MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bir Ahmet Piriştina...
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
16 Haziran 2016 Perşembe

Bir Ahmet Piriştina...

İnsan bu dünyadan göçtükten sonra değil, adını anacak kimse kalmadığı zaman ölür denir.

Tanışmaktan, dostluğundan onur duyduğunuz ve her daim hürmetle andığınız bazı özel isimler vardır; saatlerce anlatacağınız anılar, sevginiz her daim hazır bekler.

Ahmet Piriştina ile Nisan ‘99 yerel seçimlerini kazanıp Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturduktan bir ay kadar sonra tanıştım.

Almanya’dan İzmir’e birkaç ay önce dönmüş, Milliyet gazetesinde işe yeni başlamıştım.

Temsilcimiz sevgili Sevda Boduroğlu bana, “Bu işi yaparsın, sen Büyükşehir muhabiri ol” demişti.

Ve o gün Başkan Piriştina belediye muhabirlerini makamında kabul etti.

Herkes birbirini çok iyi tanıyordu, benim için ise her şey çok yeniydi.

Uslu uslu oturup, sesimi çıkarmadan yabancı olduğum bir ortamda konuşulanları dinliyordum.

Konu Kordon’du.

O yıllarda doldurulan ve denizle aramıza giren kaya duvarıyla mezbeleliğe dönmüştü Kordon.

Ahmet Piriştina ilk iş olarak Kordon için kolları sıvamış, taslaklarını hazırlattığı Kordon planını anlatıyordu bize.

Çizimlerini gösterdiği  Kordon, değişen İzmir’in ilk fotoğrafları gibiydi.

Sohbetin sonuna doğru biraz cılız bir tonda, “Acaba o araba otoparkları doğru yerde mi, yeşil alanın tam önünde duruyor da…” diye çekingen bir soru yönelttim kendisine.

Benden ses çıktığını gören Ahmet Piriştina, “Hah al işte sana bir çevreci daha” gürledi, sonra da muzip muzip bakarak ekledi:

“Aslında ben de takılıyorum o otoparklara, pek içime sinmiyor ama...”

***

O günden sonra  İzmir kazan, biz kepçe gezdik durduk her gün tüm kenti Ahmet Piriştina ile.

O zamanlar muhabirler ve gazeteler arasında zorlu haber yarışı vardı.

Her sabah ilk işimiz diğer gazetelere göz atıp, atladığımız bir haber var mı diye bakmak olurdu.

Başkan Piriştina’nın metro incelemesini atladığım, daha doğrusu Başkanın bizi atlatıp Hürriyet gazetesiyle yeraltında gezdiği bir haber vardı manşette.

“Bizi siz atlattınız” diye günler süren ısrarlı isyanımı,  “Hayır tümüyle tesadüf oldu” diye geçiştiriyordu.

Yine o günlerde Milliyet gazetesine verdiği basın yemeğinde bir ara  Başkan Piriştina ve Erdal İzgi’nin yanına oturdum.

Hala aynı yerde takılı kaldığım için ben “Ama siz o gün bizi atlattınız” dediğimde…

Başkan Piriştina kafa kafaya tokuşmaya hazırlanan keçiler gibi ağırdan alarak alnını başıma dayadı.

Yeterince ciddi gözler ve tek tek konuşan tok bir sesle,

“Ne yani, sen - şimdi - Başkanına - yalancı - mı - diyorsun” diye sordu.

“Gulp” diye yutkunup, “Yok aslında şimdi şöyle…” diye gevelediğimi …

Ve benim gak guk halimin ardından Ahmet Başkan’ın Erdal İzgi’ye dönüp göz kırpmasını hatırlıyorum.

Metroda haber atlatma konusu o gün sonsuza kadar kapanmıştı.

Ama yine aynı Ahmet Piriştina,

Büyükşehir Belediyesi’nin o yıl düzenlediği Barış Selçuk gazetecilik yarışmasında engelli asansörlerinin açılışa yetişmediğini anlatan ve aslında kendisinin epey homurdanıp, hiç de memnun kalmadığı  “Özürlü Metro” başlıklı manşet olmuş haberim ile Kent Haber ödülü kazandığımda plaketimi kendi elleriyle vermiş, içtenlikle tebrik etmişti.

***

2004 seçimlerinin hemen öncesinde ise İzmir'den Foça'ya seçim minibüsünde birlikte gitmiş, yolda röportaj yapmıştık.

Dönüşte araca başka konuklar binip, ben tozu dumana katarak aceleyle hareket eden seçim konvoyuna yetişemeyince bir başıma Foça'da kalmıştım.

 Önce birkaç dakika şaşkın ve bozulmuş halde bakakalmıştım arkalarından.

Ahmet Başkan yoldan 'Sen neredesin' diye aradığında "Foça'da kaldım" demiştim küs bir şekilde.

Hızla özel kalemi sevgili Sitemay'ı dönüp beni almaları için arattığında ise, ben çoktan "Madem öyle ben de Foça'da balık yer öyle dönerim" moduna girmiştim.

Yorucu seçim turuna Foça'da balık keyfi ile ara vermiş, akşamüzeri garajdan bindiğim otobüsle sallana sallana İzmir'e dönmüştüm.

Ertesi gün Ahmet Başkan benimle dalga geçmişti, "Başkanla gittin, yaya döndün" diye.

Ne çok gülmüştük...

***

Ahmet Piriştina’yı düşündüğümde ilk  neyi hatırlıyorum?

Uzun uzun, kesik kesik  “eki eki eki eki” diye yükselen kahkahasını...

Karşısındaki kibar ise ondan daha kibar, eğer şansını zorluyor ise sonuna kadar dümdüz giden halini...

Kahvede doğal bıçkın, protokolde gerçek beyefendi tarzını…

Kokteyllerde kimseyi takmadan avcuna doldurduğu çerezleri yiyip, uzaktan uzaktan etrafı izleyişini...

Siyah frak elbisesiyle Cumhuriyet Meydanı’nda İzmirli hanımefendilerle  neşeyle vals yapışını…

Kızarak bir süre cezalandırmaya karar verdiği biri yanına geldiğinde uzun boy avantajıyla ufka bakar gibi yaparak tam önünde duran o kişiye görünmez muamelesi yapışını...

“Soğukkanlı’ yazmışsın, ben serinkanlı demiştim” vurgusundaki  detaycılığını...

Çok kızdığı bir sanayiciyi makam odasının kapısından öfkeyle uğurladıktan sonra  yumrukladığı Başkanlık levhasının eğrilmesini…

Lunaparktaki çarpışan arabalarda herkesten çok eğlenerek, kahkahalarla mücadele edişini...

Onarılan okulları ziyarete gittiğinde kendisini yakasından paçasından çekerek öpmeye çalışan öğrenci kalabalığının içinde neşeyle kayboluşunu…

***

Ahmet Piriştina’nın en önemli özelliği ne idi derseniz, ‘insanları birlikte hareket ettirme gücüydü’ diyebilirim.

Çalışanlarını, arkadaşlarını, yakınlarını çevresindeki herkesi…

Ve tabii İzmir’i…

Liderdi.

Çevresindeki herkes Piriştina merkezli hareket eder ve ilginçtir bundan da memnunluk duyarlardı.

Ekibi onun heyecan duyduğu ve hedeflediği konu üzerinde hevesle kafa yorar, buldukları yeni bir bakış açısını beğendirmek için canla başla çalışırdı.

Öfkesi de çoktu, sevinci de.

Çok sevinir, çok kızardı.

Yaptığı  işi yüksek bir heyecanla yaşayarak anlatırdı hep.

“Bak, şu Konak meydanına bak görüyor musun insanlar nasıl geziyor” derdi gururla.

Körfezin her geçen gün maviye bürünmesini santim santim izlerdi.

Restore edilen Bergama vapuruyla dünyanın en lüks yatındaymış gibi gezerdi.

Açtığı futbol sahasında o çimlerde oynayacak çocuklar kadar sevinirdi.

Bostanlı Yasemin Kafe’de vatandaşlarla golf oynar, basket maçı yapanlara katılırdı.

Kordon düzenlemesi sürerken bugün çimlerde uzanan gençleri hayal eder, anlatırken keyiflenirdi.

***

Başkan Piriştina’yı 12 yıl önce ansızın kaybettik.

Hayatım boyunca asla unutamayacağım şey,

Ahmet Piriştina’nın ebediyete uğurlandığı gün Konak’tan Narlıdere’ye kadar tüm yol boyunca yol kenarında ağlayarak dua eden, balkonlarında uğurlayan on binlerce İzmirli’nin gözyaşlarındaki sahici sevgidir.

Naaşı Narlıdere mezarlığına doğru yaklaştığında üzerinde tulumuyla yol kenarında duvar boyayan bir işçinin elinden fırçasını bırakarak gözlerini silip, avucunu açarak ettiği duadır.

Ahmet Piriştina bir İzmir yaşadı.

İzmir de bir Ahmet Piriştina.

Nurlar içinde uyu sevgili Başkan.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz