MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
‘Seksen dokuz’ sendromu
Engin ÖNEN
YAZARLAR
5 Ekim 2019 Cumartesi

‘Seksen dokuz’ sendromu

Bir süredir hem dost sohbetlerinde hem de sosyal medyada, sıklıkla “seksen dokuz sendromu”na rastlamaktayım. Belediye başkanı veya yönetimlerinin uygulamalarından memnun olmayanlar sıkça bu anaolojiye (benzeşim) başvurmaktalar... “Seksen dokuzda SHP Türkiye genelinde çok sayıda belediyeyi kazandı ama yanlış yönetimler nedeniyle, sonraki seçimlerde yerle bir oldu.”

Sosyal hayatta ve siyasette bu tür akıl yürütmeler her zaman geçerli değildir. Çünkü siyasetin alanı toplumdur, aktörleri ise partiler ve liderler. Ama hem toplum hem de partiler değişmektedir. Ne toplum şu anda “seksen dokuz” dönemindeki toplum ne de partiler o dönemin partileri…

Seksen dokuz ile doksanlı yılların başındaki seçimler, Türkiye siyasetinin başka bir evreye geçiş dönemidir. Çok kritik bir aşamadır. Sadece kişiler ve partilerin tutumları yüzünden değil, toplumdaki fay hatlarının kırılması yüzünden önemli bir dönem…

Küreselleşmenin etkilerinin görülmeye başladığı ve yerel kimliklerin yükseldiği dönem. Dolayısıyla seçmen tercihlerini etkileyen değişkenlerin dönüştüğü bir aşama…

Seksen dokuz yılında SHP, %28 ile birinci parti ve Türkiye’nin her bölgesinde önde. O zamana kadar hemen hemen hep böyle olmuştur. Hangi parti yükseliyorsa veya birinci parti çıkıyorsa hemen hemen ülkenin her yerini sarabiliyordu. AP, CHP, ANAP ve DYP hep böyle olmuştur…

Doksanlı yılların başında fay hatları kırıldı. İslamcı, milliyetçi ve etnik kimliğe dayanan siyaset yükseldi. Daha önce CHP ve SHP’ye oy veren sol ya da seküler seçmen, HADEP, DEP ve HDP çizgisindeki partilere yöneldi…

Yine daha önce AP, ANAP ve DYP içinde yer alan dindar seçmen, dini değerleri daha fazla önemser hale geldi ve merkezden uzaklaştı… Bunun sosyolojik ve sosyal psikoloji nedenleri var…

Bu fay hatları kırılması, Türkiye’nin siyasi haritasını değiştirdi ve katmanlar arasında uçurumlar yaratmaya başladı. Böylece seçmen blokları arasında geçiş eskisi kadar kolay olmuyordu. Sınırları katılaşmış en az üç Türkiye ortaya çıktı. Bu tabloda belli bölgeler hep AKP’ye, diğer bazıları her koşulda CHP’ye ve belli bir bölümü de hep HDP’ye oy verir hale geldi…

Eskiden her yükselen parti ülkenin her yerini kendi rengine boyarken, seçmenin yarısının oyunu alan AKP, ülkenin bazı yerlerinde öne geçemiyordu. Aynı durum CHP ve HDP için de geçerliydi…

Dolaysıyla eskisine göre seçmenler daha fanatikleşmiş ve kutuplaşmıştı. Kutuplaşmış seçmen, milletvekili adayı, başkan adayı kimdir, nedir demez. O önemli ölçüde bir kimliğe sığınır ve diğerine karşı oy kullanır. Bu sayede uzun zamandır Türkiye’de parti yönetimleri, “Odun koysam kazanırım” rahatlığı ile hareket etme lüksüne sahip oldu…

Böyle bir durumda, belediye başkanlarının başarıları, nadiren seçmen tercihini etkiler. Çünkü seçmen, memnun değilse bile, “Ne yapayım, kime oy vereyim, mecburen…” çaresizliğindedir…

Bu fay hatlarının küçük de olsa tekrar kırılmaya başladığını son seçimlerde gördük. İstanbul seçim sonuçları buna örnektir. Ama bölünmüş Türkiye’den bütünleşmiş Türkiye’ye geçişe daha çok yakın değiliz…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz