MENÜ
İzmir 20°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Fotoğraflar aracılığıyla görmek anlayışı üzerine bir deneme
Çağdaş ÖZGÜN
YAZARLAR
18 Ağustos 2023 Cuma

Fotoğraflar aracılığıyla görmek anlayışı üzerine bir deneme

Fotoğraflanan nesneyi, fotoğrafik görüntünün içeriği olarak görmek ve fotoğraflanan nesnenin kendisini görmenin fenomenolojisi farklı iki deneyimdir. Bu iki deneyim farklı olsa bile aynı bilime sahiptir. Nesnenin fotoğrafını görmek ve nesnenin kendisini görmek, görme deneyiminde aynı bilimsel işlemlere sahiptir. Kabaca, her iki deneyimde de ışık gözümüzden içeri girer, beynimiz bu sinyali görüntüye dönüştürür. Bir nesneyi fotoğrafta veya canlı biçimde görmek aynı işlemi gerektirir ki bu deneyimin adı görmek olsun. Biz fotoğrafları da fotoğraflanan nesneleri de aynı bilimsel tabanla görürüz. Bu görme işlemi bilinç devreye girdiğinde farklı bir ayrıma yol açar ve git gide kompleks bir hale gelir. Nesneleri fotoğrafik ve bu nesneleri canlı görme algımız, doğal yollarla bilincimizde ayrılır. Yine de fotoğraflanan nesneleri, fotoğraf olmaksızın, başka şekilde bir algısal yolla görmemizin teknolojisi yoktur. Roland Barthes’in 1980 yılında yayınlanan Camera Lucida kitabında yazdığı gibi fotoğraf, sanki, geçmişten günümüze ulaşmış ışık ve madde gibidir. Fotoğraf, nesnenin o anda, o yüzünde görünen tüm özelliklerini taşır. Fotoğraf, doğası gereği ışık ve nesneyle ilgilidir ve bu doğa bizim fotoğrafik görüntülere yüklediğimiz inancın, fotoğraflar aracılığıyla görme anlayışımızın temelini oluşturur. Fotoğraf yine de nesnenin yokluğunda karşımıza çıkar.

Fotoğrafın neden görme algımızla bir arada kavranmaya çabalanması, anlaşılması kolay bir olgudur. Bu yönelim, insanın makine ile olan bağlantısıyla da doğrudan ilgilidir. Günümüzde spor müsabakalarında kullanılan kamera sistemleri bunun en güzel örneklerinden biridir. İnsan, yetemediği yerde makineye başvurur. Bu başvurma girişimi de bilginin sağlanmasına yardımcı olur. Fotoğrafların neden diğer el çizmesi görüntülerden daha güvenilir olduğu da kendi doğasının mekanik ve otomatik olmasından kaynaklanır. Yanlış hatırlamıyorsam Andre Bazin Fotoğrafik Görüntünün Ontolojisi yazısında şöyle belirtmişti: fotoğraf, görüntüyle algılayan kişi arasındaki insan elini bir kenara bırakır. Bu sayede görüntü, insan inancının dışına çıkar ve kendiliğinden üretilir. Fotoğrafın hangi anda yaratıldığı problemini bir kenara bırakacak olursak bu üretim şekli, görüntünün kendisine olan güvenimizi sağlamlaştırır. Analitik olmayan klasik metinlerde, örneğin Susan Sontag’ın Fotoğraf Üzerine kitabında fotoğrafları gerçeklik minyatürleri olarak açığa çıkarmıştır. Ne de olsa fotoğraf gerçeği ve dünyayı biriktirmektir Sontag için. Fotoğraf her zaman için kanıt barındırır.

Kıta düşünürlerini bir kenara bırakırsak, fotoğrafın bir görüntü kaydetme ve otomatik olarak görüntü üretmeye yaraması analitik fotoğraf felsefesinin de temel konularından biri olmuştur. Örneğin, Amerikalı filozof Kendall Walton, neredeyse Andre Bazin kadar ileri giderek, bir nesneyi fotoğraf aracılığıyla görmenin o nesnenin kendisini görmeyle eş değer olduğunu savunmuştur. Andre Bazin’e göre fotoğrafik nesne, nesnenin kendisidir. Analitik fotoğraf felsefesinin temel metinlerinden bir tanesi olan Transparan Görüntüler: Fotoğrafik Görüntünün Doğası makalesinde Walton, fotoğrafın kültürel alımlanmasından başlayarak, argümanını bilimsel ve felsefi örneklerle destekleyerek neden nesnenin kendisini görmenin o nesnenin fotoğrafını görmekle aynı deneyim olduğunu açıklamaya çalışmıştır. Fotoğraf, görmemizi sağlayan bir araçtır. Gerçekten de büyük büyük dedemi fotoğrafı olmasa o şekilde algılamayacaktım. Fotoğrafın algısal bilgi verdiğini Dan Cavedon Taylor Bilişsel Fenomenoloji Olarak Fotoğrafik Fenomenoloji makalesinde açığa çıkarmıştır. Büyük büyük dedemin resimsel portresini görmemle fotoğrafını görmem arasında öznellik-nesnellik kadar fark vardır. Fotoğraf, her ne kadar kurmacanın dünyasına girse de objektifliği her zaman içinde barındırır.

Ufak bir düşünce deneyi yapacak olursak, Sontag’ın Fotoğraf Üzerine kitabında ortaya koyduğu gibi fotoğraf gerçeklik minyatürleriyse eğer, yalnızca fotoğraflarla dünyayı öğrenmek zorunda kalan bir insan dünya hakkında ne gibi bir bilgiye sahip olur? Cohen ve Meskin, Fotoğrafların Epistemik Değeri Üzerine adlı makalelerinde fotoğrafların görsel olarak bilgi verdiğini açıkça belirtmişti. Yani dünyayı fotoğraflar üzerinden öğrenmek zorunda kalan bir kişi, nesnelerin görünen yüzeyleri hakkında bilgi sahibi olabilir. Cohen ve Meskin’in nokta atışı attıkları alan ise fotoğrafların egosentrik bilgiden yoksun olmalarıdır. Fotoğraflanan nesnelerin kendisini hiçbir zaman ben merkezci bir yerden algılamayız ve bu eksiklik de ‘fotoğraflar aracılığıyla görmek’ kavramını açığa çıkarmamıza sebep verir. Bu noktada nesnelerin kendilerini görmek, fotoğraflarını görmekten çok daha farklı bir fenomenoloji gerektirir. Bu sebepten bir nesneyi fotoğrafta gördüğümüzde fotoğrafını gördüm demek daha doğru bir dil kullanımı olacaktır. Bu sayede görmek eylemi, fotoğraf aracılığıyla görmek eylemine dönüşerek daha doğru bir bilgi çerçevesinde kavranacaktır. 

Peki bu süregelen tartışmaların değeri nedir? Fotoğraflar aracılığıyla görelim veya görmeyelim; fotoğrafını gördüğümüz nesnenin kendisini fotoğraflarda görmemiz veya görmememiz neden önemli konular arasındadır? Bu soruları cevaplamak, ilk olarak, insanoğlunun bilgiyle olan ilişkisini daha iyi anlamamıza ve bilgi felsefesi alanına fotoğraf yoluyla girmemize yardımcı olur. Fotoğrafın metafiziğini ve felsefesini öğrenmek eminim ki pratik olarak da işimize yarayacaktır. Fotoğrafın görünen dünya ile olan nedensel bağlantısı estetik ve sanat alanının da aklını kurcalamaktadır. Örneğin, İngiliz filozof ve estet Roger Scruton’a göre fotoğraflar temsil özelliğinden yoksundur çünkü yalnızca görünen dünyanın yansımalarını ortaya çıkartabilir. Scruton o kadar ileri gider ki fotoğrafların yönelim, düşünce ve mental hareketler barındırmadığını kanıtlamaya çabalar. Oysa ki insan bilincinin ilksel nesnesi dünyadır yani fiziksel nesnelerdir. Bu noktada fotoğrafla ilgilenen bir sanatçı, argümanların içinde kaybolup kendi metnini pratik yolla çeşitlendirebilir. Bu sayede sanatçı olarak fotoğrafçı, görünen dünyayla sınırlı kalmayıp, fotoğrafı kullanarak bir hayal dünyası yaratmanın peşine düşer. Gerçi fotoğraf, görünen dünyadan ayrılamaz. Bu da fotoğrafın paradoksu, en zor kısmı, bir o kadar da eğlenceli tarafıdır. Yeni bir olanağın imkanını Ralph Eugene Meatyard, Francesca Woodman, Roger Ballen, Jeff Wall, Thomas Demand ve Gregory Crewdson gibi fotoğrafçıların işlerinde görürüz. 

Fotoğraf felsefesinin içine biraz girdiğimiz zaman, fotoğrafın ne kadar kompleks bir araç olduğunu anlarız. Kurmaca ve gerçek fotoğrafik görüntünün içinde kaybolur. Sanatçı olarak fotoğrafçı, uzamı, olabildiğince esneterek bu gerçekliği pratiğiyle beraber araştırmanın peşine düşer. En çılgın taraf ise bilincin yaratım sürecine dahil olmaktır, bilincin nesneleri nasıl bir araya getirdiğini ve fotoğrafın kendi yasalarına uygunluk sağlayarak üretme girişimi fenomenolojik olarak kendini belirtir. Bu noktada fotoğraf, sanat hakkında düşüncesini de belli eder aslında. Çağdaş sanatla beraber hayatımıza giren her nesnenin sanat olabilirliği argümanı, fotoğrafla beraber pekişmiş olur. Bu sayede fotoğrafçı kendi estetik nesnelerini bir araya getirerek fotoğrafik sahnenin oluşmasına öncülük eder. Görünen ve görünmeyen dünyanın kesiştiği an olarak fotoğrafik görüntünün içinde belirmeye başlar. Bu da görsel sanatların en zor halinin araştırılmasına kapı açar. Kısacası fotoğrafı kuramsal ve felsefi olarak görünen dünyaya yaklaştırmak, bilimin, epistemolojinin ve ontolojinin alanında kavramaya çalışmak bir kenarda dursun; fotoğrafın görünmeyen dünyayla yani hayal dünyamızla olan ilişkisini de ortaya çıkarmaya çabalamak alana yapılmış en büyük yardımlardan bir tanesi olacaktır. 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz