MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bayram rehaveti, gevşekliği…
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
16 Temmuz 2015 Perşembe

Bayram rehaveti, gevşekliği…

Bugün arefe, yarın bayram… Dünyaya en güzel bayram hediyesi İran’dan geldi, Farsî kardeşlerimiz “barış” armağan ettiler dünyaya… Ege kıyılarımızda ise önce Ramazan, sonra bastıran sıcaklar, sıcaktan uzak durmak için uzanıverilen koyu gölgeli ağaç altları, sükunetin lüksü derken bayram geldi ve iyice gevşedik. “Rehavet” dedim ama önce bu “gevşeklik” düpedüz bölgemizin en güzel yanlarından biri… “Gevşeklik” Ege’nin iki kıyısının ortak fıtratı…
 

Bayram tatili bahane oldu; bir-iki keyifli yazı yazalım dedik bayramda, eski nostaljik…

***

Osmanlı İmparatorluğu’nda Ramazan Bayramı’nın resmi olarak kutlanması, İstanbul’un alınmasından sonraya, Fatih Sultan Mehmet dönemine rastlar. Feridun Fazıl Tülbentçi, sarayda kutlanan bayram törenlerini şöyle tasvir etmiş:
“Osmanlı sarayında padişahların tahta çıkma merasimlerinden sonra en önemli merasim, o zamanki tabiriyle Îyd-i Fıtır (Şeker Bayramı) ve Kurban Bayramı’nda olanı idi. Tören bayramdan bir gün önce, sarayın Alay Meydanı adı verilen ikinci avlusunda başlardı. Buna Arife Dîvânı veya Arife Muâyedesi (bayramlaşması) denilirdi. Mehterhane çalar, dualar okunur, alkışlar yapılırdı. Padişahın bayramı, teşrifat sırasına göre tebrik edilirdi. Merasim o kadar itina ile tatbik olunurdu ki, sonra bir Arife Muâyedesi’nde Padişah rahatsızlığına binaen dışarıya çıkmazsa, taht üzerine konan kavuğuna karşı dîvân kurulup tören yapılırdı. Sultan İkinci Ahmed, ayaklarından muzdarip olduğu için arife tebrikine çıkamamış, sarıklı kavuğuna karşı tebrik merasimi yaptırmıştır.
 Bayramın birinci günüyse, tören çok daha şatafatlı olurdu. Bayram gecesi, gece yarısından itibaren sarayın dış kapısı açılır, tebrik merasimine katılacaklar gelmeye başlardı. Sabah olurken ilk önce Şeyhülislam ve en sonra da Vezîr-i Âzam gelirlerdi. Merasim bir hayli uzun sürer, mehterhane çalar, toplar atılırdı. Saraydaki muâyede (bayramlaşma) bittikten sonra, Padişah büyük bir alayla Ayasofya veyahut Sultan Ahmet Camii’ne giderek bayram namazını eda ederlerdi.
Özellikle ‘Kadir Gecesi’nden sonra, başta şekerci dükkânları olmak üzere çarşı pazar dolup taşar; bayram tebriklerinde şeker ikram edilirdi. Bayram yerlerinde seyyar tatlıcı hacıbabalar, reçelciler, şerbetçiler, çörek ve simitçiler halka satış yaparlardı.”

Tatlı ikram edelim..
Bayram mutfağının temeli şeker ve tatlı ikramına dayanır. Ama Bayram sabahı hafif kahvaltıdan sonra yapılacak ilk iş 30 gündür unutulmuş olan sabah kahvesini yudumlamaktır… Tatlılar genellikle evde yapılan hamur işleridir. Bunlar arasında en yaygın olanları baklava, kadayıf ve hurma tatlısıdır.

1799 yılında İstanbul’a gelmiş olan Aubry De La Motraye adlı Fransız diplomat ve gezgin, daha sonra yayımladığı seyahatnamesinde, Osmanlı başkentinde tanık olduğu bir bayramı şöyle anlatır:
“Ay, bir aylık hareketini tamamlayıp da yeni Ay başlar başlamaz, top atışları, Türk müziğine özgü davullar, borular ve diğer aletlerle Müslümanların en coşkulu günleri diyebileceğimiz Bayram’ın başladığı duyurulur. Üç gün süren bayram, bayrama özgü ibadet, ilahiler ve dualarla başlar. ‘Tek sonsuz, tek mükemmel, tek ebedi ve ezeli, tek güçlü, bağışlayıcı ve adil Yaratan’a, bizi varlığından haberdar kıldığı için, selam üzerlerine olsun elçisi Muhammed aracılığıyla yasalarını en saf haliyle bize ulaştırdığı ve bize Davut, Süleyman ve İsa gibi başka peygamberler de gönderdiği için şükranlar olsun.’ diye dualar edilir. 

Bu ibadetin ardından Sultan tahtına oturur ve Bâb-ı Âli’nin önde gelenlerini huzuruna kabul eder, onlar da Sultan’ın uzattığı sol elini öperler. Bana, erkeklerin çekilmesinden sonra, Sultan kızları ve kadınlarının da benzer biçimde bayramlaşmak için Sultan’ın dairesine getirildikleri söylendi. Hatta bazen birlikte yemek de yerlermiş, ama bu yemeklerde zenci hadımağaları hizmet ederlermiş. Bayram günleri sokaklar adam almıyor, herkes ya yeni elbiseleriyle ya da en yeni neleri varsa onları giyerek sokaklara dökülüyor. Herkes dostça birbirinin koluna giriyor, elini tutuyor, kucaklaşıp selamlaşıyorlar. Kuran emri; küsler barışıyorlar. Türkler bayram boyunca birbirlerini ağırlayıp ziyafetler veriyorlar, büyük eğlenceler düzenliyorlar. Bayramlarda kadınların da, başka günlerde olmadığı kadar sokağa çıkma özgürlükleri var ve bundan da çok güzel yararlanıyorlar.”

Mendil hediye edilirdi

İzmir ise çok kültürlülüğünü bayram günlerinde de gösterir, Levanteni, Yahudisi, Ermenisi, Rumu beraber kutlar, beraber eğlenirdi bayramda…

Bayram eğlenceleri sırasında, bir delikanlının genç bir kıza yazdığı dizeler, tatlının günlük yaşamdaki önemini de açıkça ortaya koyuyor aslında: “Nefesin muhallebi ve gül şerbeti kokuyor / Ve narin boynun Hacı Bekir lokumu gibi / Senin her sözün revani tatlısı gibi tatlı / Ve Ayvansaray lokması gibi bal kokulu…”

Ahmet Refik Altınay’ın
yüzlerce yıllık saray arşivinden ‘İstanbul Hayatı’ başlığıyla bize sunduğu çok ilginç belgeler arasında, Ramazan Bayramı ile ilgili olanlar da var: “Kahve verilmezden evvel tatlı veya kaşık reçeli ikram edilmesi âdetti. Misafir uğurlanmadan önce de gülsuyu ve diğer şerbetler sunulurdu. Ziyaretçi ayrılırken de kendisine bir mendil veya peşkir armağan edilirdi.” 

***
Bayram sevinci eksik olmasın ruhumuzdan, tadı eksilmesin damağımızdan…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 muhalif
 16 Temmuz 2015 Perşembe 14:46
bayramda ikram edilen bayram kahvesinin yanında mutlaka ev yapımı likörler de ikram edilirdi.....
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz