MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yunan algısındaki Türk simgesinin kökenleri (1)
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
YAZARLAR
6 Ekim 2016 Perşembe

Yunan algısındaki Türk simgesinin kökenleri (1)

30 Ağustos 2016 gecesi,merkezi İzmir’de bulunan Rodos,İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği sorumlusu,“Rodos ve İstanköy’de Yunan Müslümanı yoktur, Türk Müslümanı vardır; Rodos ve İstanköy’de, çift dillilik temelli  Türkçe öğrenim veren okullar yeniden açılmalıdır; Rodos ve İstanköy  Türklerinin  kültürel kimliği kabul edilmelidir.” konularını  Birleşmiş Milletler,Avrupa Konseyi,Avrupa Güvenlik ve İşbirliği gibi kurumlarda savunduğu ve asimilasyona  karşı   çalışmalar yaptığı için yakın bir akrabasına baş sağlığı için gittiği Yunanistan’da  gözaltına alındı ve 30 m²’lik alanda 21 kişinin bulunduğu çok kötü ortama sahip nezarette bir gün süreyle  tutuklu kaldı ve Yunanistan’ın İstanköy adasından sınır dışı edildi.

Sınır dışı edilmesi,hukuk dışı ve  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen seyahat özgürlüğüne aykırı bir uygulama idi.Bu öyküyü önümüzdeki yazılarda anlatacağım.

Ancak Yunanistan’ın Türklere karşı  uyguladığı asimilasyon politikasının kökeni, Yunan algısındaki  Türk imgesinin olumsuzluğundan kaynaklanıyor. Bu konuyu irdeleyen  iki yazıyı görüşlerinize sunmak istiyorum.

***

Yunan algısındaki  Türk imgesi olumsuzluklarla yüklüdür.Bu olumsuzlukların kökenlerinin irdelenmesi bir zorunluluk olarak ortadadır. Çağ ve Ural[1],anılan imgenin Batılılar tarafından yaratıldığını,buna göre “Türkler hak tanımayan ve tiran efendidir” ve Greklere yoksulluk,cehalet yorgunluk,acı,dert,kamçı,falaka,ölüm getirmiştir.”şeklinde algının ortaya çıkarıldığını ve Batı’nın bu yaklaşımlarının Yunanların kimlik arayışlarına  çanak tuttuğunu yazmaktadırlar.Bu bağlamda yazarlar; “Yunan kültürünün ondokuzuncu yüzyıldan itibaren gelişen Filhellenitik(Yunanseverlik) akımlarla beraber Batı medeniyetinin beşiği olarak gösterilmesi Yunanları Türklerden uzaklaştıran  en önemli etmenlerden birisi olmuştur.” demektedirler.

AslındaYunanseverlik,Batı’nın Doğu’yu etki altına alması ve denetlemesi için dahice meşrulaştırma ortamı yaratan Oryantalizm[2] ideolojisinin  bir sonucudur. Böylelikle bir yandan, emperyalizmin ve Doğu’nun boyun eğmesi için meşrulaştırıcı bir düşünce  egemen kılınmış,bir yandan da Doğu’yu Batı’nın edilgen bir karşıtı olarak tanımlanması ya da düşünülmesi ve de ilerlemeci gelişmeyi yalnızca Batı’ya ait bir olgu olarak kabul ettirilmesine olanak sağlayan adımlar atılmıştır[3].

Oryantalistlere göre; “Batı Dinamik, Doğu’yu ise Değişmez/Durağandır.Dinamik Batı; yenilikçi, becerikli ve hareketlidir. Akılcı ve Bilimseldir. Disiplinli, düzenlidir. Mantıklı ve duyarlıdır. Akıl odaklıdır. Otoriter, bağımsız ve işlevseldir. Özgün, demokratik, anlayışlı ve dürüsttür. Uygardır. Ahlaki ve ekonomik olarak ilerlemecidir.

Buna karşılık değişmeyen Doğu; Taklitçi, cahil ve edilgendir. Akılcı değildir, batıl ve geleneklerine bağlıdır. Tembel, dengesiz ve doğaldır. Mantıksız ve duygusaldır. Beden odaklı hareket eder, egzotik ve alımlıdır. Çocuksu, bağımlı ve olaylara işlevsiz bakar. Esir ruhludur, disiplinsiz, anlayışsız ve ahlaksızdır. Uygar değil, barbardır. Ahlaki olarak geri ve ekonomik olarak durağandır”  şeklinde kabul vardır.[4]

Bu bağlamda, 19. Yüzyıldan günümüze değin, Batılı toplum bilimcileri, egemen olarak dünya tarihinde her şeyin Antik Yunan ile başladığını ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre, “Avrupa, Rönesans ile birlikte Yunan düşüncesini yeniden keşfetmiştir”.

Son yıllarda gösterime giren filmler de bile Yunanseverlik ile birlikte Oryantalizm’in yansımaları dikkatli gözlerden kaçmamaktadır[5].Örneğin, 2006 tarihli ‘’300 Spartalı’’ adlı filimde, 300 Spartalı, kendilerinden sayısal bakımdan çok üstün, vahşi ve aptal olan Pers ordularına karşı yiğitçe direnmektedir. Üstelik Pers ordularının başında bulunan kral, egzotik, süslü, efemine görünümlüdür. Persler, aptal oldukları kadar kötüdürler. Sonuçta Antik Yunanlılar, Doğu’ya karşı ahlaki zafer kazanırlar.” Filmin Berlin Film Festivali’nde büyük tezahüratla karşılandığı biliniyor. 2004 tarihli ‘’Büyük İskender’’ filmi de aynı görüşün yansıması değil midir?

Dido Sotiriyu[6]da, bir Rum köylüsünün gerçek yaşamından çıkarak kaleme aldığı romanında Anadolu’yu “Kanlı Topraklar” olarak nitelendirerek  kendi kamuoyunun duygularına tercüman olurken bir yandan toplumculuğu ağır  basarak bu algının Batının emperyal politikaların sonucu olduğunu söyler ve romanını şöyle sonlandırır; “Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı! Benden Selam söyle Anadolu’ya ..Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin … Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!”.

Gerçekten de Yunan ordularının düvel-i muazzamanın güdümünde ve desteğinde 15 Mayıs 1919’da Batı  Anadolu’ya çıkarılması  bunun en somut göstergesidir[7] .

Kaynakça

 [1] Çağ,G.,Ural,S.,2014.Türk-Yunan İlişkilerinin Değiş(e)meyenleri:Yunanalgısında Türk İmgesisine Tarihsel Bir Yaklaşım. History Studies İnternational Journal of History.ISSN 1309-4688 Volume 6 Issue 2 februaty 2014

[2] Said, E. W., 2010. Şarkiyatçılık. Batı’nın Şark Anlayışları. Beşinci Baskı (Çeviri: Ülner, B.) Metis/Kültür Yayınları.

Batı’da, Oryantalist görüşün 19.yüzyılın ortalarından itibaren  “Oriental Studies (Doğu Araştırmaları)” adıyla, akademik bir disiplin olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte, dünya tarihinin ilerlemeci öyküsünün Batı kaynaklı olarak kabul edilmesinin en yetkin bilimsel temeli, 1978 yılında E. Said’in kaleme aldığı Oryantalizm (Doğuculuk= Şarkiyatçılık) adlı kitabıyla dile getirilmiştir (Said, 2010). Said (2010), “Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışı” adlı kitabında,”Batı’’nın ‘’Doğu’’ya bakış açısını sorgulamaktadır. O’na göre, Oryantalizm’in birbiriyle bağlantılı çeşitli anlamları vardır. Birincisi: Oryantalizm, “Doğu Araştırmaları” gibi okullara sahip akademik bir ilgi alanı hatta bir disiplindir. İkincisi,”Oryant” ile Batı ile Doğu arasındaki varlık ve doğa felsefesi (ontoloji ve epistomoloji) açısından ayrımı dile getiren bir düşünce tarzıdır. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi Oryantalizm, “Doğu üzerinde egemenlik kurmak, onu kendisinin çıkarı doğrultusunda yeniden yapılandırmak ve otorite sahibi olmak, daha ilerisi Doğu’nun insanları ve topraklarının Batı tarafından ele geçirilmesi amacıyla” geliştirilen Batılı bir söylemdir. Bu bağlamda, Said, Oryantalizmi, onun önyargılar, cehalet, bilgisizlik, klişeler, standart duruma getirilmiş görüşler ve uydurmalarla karakterize edilen bir düşünce olarak niteler. Özetle Said’e göre, Batı’nın Şarkiyatçılık yaklaşımı, önce dünyanın bir bölgesini kendine yabancı saymakta, sonra Şark’a dair değişmez bir yargıyı kurmakta, dahası bunun insan deneyimi olduğunu görmeme kusurunu işlemektedir. Yine Said (2010), ‘’ Doğu’nun hareketsiz bir doğa olgusu olmadığını, nasıl Batı’nın kendisi bir yerde değilse, Doğu da belli bir yerde değildir.” demektedir. Hobson (2008) ise, Oryantalizm kavramı ile Avrupamerkezci kavramını birbirinin yerine kullanmaktadır.

[3] Hobson, J. M., 2008. Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri.2.Baskı (Çeviri: Ermet, E.)Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

[4] Hobson, .J.M.,2008.A.g.e

[5] Kaymakçı,M.,2014.Ortantalizmin Kökenleri Üzerine/1,2,3.http://www.dagarcikturkiye.yazar.Erişim 10 Aralık 2014

[6] Sotiriyo.D.,2000.Benden Selam Söyle Anadolu’ya  Anadolu’ya (Yunancası “Matomena Homata-Kanlı Topraklar”) Can Yayınevi

[7] Özakman,T.,2005.Şu Çılgın Türkler(5.Basım).Bilgi Yayınevi

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz