MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bu şark kafasıyla nereye kadar!
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Mart 2017 Perşembe

Bu şark kafasıyla nereye kadar!

Doğu kültürüne damgasını vuran şark kurnazlığı ve akşamdan sabaha geçerliliğini yitiren sözler, Doğu-Batı ilişkilerinde daima Batı’nın kâbusu olmuştur.
Mesela, batılı bir diplomat, Arap yönetici veya diplomat ile görüştüğü konuda mutabık kalarak el sıkıştığında, bilir ki o zatın ertesi gün fikir değiştirmesi kuvvetle muhtemeldir. Onun karakterine nüfuz eden değişkenliği bilerek hareket eder. Sürprizlere hazırdır.
Bunu söylerken, “batılı muktedirler iyidir, doğulular kötüdür” gibi bir yargıya sahip olmadığımı belirtmek isterim. Niyetim, bu durumun uluslararası ilişkilere etkisini dile getirmekten ibaret.

Şarklı zihniyet, Batı düşüncesi karşısında ıskalamışlığın yarattığı ezikliğin baskısı altında, hayranlık ve husumeti birlikte barındırır. Bir de kişi imtiyazlı zümreye mensup olup yetersizlikle malul ise, hayranlık ve husumet arasında gerilen ruhunun onu bir kibir anıtına dönüştürmesi kaçınılmazdır. Sözüne güvenilmez, kurnaz ve kibirli…
Ortadoğu’nun çöl ikliminde yaşayan toplumları yöneten bu sözüne güvenilmez, kibirli muktedirler, uluslararası sistemin işleyişinde sorun yaratma potansiyeli yüksek kişiler olarak görülür. 
Ve Batı, bu kişilerin son kullanma tarihi dolunca, onları imha etmekten çekinmez. Kullanır ve atar. Tıpkı Arap Baharı’nda olduğu gibi...
  
Seksenli yıllardan itibaren siyasal islamdan beslendiği aleniyet kazanan Ortadoğu merkezli şiddet eylemleri, Batı’nın indinde, ivedilikle çözülmesi gereken bir Dünya problemine dönüşmüş bulunuyor. Zamanında bu suça iştirak etmiş olmakla birlikte, Batı ellerini yıkadı…
Ve Türkiye, islami cihad adına yaratılan bu Dünya probleminin parçası olarak Dünya gündeminde...
Çünkü Batı ellerini yıkarken Türkiye seyretti ve bu politikaların eşbaşkanı olarak ortada kaldı. Üstelik vahabi, selefi geleneğinden gayrı dayanağı yok.
Dünya’da yalnızlaşan Türkiye, selefilere yaslanarak yeni bir düzen kurmak isteyen islamcı kadroların öncülüğünde, Ortadoğu denen Gayya kuyusunda çıkış arıyor.

Şark insanı, batılının “düşüncenin yöntemi” disiplinine yabancıdır. Türkler ise bu zihniyet farkını aşmak için imparatorluğun son yüzyılı boyunca mücadele etmiş ve nihayet Cumhuriyet devrimi ile büyük dönüşümü gerçekleştirmiştir. Yani Anadolu insanı, Batı düşüncesinin yöntemine aşinadır.
Ne ki, yeni binyılın şafağında, dini ve etnik kimlik arayışları sonucu toplumsal mutabakat bozulmuş,  islami normlara dayalı bir kamusal alan inşasına girişilmiştir.
İslam normlarına dayalı kamusal yaşam ile seküler alanda laik normlara dayalı kamusal yaşam arasında oluşan gerilim, ülkeyi ya diktatörlüğe ya bölünmeye götürecek dinamikleri barındırıyor.
İşte şark kurnazlığı tam burada ortaya çıkıyor; “ya bölünecek ya tek adam yönetecek” ikilemi yaratılmak suretiyle, referandum, “olmak ya da olmamak” meselesine dönüştürülüyor. 
Oysa insan hakları üstüne inşa edilmiş bir devlet ve temsil sorunu aşılmış bir demokrasi ile barış içinde bir arada yaşamanın yolunu açmak pekâlâ mümkündür.

Cumhuriyet devrimiyle kurulan laik düzen, Batı’ya göre, islami bir düzene dönüştürülmekte… Oluşan İslamcı rejim algısı derinleşerek kalıcı nitelik kazanırsa, Türkiye Batı’dan kopar. Ve bu kopuşun yol açacağı ağır sorunlarla Türkiye baş edebilir mi, orası çok kuşkuludur.
Türkiye doğulu olduğu kadar batılıdır. Üstelik batılı kimlik baskındır. İslami değerleri tam olarak hâkim kılmak için yüzünü bütünüyle doğuya döndüğü zaman, ülkenin batılı kimliğinde ortaya çıkan bunalımın etkileri yıkıcı olabilir. Ve şark kafası bu sorunların üstesinden gelemez.
Çağdaş ve laik olarak tanımladığımız Cumhuriyet çökerse, o boşluğu İslam Cumhuriyeti doldurur. Toplumun islamcı kimliğiyle mutabık olmayan diğer yarısı da başının çaresine bakar. 

Hamaset, yüceltilmiş inanç, kutsalın dokunulmazlığı ve popülizme dayalı ucuz mu ucuz bir diskur… Kibir yüklü meydan okumalar… İçi boş başarı öyküleri… İstatistik yalanları… Gerçekle bağı kopuk tarih okumaları… Bu hercümerç içinde bindirdiler bir alamete, artık nereye gidiyorsak! 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Lombak
 1 Nisan 2017 Cumartesi 01:32
Az önce eskiden ciddi bir Alman gazetesi olduğunu hatırladığım Frankfurter Algemeine okudum. Türkiye hakkında deli saçması yorumlarla dolu. Sanki Erdoğan referandumu kaybedince her şey çözülecek. Bir televizyonlarında Can Dündar çıkıyor. Efendim Türkiye'de üç özgür gazete kalmışmış. Birgün, Evrensel ve Cumhuriyet. Diğer ikisi zaten 5-10bin satan gazeteler. Ama Aydınlık'ı saymıyor. Yeniçağ'ı saymıyor.İkisi aşağı yukarı 100 bin satıyor. Veya bunlar özgür değil mi? Bence Birgün Evrensel ve Y-Cumhuriyet gibi batı liberallerinin omuz vermeleri ile ayakta durmuyorlar. İlginç bir garp otosansürü değil mi? Bence şarkla garp da birbirine karışmış. Sadece Türkiye değil, Dünya da değişimlere gebe.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz