MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Assos’ta felsefe, bilim ve din
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
14 Şubat 2014 Cuma

Assos’ta felsefe, bilim ve din

Oldum olası felsefeyi pek sevdim, hayatı felsefe ile anlamlandırdım. İlk sevgilim Jean Paul Sartre ve varoluş felsefesi idi. Sartre deyince akla hemen Simone De Beauvoir ve kadın hakları, kadının toplumdaki yeri, kadının yaşadığı sıkıntılar gelir. Yani kadın felsefesi, kadın varoluşu… Lise ve üniversite yıllarımda yaşamımda iz bıraktı bu iki Fransız felsefeci…

Belki Simone De Beauvoir’ın verdiği anlayışla, anlayış ve direnme gücüyle 110 erkek öğrenci arasında sınıfımdaki tek kız öğrenci olarak elektrik ve elektronik mühendisliği fakültesini tamamladım, yıllarca İzmir’de tek kadın okul müdürü olarak erkeklerin yöneticilik dünyasında tüm önyargıların gölgesinde yöneticilik yapabildim, pes etmedim, sürekli gelen saldırılara direnebildim. Belki yine onun verdiği güçle iki çocuk büyütürken kariyer yaşamımı kesintisiz sürdürebildim, annelik ve kariyeri dengeleyebildim… belki en karanlık, zor gecelerimde Sartre’ın varoluşçuluk felsefesi ile kendimi buldum… yani felsefeden hayatı öğrendim…  

Geçtiğimiz hafta sonu felsefe; Assos Nazlıhan Otelin keyifli ve misafirperver ortamında bilim ve dini konuştu, zaman zaman tartıştı, zaman zaman da uzlaştı. “Assos’ta Felsefe” bilim ve sanat derneğinin 2000 yılından bu yana Assos’ta yaz ve kış aylarında iki defa düzenlediği bu toplantılara Oxford Brookes üniversitesinde bitirdiği tez konusu Nietzche olan oğlum Oliver’la geçen yaz ve edebiyatçı bir arkadaşımla bu kış katılma olanağım oldu.

Geçen yaz konu Nietzche idi ve konuşmaların dili İngilizceydi. Yurt dışından ve yurt içinden katılan felsefe konusunda uzman değerli akademisyen ve konuşmacılarla Aristo’nun Assos’unun büyülü ortamında Nietzche’yi her yönüyle yakından tanıma mutluluğunu yaşadım.

Geçen hafta Assos Limandaki Nazlıhan Otelde yapılan toplantının dili ise Türkçe, konusu bilim ve dindi. Bu defa katılımcıların hepsi Türk’tü, yine konularında uzman kişilerdi. Yazınki toplantıya göre çok daha tartışmalı geçen bu iki günlük, her gün beş oturumluk toplantı dizisinde yine bilmediğim bir şeyleri öğrenme ve derin düşünme fırsatını buldum.

Zaman zaman ateşli tartışmaların da yaşandığı, Haçlı seferlerinden, El Kaideye, din adına işlenen cinayetlerin, dökülen kanların, kadının ezilmişliğinin anımsandığı konuşmalarda dikkatimi çeken hoş sözlerden biri dinlerde ve inançlardaki yaklaşım çeşitliliğini, farklığını ve toleransla agresyonu aynı anda vurgulayan “aynı dinde Mevlana da var, Taliban da” sözü oldu. Galiba, sorun din ve inançtan çok, din ve inancın insanı sömürmek, aldatmak ve güç kazanmak, egoları tatmin etmek için nasıl kullanıldığıydı.  

Bu toplantıları düzenleyen Prof. Dr. Örsan K. Öymen’in “Bilim ve Din Karşıtlığının Zorunlluğu Üzerine” isimli açılış konuşmasıyla başlayan toplantıda Öymen Tanrı ve inanç konusuna değinmekten çok Tevrat, İncil ve Kuran’daki bilime uymayan, karşıt noktalara, zaman zaman ayetlerden örneklerden okuyarak değindi. Prof. Halil Turan .Anaksagoras, Kopernik, Galile ve Sokrat’tan bilimin ve bilim adamlarının dine ezilmesiyle ilgili örnekler verdi. ODTÜ’den Doçent Dr. Erdinç Sayan bilim ve felsefeyi birleştirdi. İTÜ fizik bölümü Doç Kerem Cankoçak ise fizikle ilgili Laplace iterasyonu, Planck sabiti gibi yalnız biz teknik kökenli kişilerin anlayacağı bazı teknik sözler kullanarak yaklaşık tamamı felsefeci olan izleyicileri etkilemeye çalıştı. Cankoçak fiziğin din gibi her şeyi açıklayamadığını da belirtti.  

İkinci gün Prof. Dr. Doğan Özlem “Kültürün İki Uzlaşmaz Bileşeni: Bilim ve Din” isimli konuşma yaptı. Mitos’un ulusların gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun karşımıza çıkan bir öğe olduğunu belirtti. Semavi dinlerin mitosa düşman olduğunu, semavi düşüncenin vahiylere, mitin ise doğaya dayandığını ekledi. Prof. Kurtuluş Dinçer, “16.yy.da Montaigne “Denemeler”de insanla ilgili her şeye değinir; ancak insanı umutsuzluğa ve şüpheye sürükler, Descartes gelir şüpheye karşı çıkar; ama bu durum da insanı içene kapatır, 17.yy rasyonel düşünme çağıdır” dedi. Spinoza’nın ”Tanrı’nın evren ve doğanın işleyişi olduğu, bir kişiliği olmadığı ve İncil’in tanrının doğasını öğretmek için simgesel olduğunu söyleyerek Tanrı rasyoneldir, teklikten çokluğa gider”, dediğini ekledi. 18.yüzyıl filozofunun ise çokluktan tekliğe gittiğini açıkladı. Daha sonra “Kant içe bakışla Tanrı’ya inanır” diye ekledi. Oruç Aruoba,  Kuhn ile ilgili konuştu. Nietzsche’nin ise ”Gidip arayıp neyi ararsan ara, kendi aradığını bulursun.”dediğini, Kant’ın da, ”Ancak kendi kavradığımızı algılayabiliriz” dediğini açıkladı.

Bu hafta sonunun en güzel tarafı ise günlük hayat mücadelelerin bir anlık bile olsa dışına çıkıp, yalnızca derin düşünüp, demokratik, herkesin fikrini özgürce söyleyebildiği bir ortamda sorunlu konseptleri tatlılıkla tartışabilmek, paylaşabilmekti. Sonuçta ne bilimin ne de dinin kafamızdaki karmaşık sorularının tamamını açıklayamadığını, boşlukların hep var olduğunu, bilimde bile doğru ile yanlışın birbirine bazen karışabildiğini gördük Anlattıklarımdan da hissedebileceğiniz gibi Assos’ta, güzel Nazlıhan otelde iki günlük bir düşün ve felsefe ziyafeti sonrası İzmir’e dönmek ne zor geldi bir bilseniz…
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz