MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Arkadan vurma oyunu!
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
5 Şubat 2018 Pazartesi

Arkadan vurma oyunu!

Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Medine merkezli yönetim fetihlerle kısa sürede imparatorluğa dönüştü. Aşırı büyüdüğü için yönetilemez hale geldi.

Çok geçmeden az sayıdaki sahabe büyüyen imparatorlukta iktidar savaşlarında taraf oldu. Bu onları biraz daha etkisizleştirdi.

Çöllerde konar göçer yaşayan aşîretler ise kentlere intibak etmeye başlamışlardı ki, iç karışıklıklardan dolayı çoğu çöle geri döndü. 

***

Osmanlı Devleti, Ortadoğu’yu yönetilemez büyüklüğe ulaştığı 16. yüzyılda fethetti. Yönetme güçlüğünü görmüş olmalı ki, Osmanlı Devleti Ortadoğu halklarını serbest bıraktı. Serbestiyet de halkları iyice aşîretlerine ve kabîlelerine sığınmaya yöneltti.

17. yüzyılda Avrupalılar Ortadoğu’da ticari koloniler kurmaya başladıklarında bölgenin sosyal yapının mekaniğinin nasıl işlediğini anlamaya çalıştılar. Yol göstericileri ise ticari partnerleri Yahudi ve Hıristiyan azınlıklar oldu.

Avrupalılar, ilk önce bölgenin ekonomisini anlamaya çalıştılar.

Bir süre sonra bölgenin siyasal olarak da ele geçirilebilir ve kârın maksimize edilebilir olduğunu gördüler. Bu amaçla, bölgenin insan kaynaklarını, tarihini, siyasal sorunlarını, dinsel parçalanmışlığını ve kültürünü araştırmaya başladılar.  

18. ve 19.yüzyıl bu tür araştırmalarla geçti.

Ortadoğu, yoğun bir Avrupalı ilgisine yakalandı. Batılıların gerçek niyetini ve petrolün onlar açısından ne kadar önemli olduğunu ise Osmanlı geç anladı.

Öncellikle İngilizler ve onların yolundan giden diğer Avrupalı devletler, bölgede başarılı olmak için her aşîret ve kabîle ile yakından ilgilendiler. Önce aşîretler ve kabîleler arasındaki tarihsel ve dinsel anlaşmazlıkları kışkırttılar…

Osmanlı Devleti, bölgeyi yaklaşık 400 yıl yönetti. İngilizler gibi her aşîreti ve kabîleyi siyasal, ekonomik, kültürel ve dini görüş ayrılıklarını siyasal bir araç olarak kullanmadı. Bu nedenle sahada çalışacak eleman da yetiştirmedi.

İngiltere ise, Birinci Dünya Savaşı’na hazırlanırken her aşîreti ve kabîleyi yakından izleyen, sorunlarıyla ilgilenen ve onlara parlak hayaller kurduran çok yetenekli elemanları vardı.

Birinci Dünya Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Osmanlı Devleti, Lozan Antlaşması ile tasfiye edildi. Onun yerine, sınırları cetvelle çizildiği iddia edilen çok sayıda devlet ve devletçik kuruldu.

Biz modern Türkler, Ortadoğu’da anlamsız gibi görünen siyasal sınırların kolayca değiştirilemeyeceğini bir türlü anlayamadık.

Cetvelle çizilmiş gibi görülen sınırları askerler mi koruyor yoksa aşiretler mi onu da bilmiyoruz.

Ortadoğu’da sayıları yüzlerce olan aşîretler ve kabîleler hakkında kaç tane doktora yapmış akademisyenimiz, siyasetçimiz veya bürokratımız var?

Yok!

Niçin yok!

Ortadoğu’daki devletlerden biri hakkında doktora yapan var mı?

O da yok!

Neden, yok!

Niçin yok!

Ne yazık ki bunu bilen de yok!

Ama birbirini suçlayan çok!

Her türlü ihaleyi yapacak aklı ve kurnazlığı olanların nedense bir uzman yetiştirmeyi düşünecek zamanları olmamış!

Ama İngiltere ve Fransa’nın aklı ve zamanı olmuş!

Ortadoğu’ya tam olarak 20. Yüzyılda ilgi duyan ABD’nin araştırmacı sayısı ise Avrupalıların toplamından fazla!

Rusların bölgeye ilgisi çok açık.

Buna Çinlileri de eklemek gerekir…

Konu Türkiye’ye gelince; hala Ortadoğu’yu 1500’lerdeki gibi düşünüyoruz. Rivayetlere bakılırsa bölge halkları Osmanlı’yı bekliyor!

Bizde “tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak”!

Konu Ortadoğu’ya gelince rabia olmasa da olur!  

***

Lanet Batılılar olmasa, Ortadoğu’yu yürüyerek kurtaracağız!

Adaleti sağlamak mı dedin; lafı mı olur!

Ortadoğu’yu ele geçirdiğimizde onlara, Hz Ömer’in cebinde neden iki mum taşıdığını anlatacağız.

Fakat bi sorun var; hiçbir şey düşündüğümüz gibi gelişmiyor. Kimin dost kimin düşman olduğu belli değil!  

***

Gençliğini Lawrence’in ajanlık hikayelerini dinleyerek geçirenler, bölgeyi anlayan bir araştırmacı yetiştiremedi.

Sonuç şu;

Bilmeliyiz ki; Ortadoğu artık Yavuz’un Ortadoğusu değil!

Kimse de Yavuz değil!

Ortadoğu’da her aşîret ve kabîle, ayrı bilinç ve çıkar hesaplarıyla hareket ediyor. Bölgede gün içinde her aşîret ve kabîle akşam olmadan en az üç ayrı ittifak kuruyor ve bozuyor! Bu kadar oynak, değişken, kimin hangi tarafta olduğu tahmin edilemeyen bir coğrafyada sosyolojinin mekaniğine akıl erdiremeden, bu coğrafyada zafer ummak hayal olmalı.

Türkiye; Ortadoğu’dan ne bekliyorsak artık, öncelikle her aşîret ve kabîle üzerinde en az beş doktora yapmış binlerce araştırmacı yetiştirmeden bölgedeki ihtilafları, defalarca dağıtılan ve toplanan kartları, oynanan oyunları, ihanetleri, arkadan vurmaları, “inşallah” ve “maşallah” sahtekarlıklarını anlaması mümkün değil.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Fikret ASLAN
 6 Şubat 2018 Salı 15:45
Ülkemiz Afrinde savaş halindeyken ve her gün şehit haberleri gelirken, Ülkemizi yöneten büyük büyük adamlarımız il ve ilçe kongrelerinde koşuştuup naralar atıyor. Çünkü önemli olan savaştaki kahraman Mehmetçiklerimiz değil, önemli olan partilerimizin koltuk sevdası... 2019'da seçimi kazanalım da gerisinin !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!.
 Fatih konyakcı
 5 Şubat 2018 Pazartesi 18:19
Ortadoğu; coğrafyasıyla, sınırlarıyla, fikirleriyle ve akımlarıyla, kaynakları ve kültürüyle, dini yapısıyla, siyasetiyle, ideolojileriyle dünya üzerindeki diğer bölgelerden farklı bir konuma sahiptir. Bu farklı konumlarından dolayı da özellikle Batı devletleri tarafından daima bölgede hâkimiyet savaşları ve “kendinden olan” birilerinin iktidara yerleştirilmesi, işgallerin gerçekleşmesi vb. olayların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Ortadoğu’nun kendi kaynaklarının, kendi halkı tarafından günümüze kadar ki süreçte hiçbir zaman meşruluğu üzerine alamamış, hatta Ortadoğu’da yer alan milletler devletleşme sürecini kendi rızalarıyla gerçekleştirememiştir (Tabi ki burada İsrail’i daha farklı bir konuma oturtmak mümkündür). Ortadoğu’nun sınırlarının günümüzde dahi hala değişkenlik arz edebilecek durumda olması, Ortadoğu’nun sınırlarının ‘yapay’ bir sınır olduğu ortaya çıkmaktadır. Bölge yapay sınır olarak yani kendi dışındaki güçler tarafından masa başında cetvelle, kalemle sınırları çizilen Ortadoğu, Batı devletlerinin ( sınırları çizen ülkeler, sömürgeci devletler) daima hâkimiyet alanı dâhilinde olmuştur. Dünyanın beyni Batı ise, Dünyanın kalbi de Ortadoğu’dur. Çünkü dünyanın yaşamasına yani, Batı ve Doğu diye nitelendirdiğimiz dünya coğrafi alanlarının yaşam ihtiyacının büyük bölümünü Ortadoğu sağlamaktadır. Bu yüzden geçmişten günümüze kadar ayakta kalmak bağlamında Ortadoğu’ya kalp masajları uygulanır hale gelmiştir. Uluslararası güç dengelerinin değişimine yol açabilecek kaynak ve enerjiye sahip olan bu bölge, aynı zamanda ülkelerin güç dengesi stratejilerinin uygulanır alanı haline dönüşmüştür. Burada sorulması gereken en önemli soru şudur: Dünya için Ortadoğu bu kadar önem arz eden bir bölge durumundaysa, peki Ortadoğu kendi içinde veya kendisi için ne kadar önem arz etmekte? Ortadoğu kendine has bir yapısı bulunmakta ve dünya sisteminin içindeki hareketleri ve mevcut durumları bu has özellikleri çerçevesinde gerçekleştirmektedir. Ortadoğu ülkelerinin din olarak (azınlık olarak farklı din unsurları olsa da ) İslam dininin olması ve genelde Arap etnik temelinde toplumların çoğunluğu elinde bulundurması; Ortadoğu siyasetinde, sosyo-kültürel yapısında, uluslaşma ve devletleşme sürecindeki ideolojileri, fikirleri, ekonomileri, kaynakları ve yaşam anlayışları daima etkileşim içinde olması kendine has bir yapıyı ortaya çıkarmıştır. Ortadoğu’nun can damarını oluşturan bu kendine has yapının temelini üç unsur oluşturmaktadır. Din, Siyaset ve İdeoloji. Ortadoğu ülkelerinin bu üç argüman üzerinden hareket ettikleri görülmektedir. Aynı zamanda Ortadoğu devletlerinin yanı sıra Ortadoğu halklarının da bu üç prensip çerçevesinde düşünce sistemlerini oluşturduğu görülmektedir
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz