklar. Peki evde en ufak bir yangın başlangıcı bile yokken İtfaiye Şefi’nin(Kıvanç Kılıç) Hizmetçi Mary’nin (Gözde Kırgız) taburesi üzerinde ne işi var? Onlar Londra dolaylarındaysa bizi delirten, who? Bu kadar yabancılaştıran, what?

Oyun türü gereği saçma diyaloglar, uzun boşluklar, bir yere varmayan bir hikâye ile bezeli. Abartılı fakat asla aşırıya kaçmayan oyunculuklar seyircinin dikkatinin dağılmasına izin vermiyor. Yönetmen Muharrem Özcan ülkemizde de farklı şekillerde sahnelenen oyunu nefis bir şekilde yorumlamış. Didaktik olmayan oyun üstü örtülü pek çok mesaj barındırıyor:

Bayan Smith’in sıradan olayları çok önemli şeylermiş gibi anlatması (şimdinin her biri hayatın kadim sırrına sahip influencer yayınlarına gönderme yaparcasına bunu telefonla videoya çekmesi), mekanik hareketler, cep telefonlarına dalan Martinlerin birbirini tanımaması ve üstelik bundan artık bizim de emin olamamamız, kapı çaldığında kapıda biri var mıdır yoksa yok mudur tartışması (adeta bir Schrödinger kedisi), ayakkabısını bağlayan adama karşı duyulan büyük şaşkınlık, Hizmetçi Mary’nin ateşli şiiri ile haz vurgusu ve oyunun finalinde oyuncuların yer değiştirmesi ama aynı döngünün devam edeceği sinyali ve daha pek çok detay üzerinde tekrar tekrar tartışmaya değer ayrıntılardı. 

Absürt tiyatro (uyumsuz tiyatro) 2. Dünya Savaşı sonrasında büyük bir yıkım yaşayan toplumda insanın amaçsızlığı ve hayatın anlamsızlığı üzerine şekillenmiş bir akım. Oyunun yazılmasından beri geçen 70 yıla rağmen oyunun bu kadar güncel olmasının asıl nedeni de bu sanırım:Robotlaşan yaşamlar, anlamlı olmayan ilişkiler, boş konuşmalar, yabancılaşma, düşünemediği için söyleyecek bir şeyinin olmaması hali, zaman kavramının belirsizleşmesi ve en önemlisi de gerçeğin bulanıklaşması gibi şekil değiştirse de özünü korumaya devam eden insanlık halleri.

Ionesco bir röportajında şöyle demiş:“Sonu yeni bir başlangıç ??haline getirerek oyuna anlam kazandırmak… Smith’ler ve Martin’ler arasında geçiş yapan döngüsel yeniden başlama, karakterlerin birbirinin yerine geçebilir özünü vurguluyor ve kimin kim olduğu arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor.”

Üstelik Martinlerin ev sahiplerini beklerken birbirlerini tanımaması ve tanışıklıklarının nereden geldiğini bulma üzerine aralarında geçen diyalogda evli oldukları sonucuna varmalarına rağmen, Mary’nin bunun aksini kanıtlaması da gerçeğin de nasıl bulanıklaştığına ilişkin bir göndermeydi ve sanırım bütün oyun içinde aklım hep orada kaldı. Buna benzeyen çelişkileri önümüzdeki günlerde gerçekten yaşayacağımıza da hiç şüphe yok.

Kayıp Prenses:

Birkaç gün önce Birleşik Krallık’taki Anneler Günü sebebiyleGaller Prensesi Kate Middleton 3 çocuğu ile çekilmiş bir fotoğrafıyla kutlama mesajı yayınladı. Ocak ayında geçirdiği karın ameliyatı sonrasında nekahet döneminde olan ve bu süreçte hiç görünmeyen Prenses üzerine yapılan spekülasyonların bitmesini amaçlayan bu fotoğraf üzerinde oynandığı gerekçesiyle büyük haber ajansları tarafından geri çekildi ve haliyle daha da büyük bir karışıklığa yol açtı. Karışıklığın sebebi fotoğrafın yapay zeka tarafından yaratılıp yaratılmadığı ve gerçeği ne kadar yansıttığı üzerineydi. Kral zaten kanserdi, nasıl bir tedavi aldığı muallaktaydı, prenslerden biri sürgünde öbür prensin eşi ve geleceğin kraliçesi ise ortalarda yoktu ama neyse ki 14.yy’da değildik ve Fransa’nın İngiltere’yi kuşatması gibi bir tehlike yoktu.

Daha önce de bu köşede bahsettiğimiz Deepfake(farklı yazılımlar yardımıyla gerçeğe yakın bir şekilde üretilen görsel veya video) tehdidinin ne kadar büyük sorunlara yol açabileceğine dair bir fikrimiz şimdilik yok. Gerçeğin de yalanın da kanıtlanması gittikçe imkânsız hale dönüştüğünde nasıl bir karmaşa içine düşeceğimizi kestirmek herkesin kendi hayal gücüne ve hayat tecrübesine kalmış gibi duruyor şimdilik. Fakat hakikat sonrasını (post-truth) yaşadığımız bir dönemde pervasızca ortaya atılan yalanlar için gerçek dışı ama gerçek gibi görünen sağlam kanıtlar ortaya konduğunda neler olacak?

Teknolojinin kimler tarafından hangi amaçla kullanılacağını bilemediğimiz bir dünyada gerçekle yalan arasındaki çizgiler tamamen silinmek üzere son sözü yine Kel Diva’ya bırakalım:Diva aslında kelse bizim gerçeğimiz saat kaçta gelecek?

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz