MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Enfekte Korkular Teşhis Pozitif. (+)
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
7 Kasım 2020 Cumartesi

Enfekte Korkular Teşhis Pozitif. (+)

Evdeyim. Canım haliyle sıkkın, oğlumla güvendiğimiz yuvamızda bilmediğimiz, kaç zamandır bucak bucak kaçtığımız çağımızın belalı virüsüne yakalanmış, ona geçici konaklık ediyoruz.

Altı aydır insanlara mesafeli, kamu ve sosyal alanlara uzak, son derece dikkatli, hijyen kurallarını sonuna kadar uygulamamıza rağmen, açık havada görüştüğümüz üç beş dostumuz dışında hayatımıza dahil ettiğimiz başka hiç bir şey olmamasına rağmen.

Özgürlüklerimizden, işimizden, gücümüzden ve yeni başlangıçlardan vazgeçmemize rağmen.

Hayatlarımızdaki çoğu güzelliği, gerekliliği ertelememize rağmen.

Bu kadar korunmaya rağmen

Çok şükür ki geriye dönük ince eleyip sık dokuyarak oluşturduğumuz listede görüştüğümüz üç beş kişi ve hepsinin test sonucu negatif. Başkasına bulaşmasına izin vermedik ama bize nasıl geldi hala büyük muamma ve tereddüt içindeyiz…

Bir başımıza kendimizi idare ediyoruz. Bizi soğuktan, sıcaktan, yağmurdan koruyan sıcacık güven veren kurabiye kokan beton ve demir yüklü yuvamızdayız. Bu hastalıkta naz yapmak yok, şefkatin-sevginin sıcak çemberi telefonla uzaktan ancak…

Yapayalnız bir başına geçirmek zorunda olduğun, başa çıkmak zorunda olduğun yüzyılın kabusu.

Derken…

Depremin çok derinden gelen kaba saba sesiyle sarsılmaya başlayan evimde kucağımda kedim başka bir odada sesini duyamadığım sesimi duyuramadığım oğlum, kendimi koca dünyada çaresiz, çırılçıplak, bir başıma kalmış gibi hissederek, gözyaşlarına boğularak hıçkıran sarsılan ölesiye korkan ben…

Karşımdaki 22 katlı apartmandan gelen çığlıklar, çatırtılar, şangırtılar…

Zemin girdap olmuş beni içine çeker gibi, tavan uçsuz bucaksız zikzak çizen bir duvar gibi…

Kedimi kucağımda o kadar çok sıktığımın farkına onun elime tırmık atmasıyla varıyorum. Benden çok uzaklaşmıyor, hemen yanıma patilerini yere sağlam bir şekilde yapıştırarak çöküyor, tavana bakıyor. Bekliyor…

Herkes bilir, saniyeler asır olur, akmaz, geçmez “anda saplanırsın”.

İşte felaketin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen ben hala o anlara saplandım kaldım…

Yüzlerce kişinin kurtarılmasına, yüzlerce kişinin can vermesine, binlerce kişinin evsiz eşyasız ortada kalmasına…

Çok şey götürdü bu sefer. Komşumdu, arkadaşımın kuzeniydi, meslektaşımdı, dostumun kızıydı, annesiydi, müthiş ikizlerdi…

Güvendiğimiz o kurabiye kokan evler un ufak oldu. Hasar gördü, yıprandı, çatladı.

Korku salındı bir kere içimize…

 

Korku…

Gerçek bir tehlikenin ya da olasılığının ya da düşüncesinin uyandırdığı tüm o olumsuz duygular üzüntü, endişe, stres, kaygı, yorgunluk, yılgınlık, bıkkınlık, umutsuzluk, bitkinlik…

En kötüsü değil mi?

Fizyolojik olarak kaçmamızı emreden tüm vücudu kaçma eylemine hazır etmek için uğraşan korkunun tüm benliğimizi bu şekilde bloke etmesi, kilitlemesi, dona kalmamız en kötüsü değil mi?

Kaçamıyoruz…

Bizi korkutan, ürküten, endişe veren gerçeklerden bu ülkede kaçamıyoruz. Korktuğumuz her şey bir gün bizim, yakınımızın, sokağımızın, mahallemizin, şehrimizin, komşumuzun, dostumuzun, ülkemizin, “biricik adaşımın” başına gelebiliyor.

Kader değil bu!

Hırsları, aç gözlülükleri, cehaletleri bizi, sevdiklerimizi, canlarımızı, yavrularımızı, hayat birikimlerimizi, iyikilerimizi öldürüyor.

Yitiyoruz. Yok pahasına cebe girecek üç beş kuruş için korkuyoruz, göçüyoruz.

Yozluktan, yolsuzluktan, arsızlıktan, hırsızlıktan, umursamazlıktan kaçamıyoruz.

Geçmiyor, bitmiyor…Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor artık.

İnsanlığın eceli bu yaşadıklarımız…İnsanlığı terbiye etmek için var gücüyle “sesimi duyan var mı?” diye çığlık atıyor doğa, kainat ama kulak tıkayan, parmağını oynatmayan, ciddiye almayan, dalga geçen omurgasız insanlık!

Seslerini duymak için daha kaç felaket gerek?

Sevdiklerini yitirmeden anlamaz insan…Arkasından ağlayınca mı anlayacaksın? Ağladığın zaman geri gelmediğini gördüğünde mi?

İyi de değilim iyiyiz de diyemem…Zaman geçecek üzerinden alışırız hiç diyemem…

Covid testim (+)

Ama yaşadıklarım, düşüncelerim, duygularım, moralim, psikolojim her şey negatif…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Kemal Savaş Yıldırım
 8 Kasım 2020 Pazar 15:10
Çok geçmiş olsun Ayda. Acil şifalar dilerim.
 Gülsen Gökçimen
 8 Kasım 2020 Pazar 14:53
Aydacım çok geçmiş olsun?? Ne güzel yazmışsın. Sonuna kadar soluksuz okudum
 Ela Öz
 8 Kasım 2020 Pazar 11:28
Geçmişler olsun sağlıkla hislerimize dokunan yazılarınızın devamına sevgiler
 Mehmet gürel
 8 Kasım 2020 Pazar 05:10
Ayda’cım geçmiş olsun. Duygularımıza tercuman olmuşsun yine. ????
 SaadetSökmen
 7 Kasım 2020 Cumartesi 19:37
?? ne güzel anlatmışsın gerçeğimizi.??
 Nilgül Saim Uysal
 7 Kasım 2020 Cumartesi 15:59
Geçmiş olsun Ayda cım. Allah acilen şifa versin. Yaşadıklarının düşüncelerinin duygularının moralinin ve psikolojinin pozitif covid testinin de acilen Negatif olması dileklerimizle Nilgül ile bensevgilerimizi sunuyoruz
 Selda Gulec
 7 Kasım 2020 Cumartesi 13:22
Sevgili Ayda öncelikle çok çok geçmiş olsun, yazın yürekten etkiledi. İyi günler hızla gelsin, güzellikler ve sağlıklarla buluşalım. Sevgiler..
 Esin Kurt
 7 Kasım 2020 Cumartesi 11:59
Yaşanan heyecanı,korkuları ne güzel dile getirmişsiniz.Aynı duyguları bütün İzmir yaşıyor ve hepimizin Morali negatif. Bu da geçecek ama iz bırakacak . Hepimize güç ,kuvvet dayanma gücü diliyorum .Geçmiş olsun ,dualarım sizinle??????
 Ercan Çelikkaya
 7 Kasım 2020 Cumartesi 11:33
Allah beterinden saklasın, geçmiş olsun Ayda hanım, inanıyorum ki ,en kısa zamanda sağlığına kavuşursunuz,ailecek sizin yanınızdayiz,ben deprem bölgesinde bulundum ve herkesin yardım etmek için ne kadar çok koşturduğunu gördüm, tüm Türkiye oradaydı, çok duygulandım.İnsallah bundan sonra da hep böyle yardımlaşırız.
 Vedat Ercan
 7 Kasım 2020 Cumartesi 11:14
Ayda hanım, öncelikle acil şifalar diliyorum. Bizler şanslı insanlarız. İyi bir eğitime ulaşabildik. Bunun içindir ki, düşünüyor, sorguluyoruz. Bir ülkenin ilerlemesinin, refahını arttırmasının tek yolu eğitim ve üretimden geçer. Aksini düşünürsek, bir ülkeyi kontrol altına almak isterseniz, eğitimini ezberci, sorgulamayan, araştırmandan kabullenen hale getirip, “ sen üretme, ben sana daha ucuza veririm “ diyerek ithalata bağlı hale getirirsiniz. Peki bizim yapabileceğimiz ne? Üretmek! fikir, emtia, hizmet; ne olursa üretmek... elimizden geldiğince çok çocuğa ulaşarak, onların çok iyi bir eğitim almasını sağlamak... Kumsaldaki deniz yıldızlarını denize geri atan adam misali... Bir kişi gün gelir, dünyayı kurtarır. Örnek mi ? ATATÜRK Şanslı olduğunun idraki ile moralini yüksek tut. Daha yapacağın çok iş var ...
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz