MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Rakı, kadın ve erkek
Adnan SÖKMEN
YAZARLAR
8 Aralık 2017 Cuma

Rakı, kadın ve erkek

Can Baba, "Rakı içen kadın"ı yazmış...

Ben de onunla aşık atmak için "Rakı içen erkeği" yazdım...

Okuyun bakalım, sakalının tek teline yetişebilmiş miyim...

 

RAKI İÇEN KADIN...

Rakıyı içen kadın gülüyorsa, o gülüşün ardında en az dokuz roman, 14 de film repliği gizlidir...

Rakıyı içen kadının gülüşünde, bu dünyanın en zararsız mutluluğu vardır...

Çünkü, büyük gülerler, büyük susarlar…

 

Rakı içen kadın, rakıyı çok sık içmez...

Ama rakıyı içtiği an, bil ki içme zamanı gelmiştir ve konuştuklarında net konuşurlar...

 

O kadınlar keyfine doyum olmayan bir akşamüstü sonrasında, bir kıyıda köşede, gecesefası gibi açarlar...

 

O kadınlar, afet-i devrandır…

 

Rakı içen kadının elleri güzeldir…

Senden başkasını severlerken bile seni incitmezler...

 

Şarkı söyleyesi varsa susmalısındır... 

İzlemelisindir...

Dinlemelisindir...

Rakı içen ve şarkı söyleyen o kadını...

 

Rakı içen kadın, herkesle rakı içmez... 

Seninle rakı içiyorsa, senin için kalbinde en az yüz elli metrekare daha yer vardır...

 

Ve sen bunu bildiğin için, o kadına kalbinin tüm kapılarını beklentisizce açmış, cebindeki tüm anahtarları da hiç bulmamak üzere yutmuşsundur...

 

Rakı içen kadın, cihanda sulhtur...

Ağdalı değil, nağmeli sever...

Rakı içen kadın güzeldir...

Ve tabii, masasındakiler de… 

 

(CAN YÜCEL)

 

Ve benden…

 

RAKI İÇEN ERKEK...

Rakıyı içen erkek tebessüm ediyorsa, o dudaklarının kıvrımlarında binlerce öpücük izi vardır...

 

Rakıyı içen erkeğin kahkasında içe atılmış acıların, kırılmış kalplerin, zamansız ayrılıkların çığlıkları raks eder... 

Yüksek sesle güler, usulca ağlarlar...

 

Rakı içen erkek, rakıyı her dem içer...

Çekince karşılarına bir büyüğü anlatır, döker tüm içindekileri...

 

Kadehlerin anason kokan keskin tortusundan feyz alır, dert alır, nasihat alır o erkekler...

 

Ve o erkekler... 

Gece siyah perdesini çekince üzerine...

Bir parkta...

Bir sokakta... 

Ya da yar'in kapısının önünde kandil mumu gibi yanar, erir, için için..

 

O erkek, Allam-i cihandır...

Sen sevmesen de, senin onu sevme ihtimalini sever...

 

Kalkıp Zeybek oynamaları vardır, vakur ve sessiz duruşlarında...

Seyretmelisindir...

Görmelisindir...

Rakı içen ve dizlerinin üzerine çöken o adamı...

 

Rakı içen erkek, herkesle rakı içer...

Ama senin gözlerinin derinliklerine bakarak içiyorsa, bil ki yüreğinde senin için gökyüzünün tavanı kadar uçsuz bucaksız bir yer vardır...

 

Sen de bunu bildiğin için, o erkeğe yüreğinin tülünü, yeni gelinin yüzünü açtığı gibi açar ve bu onuru da boynuna beşibiryerde gibi takarsın...

 

Rakı içen erkek poyrazdır... 

Lodostur...

İmbattır...

 

Nietzsche gibi, "Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin" der...

 

Ve...

Rakı içen adamın hayatı yakışıklıdır... 

Tıpkı gönlündekilerin, tıpkı aklındakilerin olduğu gibi... 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Nedim Atilla
 10 Aralık 2017 Pazar 03:17
Sevgili kardeşim, şiirsel yazılarının tamamını okuyorum. Senin Egedesonsöz yazıların üzerine ayrı bir yazı kaleme almayı zaten planlıyordum. Artık şart oldu... Ama önce ellerine sağlık. Varol...
 Nedim Atilla
 10 Aralık 2017 Pazar 03:12
Anlaşmışızdır sevgili kardeşim
 Adnan Sökmen
 8 Aralık 2017 Cuma 20:36
Sevgili Nedim Atilla abim... Çok güzel bir Can Yücel analizi yapmışsın... Tabii ki, bu ona ait bir şiir mi değil mi sen daha iyi bilirsin... Ben internet ortamında gördüm bu yazıyı... Ve ona ait olduğu iddia edilmişti... Tarzına bakınca da, Can Yücel''e yakın bulup değerlendirdim... Dediğim gibi, sen daha iyi bilirsin... Bunu tartışmam bile... Lâkin şuna bir şerh koymak istiyorum izninle... Ah be usta!.. O kadar üşenmeyip uzun uzun anlatmışsın ya bu şiirin Can Baba''ya ait olmadığını; keşke iki satır da şu öksüz ve boynu bükük yazı için naçizhane yorumda bulunsaydın... Çünkü senin gibi ustaların yorumları değerlidir... Ama gelgelelim, sonuna kadar heyecanla ve merakla okuduğum yorumunun sonunda, kendimi ödevini yapmamış lise talebesi gibi hissettim... Yani sevgili edebiyat öğretmenim "Sıfırcı cetvel Kemal"e kıyasla tek güzelliğin, cetvelle kafama vurmaman olmuş... :) Buna da şükür diyor ve ellerinden öpüyorum...
 Nedim Atilla
 8 Aralık 2017 Cuma 15:45
Değerli kardeşim, böyle bir Can Yücel şiiri kitaplarında yok. 1926-1999) Şiiri ve gerçek bir derviş olarak sürdürdüğü dopdolu yaşamıyla kendine has bir yer edinmiş büyük şair; büyük rakıcı; nam-ı diğer Can Baba. Halk deyişlerinden, argodan, tiyatro, müzik ve resim başta olmak üzere antik ve modern sanatların neredeyse bütün kollarından yararlanarak kurduğu şiir diliyle tanınmıştır. Can Yücel için yaşam, “canlı, materyalist, diyalektik, imgesel ve şaşırtıcıdır.” Sık sık andığı Terentius’un ünlü sözü, onu evrensel kültür ve komünist hümanizma ile bütünleştiren şiirinin de eksenidir: “İnsana özgü olan hiçbir şey bana yabancı değildir.” Bir söyleşisinde kendisini “Dionysos kavmindenim, yani yaşama sevinci veren bir Anadoluluyum” sözleriyle tanımlar. Can Yücel’e ilişkin yazıların birçoğu “Can Baba’yla bir gün içerken” diye başlar. Bu da onun şiiri kadar sofrasının da şenlikli, canlı, öğretici, seviyeli ve sevgili olmasından kaynaklanır. Rakı sofrası onun şiirinin arka planı gibidir. Sözgelimi Sevgi Duvarı’nda sarhoşluğu şöyle dillendirir: Kumkapı meyhanelerine dadandık Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri Çöpçülerin elleriyle okşardım seni Yalnızlığım benim süpürge saçlım Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi. İçki içmek onun yaşam biçiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. “İçim rakı dışım su” demiştir. Mütevazı sofrasında daima dostları vardır ve daima sanat ve politika… Herhangi bir çöküntüyü yeniden üretmek için içtiği görülmemiştir. Tam tersine dünyanın ve edebiyatın bütün meselelerini incelikle, alayla, enine boyuna konuşmak ve şiir süzmek işi olmuştur. Dünyadır onun rakı sofrası. Can Yücel’i dinleyen pek çok insan, konuşmasındaki yavaşlığı, boğukluğu ve aksaklığı şairin çok içki içmesiyle ilişkilendirmiştir. Bu yanılsamadır. Can Yücel gençliğinde tiyatro eğitimi almış ve BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yapmış biri olarak mikrofonik bir sese ve konuşma biçimine sahipti. Konuşmasındaki aksaklığa neden olan, şairin gırtlağında büyüyen kanserli bir ur kütlesidir. İlk şiirlerini topladığı Yazma’dan sonra yaptığı çeviriler nedeniyle 15 yıl hapse mahkûm edilmiştir. “Hapislik hem siyasidir, hem de şiirseldir. Ama bütün iş siyasette de şiirde de ne yapacağına bağlıdır” der. Hapishaneden Bir Siyasinin Şiirleri adlı eseriyle çıkar. Mizah ve muhalefet, imge ve dram, düşsellik ve gerçeklik, eleştiri ve iyimserlik, küfür ve zarafet onun şiirinin hamurunu oluşturur. Türkiye’nin, nükte ve ironi kültürünün zarif, görgülü bir ustasıdır. Ve bütün nüktedanlar gibi başı hep beladadır. Örneğin yaşlılık günlerinde yargı önüne çıkarılma gerekçelerinden biri, bir konuşmasında devrin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e “hakaret etmesidir.” Can Yücel söz konusu olduğunda –pek çok politikacı da dahil– herkes bir ortak noktada birleşir: Şair gibi yaşayan, dünyaya şiir gözüyle bakan, şiirle içen bir insandır.
 Argun Cakin
 8 Aralık 2017 Cuma 13:21
Tabii ki de guzel olmus tebrikler.yalniz bu agziyla icenler icin gecerli sanirim
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz