MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yurtta barış, dünyada barış!
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
3 Ağustos 2016 Çarşamba

Yurtta barış, dünyada barış!

‘’Yurtta sulh, Cihanda sulh’’ ilk defa Mustafa Kemal Atatürk tarafından 20 Nisan 1931'de seçim dolayısıyla millete beyannamesinde dile getirilmiştir;

“Cumhuriyet Halk Fırkasının müstakar umumî siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kâfidir zannederim: Yurtta sulh, cihanda sulh için, çalışıyoruz” (Wikipedia).

Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, Cihanda sulh’ ilkesi, yıllarca devlet yönetiminde ve dış politikada iç ve dış güvenliğin; barışçıl ilişkiler bazında tesis edilebileceği düsturuyla , 1961 ve 1980 anayasalarında da yer almıştır.

Tesadüfe bakınız ki yıllarca iç ve dış siyasetin yönlendirilmesinde şiar edinilen bu barışçıl prensip, on beş Temmuz’da iç ve dış güvenliğimizi paramparaça etmeye yönelik, kanlı bir darbe girişiminin planlayıcılarına da esin kaynağı olmuştur...

Kendi halkının tepesine ve halkın temcilcilerinin toplandığı TBMM’ne bombalar yağdırarak ve tankları sokaktaki insanların üzerine sürerek öldüren bir silahlı terör örgütünün ‘’yurtta sulh konseyi’’ adını alması, neresinden bakarsanız bakın, tarihe geçecek traji-komik bir ironidir.

Masum insanları katlederek, başarılı olsalar; binlerce insanı zindana atarak ve büyük bir ihtimalle laik rejimi devirmek uğruna, iç savaşı da göze alarak, ‘’yurtta barışı’’ tesis edebileceklerine inanmış bazı Türk ordusunun subaylarını nasıl anlamak lazım?

Binlerce yıllık bilimsel düşünceye ve Türkiye’nin tarihi gerçeklerine sırtını dönerek, bir tarikat liderine mürit olmayı tercih edenler ve O’nun direktifleri doğrultusunda halkına silah çekenler mi yurtta sulhu sağlayacaktı?

Bunun böyle olmayacağını ve neden olamayacağını uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım... Ancak, ‘’yurtta sulh, cihanda sulh’’ ilkesinin nasıl hayata geçirileceğini anlamaya ve anlatmaya hepimizin ihtiyacı var kanısındayım...

Bugünden itibaren, toplumun bütün kesimleri Kürt, Türk, Alevi, Sünni, dinci, laik vesaire demeden birbirini kucaklamalı elbette. Fakat bunun sadece romantik bir söylem olarak kalmaması ve gerçekleşebilmesi için, toplumsal sınıf farklarınının ortadan kaldırılarak yani gelir dağılımındaki eşitsizliğin giderilerek, bireylerin ortak değerler etrafında örgütlenmesi sağlanmalıdır.

Gelir dağlımındaki eşitliğin temin edilmesi; Türkiye’deki bireylerin eşit düzeyde çağdaş yaşam standartlarına kavuşmasını ve eğitim kalitesinin artmasını tetikleyerek, toplumun modernleşme yönünde bir zihniyet dönüşümü gerçirmesine zemin olacaktır. Bu zihniyet değişimi ise kimlik farklılıklarının çatışma yaratma riskini törpüleyecek, ve kimlik farklılıkları, toplumsal gücümüzü pekiştiren bir zenginlik unsuru işlevini görecektir.

Bu bağlamda, ‘‘yurtta sulhu’’ gerçekleştirmek istiyorsak, bize düşen görev; farklı düşünce ve kimliklere saygılı davranmayı öğrenmek, ilişkilerimizde şiddet ve şiddeti teşvik eden

söylemlerden uzak durmak, sivil dayanışma ve eğitimle ilgili toplumsal çabalarda gönüllü katkı sağlamaktır.

Bizler, Kurtuluş savaşı mucizesini gerçekleştiren insanların evlatlarıyız. Şu anda, savaş yıllarıının koşullarından daha iyi şartlara sahibiz. Hepimiz elimizi taşın altına koyarsak yurtta da dünyada da özlenen sulha kavuşma umudumuz artar. Yeter ki bir olalım, birlik olalım...

Atatürk’ün günümüzde değeri daha da iyi kavranılan altın değerindeki ‘’Yurtta sulh, Cihanda sulh’’ ilkesini hayata geçirebilmek için, O’nun gençliğe hitabında ifade ettiği üzere ‘’muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur’!

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz