MENÜ
İzmir 22°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Sanatımızın çok büyük ustasını kaybettik
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
22 Temmuz 2024 Pazartesi

Sanatımızın çok büyük ustasını kaybettik

“Bir tek başarı tanıyorum: Kişinin yaşamını başarması” … Bugün kaybettiğimiz Ferit Edgü’nün bir çok sözünü bellemişimdir… Ama en çok bu sözünü yinelerim: “Bir tek başarı tanıyorum: Kişinin yaşamını başarması. Bu şu demek: ‘Başka türlü de olabilirdi…’ diye bir düşüncenin aklın ucundan geçmemesi. ‘Eğer ben başka bir ortamda yaşasaydım…’ diye söze başlanmaması. ‘Ben onun yerinde olsaydım…’ denmemesi. Ve benzerleri…”

Bir de şu sözünü pek severim: “En uzak yer varamadığın, varamayacağın yer değildir. En uzak yer senin ardında bıraktığın, bir daha dönmeyeceğin, dönsen de bulamayacağın yerdir.”

Edgü demek “iyi” demek

Ferit Edgü, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan acılara ve sefaletlere tanıklık ettiğini ve o kuşağın bunları unutamayacağını söyler. “Varsıl olmayan, her anlamda varsıl olmayan bir dünyada açtım gözlerimi’’ diyen Edgü, her çocuğun isteyebileceği bir şeyi maalesef yapamaz. O dünyadan kaçamaz. Bunu şu ifadeleri ile dile getirir: “Çünkü o dünyadan, bir çocuk kaçmak ister. Oysa benim, o günün İstanbul’unda, içinde bulunduğum toplumsal çevrede, aile çevremde, kaçabileceğim hiçbir delik yoktu.”

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından etkileri devam eden bir sosyal çöküntü ortamında çocukluk ve gençlik yaşamış olan Ferit Edgü, edebiyat ile 16 yaşında tanışır. İlk kalem denemesini “ilk şiirimi, 16 yaşımda babamın ölümünün yarattığı sarsıntı içinde yazmıştım’’ diye açıklayan Edgü’nün İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı bir diğer sarsıntı 12 Mart’ta olur. Bu dönem sonunda kaleme aldığı şiirleri Ah Min’el Aşk adlı kitabında yayımlar.

İlkokuldan başlayarak hep Millî Eğitim okullarında okuyan Ferit Edgü en iyi öğretmenlerden ders alsa da okulları pek sevmediğinden bir meslek seçmesi gerektiği zaman da kendi kararını vererek Güzel Sanatlar Akademisi’nde Resim Bölümü’ne girer.

Ferit Edgü edebiyat hayatına Akademi yıllarında tanıştığı birçok yazar sayesinde genç yaşlarda dâhil olabilmiştir. Bu konuda şunları söyler: “Sanat alanın merkezi durumunda olan bir kentte/ İstanbul’da yaşamanın verdiği kolaylıklarla çok erken yaşlarda okumaya ve yazmaya başladım. Sanat çevrelerine de böylece girmiş oldum. Örneğin, Sait Faik’i tanıdığımda lisede öğrenciydim. Attila İlhan’ı, Salah Birsel’i, hemen ardından Melih Cevdet’i daha sonraları benim ilk yazılarımı yayınlayacak olan Vedat Günyol’u, lise öğrencilik yıllarımda tanıdım.”

Akademi’de Bedri Rahmi’nin Atölyesi’ne giden Ferit Edgü onun zengin kütüphanesinden fazlasıyla yararlanır. Bu dönemde pek çok yazı kaleme alır ve yazdıklarının birçoğu da yayımlanır. Demokrat Parti İktidarında yazarlara uygulanan baskı, birçok kitabın yasaklanması, önemli hiçbir filmin gelmemesi gibi olaylar karşısında Ferit Edgü, aykırı genç bir yazar olarak yazmaya devam eder.

Edgü, Garip akımının etkili olduğu bir dönemde yazın hayatına şiirle başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın gergin ortamında anlamsız kalan Garip hareketine tepki olarak doğan Mavi Hareketi Topluluğu’na dâhil olur. Attila İlhan’ın “Sokaktaki Adam” romanını sosyal realist olmadığı için eleştirdikten sonra aralarında bir uyum sağlarlar ve “dergiyi sosyal gerçekçi bir çizgiye ulaştırma amacında” birleşirler. Dergideki imzasız birçok yazısının yanında “Mavi Hareketi’nin Manifestosu” nu Ferit Edgü hazırlar.

Paris yıllarından sonra 1977’de Ada Yayınevini kurar, Narmanlı Yurdu’ndaki Bedri Rahmi Sanat Galerisi’ni yönetmeye başlar. Edgü, Paris’e de Akademiye de ressam olmak için gitmemiştir. Çünkü kendisi ressam olmanın “kitapların ve müzelerin dışında bir yerlere” gitmekle gerçekleşmeyeceğinin bilincinde bir gençtir. Eğitimi konusunda oldukça özgür düşünen Edgü, kendini en özgür hissedeceği yer olarak Akademi’ yi seçer ve zamanla yanılmadığını da görür. Dönemin Akademi Kütüphanesi, yazar için oldukça zengin bir kitaplığa sahiptir. Edgü, hocası Bedri Rahmi’nin “kitaplıkta okuduklarını arkadaşlarına özetlemesi” koşuluyla izin vermesi üzerine zamanının çoğunu bu kütüphanede özellikle “düzenli bir şekilde gelen Fransızca süreli yayınları” okuyarak geçirmişti… Ressamlar kenti Paris’te geçirdiği zamanlarda bir yarışmada aldığı birincilik, açtığı sergi gibi faaliyetler sonucu, resme olan ilgisi ve sevgisi artarak yazmayı bırakıp çizmeye yönelse de ihtiyacı olan doyuma ulaşamaz. Resme ve öyküye olan bağlılığı neticesinde öyküyü seçer. Bu dönemde Bozgun adlı ilk öykü kitabını oluşturacaktır.

Edgü, çeşitli zamanlarda yazdığı türlerle anılmasına karşılık; “Ne yazarsam yazayım deneme ya da öykü, ya da roman, ben bir yazarım. Romancı, öykücü, denemeci nitelemeleri benim için geçerli değil” diyerek bütün yapıtlarında insanın yalnızlığını, yabancılaşma duygusunu, mutsuzluğunu yer yer fantastik bir anlatımla ele aldığını söyler.

Ferit Edgü’nün Edebiyata olan ilgisi, söyleşilerinde ve makalelerinde belirttiği üzere Sait Faik’in Şahmerdan adlı eseriyle başlar. Sait Faik’in “sıradan insanların günlük yaşantısını yazması Edgü’yü çok etkiler ve onda kendisinin de “yazabileceği” fikrini uyandırır.

Yazar, edebiyat hayatıyla buluşma sürecinde “yalnızlıkların en dayanılmaz olanı çocuk yalnızlığını” paylaşacak biri olmayışından ötürü kitapların dünyasına sığındığını anlatır. Edgü ve bu kuşağa bağlı diğer sanatçılar, bireyselliğe yer olmayan bir toplumda aykırı ve horlanmış bireyler olarak yazmaya devam ederler.

Edebiyat türlerinin yanı sıra resim, sanat tarihi eleştirmenliği yönüyle de karşımıza çıkar. Resim sanatındaki gücü ile minimalist sanat anlayışını kişiliğinde birleştirerek edebi eserlerine yansıtmıştır.

***

Sanki ölüm gününü de yazmıştı Ferit Edgü, güzelim bir yaz gününde diyerek:  “Deniz denizi siliyor. İnsan insanı. Böyle bu. İnsan insanı silemeyecek (yorgunluk? bıkkınlık?). Böyle bu. İşte o zaman... İşte o gün bitecek. Ve başka bir şey — ne, adlandıramıyor şu anda. Sona erecek. Bir gün. Tümü. Bir yaz günü. Güzelim bir yaz günü—”

Çok sıcak bir yaz günü kaybettik ustayı…

Pek sevdiğim yeni bir aforizmasıyla bitireyim yazıyı: “Cahile ‘Sus’ dendiğinde konuşur; ‘Konuş’ dendiğinde gene konuşur; ‘Ye’ demeye gerek yoktur — çünkü durmadan yer.” Ferit Edgü, Cahil

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Hakan
 22 Temmuz 2024 Pazartesi 17:16
Kaleminize sağlık... Saygıyla, ışıklar yoldaşı olsun.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz