Her şey inanmakla başlar…
6/21/2012
Neler oluyor hayatta?
6/6/2012
Merhaba...
5/17/2012
Göğsü kınalı bir serçe varmış. Gök gürlediği zamanlar tir tir titreyerek yere yatar, gök yıkılmasın diye de ayaklarını havaya kaldırırmış. Bir yandan da “korkumdan kırk kantar yağım eridi” dermiş. Bir gün birisi demiş ki; “sen kendin beş dirhem gelmezsin; nerden oluyor da kırk kantar yağın eriyor?”. Bunun üzerine serçe şu cevabı vermiş; “herkesin kendine göre dirhemi, kantarı var; siz ne anlarsınız”.
Sokakta yürüyorum, trafikte araba kullanıyorum, çalışıyorum, sosyal bir hayatım var. İşim nedeniyle ya da sosyal hayat nedeniyle her gün değişik yaş gruplarında, değişik eğitim seviyelerinde, değişik alt kültürlere sahip kişilerle iletişim halindeyim. Uzun bir süre önce Oya’ca fark ettim ki iletişim içerisinde olduğumu sanıyormuşum, neden mi? Çoğu tek taraflı bir iletişimmiş. İletişim ise ne yazık ki tek taraflı olmuyor.
Durup bir düşünün! Sadece tek bir an düşünün! Kim ne kadar dinliyor, öncelikleri, alışkanlıkları, istekleri, beklentileri ne? Göreceksiniz ki, hepsi birbirinden farklı ve çoğu zaman önemli olan tek şey bu ve gerisinin hiç önemi yok.
Zaman zaman, karşımızdakinin düşüncelerini ve duygularını doğru anlasak bile, uygun tepki vermek, anlatmak çok güç gelir. Çok üzülen bir arkadaşımızın üzüntüsünü hissedebiliriz. Ama ona “boş ver düşünme” diyebiliriz. Söylediğimiz ile hissettiğimiz çok farklıdır. Böyle bir durumda aslında doğru bir “empati” kurmuş, ama aktaramamış oluruz.
Araştırmacılar bile bunu savunuyor: İnsanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişiye ilettikleri empati arasında farklılıklar bulunduğunu belirtiyorlar.
(Lonnatti, 1975; Barrett-Lennard, 1981; Jakson, 1987).
Bu nedenle sürekli tekrarlıyorum iletişimin altın kuralı “empati”. Öğrenciler ile iletişim ve mesleğimizle ilgili konuşuyorum zaman zaman. Başarının sırrını merak ediyorlar. Nasıl hedeflerine ulaşacaklarını merak ediyorlar. Hep tekrarlıyorum, masanın ne tarafında olursanız olun; hizmet veren ya da hizmet alan hiç fark etmez. Çok şey bilebilirsiniz, inanılmaz özel donanımlara sahip olabilirsiniz, birkaç yabancı dil, bilgisayar bilgisi, teorik ve pratik bilgi; hepsine sahip olabilirsiniz, problemler için çözümler üretebilirsiniz. Ama iş arkadaşlarınız ile, iş ortaklarınız ile, hizmet verdiğiniz firmalar ile ya da tedarikçileriniz ile yeteri kadar “empati” kuramazsanız hepsini çöpe atabilirsiniz.
Masanın hizmet veren tarafındaysanız mutlaka eksik bir şeyler kalır, masanın hizmet alan tarafındaysanız; mutlaka yine eksik bir şey kalır. Bu “bana göre” değişmez altın kuraldır.
En doğru çözümler gerçek bir içselleştirme “empati” ile mümkündür. Yaşadığınız her anı, iletişim kurduğunuz her kişiyi içselleştirdiğinizde, anladığınız kadar anlatabilirsiniz.
Vikipedi Empati’yi söyle tanımlıyor: “Empati veya eşduyum, bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Bebekler üzerinde yapılan incelemelere göre, doğuştan empati yeteneğimiz yüksek olmakla birlikte, uygun şartlarda hızla kaybedilebilen bir yetenektir. Empati yeteneğini sonradan kazanabilmenin yolu: açık uçlu sorular sormak, yavaş hareket etmek ve yorumda bulunmak, hızlı yargılara varmaktan kaçınmak, kendi davranış ve düşüncelerimizi anlamaya çalışmak, geçmişten ders almak, olayları akışına bırakmak, kendimiz ve karşımızdakilerin davranışları için belli sınırlar oluşturmaktır.
Ben buna bir şey daha ekliyorum “dinlemek”… Duymak istediklerimizi değil söylenenleri dinlemek…Karşımızdakini ne kadar dinliyoruz?
Ne yazık ki her şey çok hızlı. Yapmamız gereken çok şey var… Sürekli bir yerlere yetişmek zorundayız ve bu karmaşada çoğumuz empati kurmuyoruz. Kariyer planlarını, sporu, politikayı, ülke ve dünya gündemini tartışıyoruz. Merak ediyoruz. Sorguluyoruz, zaman zaman umursamıyoruz. Çözümleri araştırıyoruz. Aslında, yaşadığımız ve yaşadıkça yok saydığımız, kanıksadığımız her olayın çözümü empati kurmak olabilir.
Diyorum ki, gelin empati kuralım. Bir şey söylemeden, yapmadan, yargılamadan, önce kısacık bir an durup düşünelim. Dedikleri gibi; içimizden ona kadar sayalım. Söyleyeceğimiz ya da yapacağımız şey bize yapılsa, ya da söylense biz ne hissederiz. En kötü ya da mutlu olayda, sinirlendiğimiz bir anda, üzüldüğümüzde, kırıldığımızda sadece kısacık bir an düşünelim.
Çok canlı, en inanılmaz örneğini milyonlarca kişi birlikte gördük. Bilmiyorum ne kadar fark ettiniz? Ne kadar bu açıdan baktınız? Son günlerde her gün oldukça acı olaylara şahit oluyoruz. Ben içim sızlayarak, gözümde yaşlar ile izledim. Şehit Polisin cenazesinde; eşinin ağlayan arkadaşlarının gözyaşlarını elleri ile silen o yüreği!
Sözün bittiği nokta diyorum!
Kendimiz için, kendimiz gibi yaşarken; başkaları için, başkaları gibi düşünebildiğimiz zaman…
Osman Aydın 23 Eylül 2012 Pazar 15:34
|
Şenay Özdağlar 21 Eylül 2012 Cuma 15:58
|
Güler Sarıgöl 21 Eylül 2012 Cuma 10:34
|
maksude kılınç 21 Eylül 2012 Cuma 10:02
|