MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kadını kapatanlar Ortaçağ’a mahkûmdur
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
23 Ocak 2015 Cuma

Kadını kapatanlar Ortaçağ’a mahkûmdur

Kadının toplumsal görünürlüğünü kısıtlayarak, toplumsal hayatta büyük gelişmeler kaydetmek mümkün mü?
Bu soruyu şu şekilde de ifade edebiliriz: Kadın dış dünyaya kapandıkça, toplum da iç dünyasına kapanmıyor mu?
Tarihsel evrimi boyunca, erkeğe bağımlı olmaktan çıkarak, erkek ile eşit hak ve özgürlükler elde etme mücadelesinde bulunan kadın, büyük toplumsal devinimler ve devrimlerin de öncüsü olmuştur. Örneğin; Fransız Devrimi’ne kadınların katılımı çok yüksek orandaydı. Hatta Fransız devrimi, Fransız kadınlarının omuzları üzerinde yükseldi bile denebilir. Türk Milli Kurtuluş Savaşı’nda da cephaneye silah taşıyan ya da bizzat düşman işgaline karşı direnişin başını çeken Erzurumlu Üsteğmen Fatma Seher Erden (wikipedi, 2014) gibi, birçok kadın öncü örnek gösterilebilir.
Toplumsal hayata aktif olarak katılan kadın, birçok kural, kurum ve sorunlarla karşılaşır. Bu kaçınılmaz karşılaşmada, kadın, temas ettiği kurumlarla belli bir ilişki ya da iletişim kurabilmek ve sorunların üstesinden gelebilmek için, doğal olarak çeşitli çareler üzerine kafa yorar. Kafa yorma eylemi kadını, daha detaylı ve gerçekçi düşünmeye sevk eder. Bunun neticesinde, bulduğu çözümleri uygulamaya geçiren kadın, hayata dair tecrübesini artırır yani pratik kazanır. Bu pratikleri toplumun diğer üyeleri –ailesi, yakın çevresi, akrabaları, komşuları, arkadaşları- ile paylaşma zorunluluğu ise, kadının ve haliyle toplumun zihniyet dönüşümünü de tetikler.
Oysa çarşaflar altına gizlenen ya da sokağa çıkması sınırlandırılan kadınlar, istedikleri kadar iyi eğitim, sertifika, belli bir alanda uzmanlık belgesi alsınlar, eğitimlerini ve bilgilerini pratik yani tecrübeye dayanan bilgiyle zenginleştirip, desteklemedikleri sürece, bunun bir değeri olur mu? Kuramsal anlamda elde edilen bilgi, sürekli değişen ve gelişen hayatın içine karışmaz ve kaynaşmazsa, hiç ilerletilebilir mi?
Bireyin, kişiliğini kazanabilmesi ya da modern anlamda gerçek bir birey hüviyetini elde edebilmesi için, başka bireylere bağımlı olmaktan kurtulup, kendi fikir ve kararlarına sahip olması gerekir. Çarşaf altına saklanan ve sokaktaki görünürlüğü kısıtlanan kadınlar, hayat hakkında nasıl özgül fikir ve kanaat oluşturabilir ki? Bir kadının kendini hem birey, hem de kadın olarak tanımlayabilmesi için dahi, toplumdaki diğer kadın ve erkekleri tanıması yani onlarla iletişimde bulunması gerekir.
Peki, kadının, toplumsal hayata katıldıkça elde ettiği deneyim ne işe yarar? Bu deneyim, kadının özgül ve toplumsal zihniyet dönüşümünü nasıl etkiler?
En basit haliyle kadın, bir anne adayıdır. Çocuklarının bakıcısıdır. Türkiye gibi geleneksel toplumlarda kardeşlerinin, yaşlı anne ve babasının da bakıcısı ve yardımcısıdır. Bu en yalın işlevi ile dahi kadın, hayata dair edindiği tecrübeye dayanan bilgi ve yetenekleri sayesinde, çocuklarını geleceğe daha iyi hazırlayıp, yetiştirebilir. Anne, baba ve kardeşlerine tecrübe ve becerilerini aktararak onların da gelişimine, sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilir. Eşi ile daha uyumlu bir evliliğin ve yuvanın gereklerini yerine getirebilir. Ama en önemlisi kendine güvenen bir birey olarak, insan olmanın verdiği hak ve özgürlükleri yaşayarak, bir bütün olan toplumsal huzur ve barışın parçası olur.
Özetle; bir taraftan, kadının toplumsal yaşama aktif olarak katılmasını çarşaflar ve çeşitli yasaklar ile sınırlayıp, bir taraftan da ellerine sertifikalar tutuşturarak (geçenlerde Batman’da Peygamber sevdalıları ve Kuran nesli Platformu tarafından ellerine sertifika verilen çarşaflı ve yüzü dahi görünmeyen kadınlar gibi) ne kadınlarımızın, ne de toplumun zihniyet gelişimi sağlanamaz.
Zihniyet gelişimi yasaklara ve dogmalara mahkûm edilmiş kadınların yaşadığı toplumlar, zihniyetleri gelişime daha kapalı çocukların ve nesillerin de yetişeceği toplumlardır.
21.yy.’da, hala kadını kapatarak çağı yakalayacağımıza inanlar var. Ancak yaşam gösteriyor ki, bunlar gibi düşünenler değil, kadının birey olarak hak ve özgürlüklerini yaşadığı toplumlar çağın sınırlarını aşıyor, bilimsel ve teknolojik devrimlere önderlik yapıyor. Ve elbette, kadını kapatanlar, bir yalan dünyasında Ortaçağ’ı yaşamaya, hem kendilerini kandırarak, hem de beraberinde yaşadıkları toplumu aynı karanlığa sürükleyerek devam ediyor…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz