TBMM’de tekme/tokat/küfür/hakaret/tehdit görüntüleri ile TBMM’de ilk tur görüşmeleri tamamlanan cumhurbaşkanlığı sistemine farklı bir pencereden bakmak mümkün mü? Yani önyargı gözlüklerini çıkarıp tartışmanın özüne inmek!
Gerçi sistem değişikliği gibi çok ama çok önemli bir konunun bacak ısırma iddiası ve boğaz sıkma görüntüleri üzerinden gündeme gelmesi bizi konunun özünden uzaklaştırıyor. Anayasa paketindeki maddeleri konuşmak, tartışmak yerine meclisteki komediyi hazmetmeye çalıştık.
Konunun özüne inersek;
Başkanlık sistemi yahut yeni tabirle cumhurbaşkanlığı sistemi…
Türkiye’ye uyar mı uymaz mı?
Doğru mu yanlış mı?
Rejim değişir mi değişmez mi?
Mevcut paketin eksikleri, fazlaları ne?
Konunun özü bu…
Gerisi hikâyesi… Teferruat!
Bize sunulan haliyle mevcut pakete dair pek çok soru yanıtsız kalıyor.
Çünkü bu paketten süper yetkilerle donatılmış bir seçilmiş çıkıyor.
Yetki sınırsız sorumluluk yok denilecek kadar az…
Sosyal medya alanlarında yapılan bir değerlendirmeyi çok tuttum.
“Biz cumhurbaşkanını seçiyoruz, geri kalan her şeyi o seçiyor”!
Halkın anlayacağı dilde Cumhurbaşkanlığı sisteminin özeti gibi...
Anayasa Mahkemesi, HSYK dâhil... Tek başına KHK çıkarma yetkisi dâhil…
Haliyle Türkiye gibi demokrasi ve hukuk alanındaki gelişmişlik derecesi malum olan bir ülkede süper yetkili bir cumhurbaşkanının neler yapabileceğini öngörmek zor. Pakete göre fren sistemi zayıf gözüküyor.
Hatta paketi derinlemesine inceleyen uzmanlar cumhurbaşkanının görev süresinin bile esnekliğinin altını çizerek ‘TBMM’nin fesih yetkisi üzerinden’ cumhurbaşkanının istediği kadar aday olmasının mümkün olduğunu iddia ediyorlar.
Peki, tüm bunları konuşabiliyor muyuz?
Ya da ne kadar konuşabiliyoruz?
Cevabı biliyorsunuz.
Peki, neden konuşamıyoruz?
Cevabı yine biliyorsunuz.
TBMM televizyonu bile yayın yapmıyor.
Böylesine ciddi bir meseleyi nasıl ve hangi pencereden değerlendiriyoruz öyleyse?
Ağırlık merkezini MHP’lilerin oluşturacağı bir grup seçmen “HDP ile aynı oyu vermemek için evet oyu kullanacak mesela…”
Ağırlık merkezi AK Partililerden oluşan bir grup “İstiklal savaşı, olmak ya da olmamak, Reis’in meselesi…” olarak ‘evet’ diyecek.
Ağırlık merkezi CHP’lilerden oluşan başka bir grup merkezinde Tayyip Erdoğan olduğu için hayır diyecek…
93 yıllık cumhuriyetin yönetim şeklinin, sisteminin değişmesi adeta takım tutar gibi ‘sen-ben’ kavgası üzerinden oylanmış olacak.
Meselenin özüne inen, sistemin gerekliliğine yahut gereksizliğine inanarak oy verenlerin oranı yüzde 10’u bile bulmayacak belki.
*
Normal şartlar altında olsa, başkanlık sisteminin en ateşli savunucusu ben olurdum.
Çünkü parlamenter sistemin Türkiye’de tıkanmışlığına defaten şahit oldum, olduk.
Normal şartlardan kasıt mı?
Öncelikle bağımsız ve de tarafsız yargı!
ABD sistemini örnek olarak gösteriyorsak ABD gibi gerektiğinde başkanı yargılayacak hatta görevden alacak mahkemelerimiz ve de başkana hesap soracak düzeyde, kalitede bir meclisiniz olmalı.
Sağlıklı bir seçim sistemi ve tabanda gücü olan vekillerden oluşan bağımsız bir meclis…
Bunlar olursa güçlü başkan ya da süper cumhurbaşkanına karşı sistemin direnç merkezleri oluşur.
Olmazsa… Süper yetkilerle donatılmış bir siyasetçinin insafına kalırsınız.
Mesele Tayyip Erdoğan meselesi değil çünkü. Kaldı ki şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteyip de yapamayacağı herhangi bir şey olduğuna da inanmıyorum. Üç günde başbakan, genel başkan değiştirmesi başka bir örneğe sanırım ihtiyaç bırakmıyor.
Ama Erdoğan sonrasını da düşünmek lazım, kişiye göre sistem değiştiremeyeceğimize göre…
Akıllısı var, delisi var. Hayalperesti var!
O nedenle kişilerin insafından fazlasına ihtiyaç var bence.
Böylesine bir yetki normal bir adamı bile delirtir. Düşünsenize bir kere…
İstediğini başkan yardımcısı, bakan yapıyorsun. Anayasa Mahkemesi’nin yani Yüce Divan’ın yarısını sen yarısını da ilişiğini kesmek zorunda olmadığın, belki de aynı anda genel başkanlığını yapacağın partinin milletvekilleri atıyor. HSYK, Yargıtay, Danıştay öyle…
Komedi gibi Yüce Divan maddeleri var mesela!
Türkiye gibi hukuk sistemi zaten çökmüş, adaletin mumla aranmaya başlandığı bir ülkede Cumhurbaşkanı, Yüce Divan’ı (yarısını kendisi yarısını partisi) atayacak sonra da o Yüce Divan bir sorun olursa Cumhurbaşkanını yargılayacak.
Yok, böyle bir memleket!
Paketi inceledim. Ayrıca inceleyenleri de okudum.
Ve genel kanaatim bu paketin şu anki Türkiye’ye en az beş beden büyük geldiği yönündedir.
Bırakın, geldiği günden bu yana başkanlık konusundaki ısrarını sürdüren Erdoğan’ı, sıradan birine bile verseniz bunca yetkiyi, güç zehirlenmesi yaşar ve geri dönülmeyecek sonuçlar doğurur.
*
Bu satırların yazarı yazdıklarının hiçbir işe yaramayacağını biliyor.
Sadece tarihe not düşmek istiyor. Sadece küçük bir not!
Ve diyor ki; “İnşallah yanılan ben olurum.”
Amin!