MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Gıda perakendeciliğinde tekelleşme ve yabancılaşma ne alemde?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
YAZARLAR
19 Ağustos 2015 Çarşamba

Gıda perakendeciliğinde tekelleşme ve yabancılaşma ne alemde?

 “Gıda Sektöründe Tekelleşme ve Yabancılaşmadan Kimler Kaybediyor?” başlıklı yazımda , sırasıyla,küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin ,bir başka deyişle üreticilerin, küçük ve orta ölçekli gıda firmalarının ve de    tüketicilerin kayıpta olduğunu belirtmiş, buna koşut olarak çevre sağlığı, gıda güvenirliliği ile küresel ısınma  gibi sorunların ortaya çıkardığını ,beslenme açısından da tek tip insan oluşturma ve farklı kültürlerin yok edilmesi konusuna değinmiştim.
Bu yazımda da gıda sanayinde meydana gelen tekelleşme sonucu olarak  ortaya çıkan gıda perakendeciliğindeki “Tekelleşme ve Yabancılaşma” konusu üzerinde duracağım.
Bu bağlamda, dünya çapında gıdada 5-6 büyük mağaza zincirinin piyasalara egemen olduğu görülüyor. Bunlar, ABD’li Walmart ve Kroger, Fransız Carrefour, Hollandalı Ahold, Alman Metro ve Britanyalı Tesco olarak sıralanabilir.
Türkiye’de de organize gıda perakendeciliği, çok uluslu hipermarketlere sağlanan olanaklarla tekelleşmiş  ve yabancılaşmış bulunuyor. Bugün gıda perakendeciliği, büyük ölçüde Carrefour, Migros, Metro ve Tesco gibi  yerli ve yabancı tekellerin  denetimine girmiş olduğu gözlemleniyor.
Gıda Perakendeciliğinde Türkiye’de Neler Oluyor?
          Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de küçük ve orta ölçekli gıda perakendecileri yok olma sürecini yaşıyor. Sektörde bakkal sayısı hızla azalıyor, küçük esnaflar siftahsız dükkan kapatıyor.
          Tekelleşen ve yabancılaşan şirketler karşısında büyük üretici firmalar bile, pazarlık ve yaptırım gücünü giderek yitiriyor. Üretici firmalar, mallarını pazarlamak için birçok bedeli, organize gıda perakendeciliği yapan tekellere ödemek zorunda. Bunlar arasında; raf bedeli, bedava ürün, gondol bedeli, Türkiye’de açılan mağaza bedeli, ürün çeşidinin azaltılması, ürün bedelinin önceden belirlenmemesi, borç faturası, özel markalı ürün bedeli gibi bedeller sayılabilir. Bırakınız küçük üreticileri, büyük üreticiler bile zor durumda. Örneğin, Türkiye’nin en büyük süt ve ürünleri üreticisi olan Sütaş bile, uzun süreden beri Migros’un mağazalarına giremiyor.
          Organize gıda perakendecisi firmalar, gerek üretim yaptırdıkları, gerekse satın almalardaki ticari ilişkilerde ödemeleri geciktiriyorlar. Ödeme süresi 120–150 gün arasında değişiyor. Oysa bu süre, Batı ülkelerinde 30–60 günle sınırlı.
          Üretici firmalara ya da tedarikçi firmalara ödetilen bedeller ise, son tahlilde tarım üreticilerine, bir başka deyişle çiftçilere yansıtılıyor. Çiftçiler, ürünlerini daha ucuza elden çıkarmak zorunda kalıyorlar.
          Perakende sektörünün yabancılaşması, giderek Türkiye üretim sektörünü de olumsuz etkilemeye başladı. Bugün neredeyse yabancı tekellerin egemenliğindeki marketlerde pazarlanan ürünlerin yarısı dışarıdan gelmekte. Bu durum, üretimi aşağıya çekiyor ve işsizliği körüklüyor.
          Yabancılaşan perakende sektöründe, gıdaların güvenirliliği ve yarayışlılığı tartışmaya açık. Gıdalarda raf ömrü uzatılsın ve bozulmasın amacıyla katkı maddeleri kullanılıyor. Bu durum, gıdaların güvenirliğini ve yarayışlığını olumsuz etkiliyor.
          Perakende sektöründe tüketicileri bilgi edinme hakkı konusunda taleplerde, geri bildirimler de yeterince hızlı değil.
          Organize gıda perakendeciliği, tüketicileri aşırı ve gereksiz tüketime de yönlendiriyor. Bu amaçla çeşitli düzenlemeler yapılıyor. Raf düzenlemeleri, fiyat indirimleri, taksitle gıda satışları gibi.
Sonuç olarak,gıda piyasasında varolan politikalardan zincirin başında ve sonunda olan üretici ve tüketiciler en zararlı çıkan katmanlar. Örneğin ,2015 yılında da mazot, gübre, ilaç gibi girdi maliyetlerindeki artış yüksek bir seyir izliyor. Buna karşılık çiftçinin eline geçen para giderek azalıyor. Gıda piyasasında oligopolleşme (2, 3 ya da 4 oyuncunun egemenliğinde şekillenen piyasa) doruk noktasına gelmiş bulunuyor. Bu da çiftçinin eline geçen fiyatlarla tüketici fiyatları arasındaki farkı giderek artırıyor. Daha Türkçesi, tüketicinin gıdaya ödediği paranın çok az bir kısmı üreticiye giderken gıda fiyatlarının belirlenmesi gıda tekellerinin denetimine girmiştir. Örneğin tarlada 2.62 lira olan pirinç markette 7.73 liraya, 2.26 lira olan nohut 6.51 liraya pazarlanıyor.
Gelecek,yazımda “Gıda Sektörü Ve Organize Gıda Perakendeciliğindeki Tekelleşme Ve Yabancılaşmadan Çıkış Yolları Var Mıdır?” konusu üzerinde duracağım.
 Önemli bir Not:
Kimileri varolan tekelleşme ve yabancılaşmadan kurtulamayacağımızı söyler duruma geldi. Rahmetli Prof.Dr. Ünsal Oskay Hoca bu tür durumları, "Celladına Aşık Olmak" olarak değerlendiriyordu. Buna bilindiği gibi “Stockholm Sendromu” da deniliyor.
 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 taşkın danacı
 24 Ağustos 2015 Pazartesi 23:08
Hocam yazını ilgiyle okudum. Et balık ve süt kurumu gibi varlığı olan,İZMİR Büyük Şehir Belediye Başkanı Syn. Yüksel Çakmur Döneminde TANSAŞ VE ET ENTEGRE TESHİSİ Kurdu, Üreticiden tüketiciye Ege Bölgesine yaydı, herkes kazandı.Burhan Özfatura,merhum Piriştina satarken Hiçbir üretici kooparatif,gazeteci, aydından ses çıkmadı.Herkeze düşen böle bir kuruluş yaratıla bilinirse geç kalmış olmaz İZMİRLİ.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz