MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
El insaf ve ey hakikat!
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
15 Temmuz 2014 Salı

El insaf ve ey hakikat!

Benim çocukluğumda bilgisayar oyunları yoktu. Siyah beyaz televizyon 7 yaşındayken evimize girdiğinde, kardeşimle sevinçten zıplamıştık.
Çocuk oyunlarımız sahiciydi. Sanal bir dünya yerine, korunaklı da olsa gerçek hayatın tam ortasında yaşıyorduk. Kavga etmeyi, şakalaşmayı, kıskanmayı ya da terbiyeli davranmayı vb türden duygu ve davranışı diğer çocuklarla paylaşarak öğrendik.
Oktay Akbal’ın deyişi ile ‘önce ekmekler’ bozuldu… Sonra geriye kalan herşey…
Yeryüzü benim çocukluk düşlerimde kurguladığım yeryüzüne hiç benzemiyor artık. Üstelik herşey o kadar hızlı değişiyor ki!
Kendi çocuğuma bile çok uzak hissediyorum kendimi. Aramızda nesil değil, nesiller farkı var adeta…
İletişim olgusu öyle sihirli bir mefhum ki içini doldurmak çok zor. Nefes alış biçiminizden, göz kırpışınıza kadar en ince ayrıntı dahi insan ilişki ve diyaloglarını anlamlandırmada hesaba katılabiliyor.
Böylesine teknoloji ve iletişim yoğun bir akış içerisinde, acaba eskiden olduğu gibi, ‘yakın temasa ve birebir dokunmaya dayalı ilişki ve diyaloglar mı daha sağlıklıydı’ diye düşünmeden geçemiyorum…
Geçmişte yani teknolji ve iletişimin yoğunluk ve biçim olarak çok daha ilkel kabul edildiği dönemlerden taşıdığım hatıralar, hatta biligilenme ve etkilerin, bende derin izler bıraktığına inanıyorum. Aynı derecede etkilenme ve bilgilenme, şimdiki zaman için geçerli değil ne yazık ki!
Aslında daha çok kitap, yazı, makale ve habere, daha hızlı ve kolay erişme imkanına sahibim…
Yine de hiç biri zihnimde uzun süreli kalıcı bir yer bulamıyor. Ne öğrendiysem sanki hepsi geçmişe ait.
Benim anlayamadığım; bu kadar kaotik bir dünyada, insanlar sadece görsel ya da yazılı medya üzerinden, birebir tanışmadan ya da yeterli bilgi sahibi olmadan, bir başkası hakkında nasıl kolayca fikir sahibi olabiliyor?
Nasıl bir başka hayatı yargılayabiliyor?
Nasıl bir insanın gizli ajandası olduğuna dair, kanıtsız ve delilsiz olduğu halde, iftirada bulunabiliyor?
Ölüm fermanları nasıl bu kadar kolay veriliyor?
Bu ‘nasıl sorularını’ sayısızca çoğaltabiliriz…
Sadede gelmek gerekirse; cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday olan Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’na muhalif olanlar, hakkında ispata dayanan en ufak bir şaibe ya da kusur bulamadıkları halde, önyargı ve spekülasyonları üzerinden diğer kesimleri manipüle ediyorlar.
Ayıptır, etik değildir vb ahlak söylevinde bulunmak nafile, biliyorum. Bunu kendime saklarım, eyvallah.
Ama ellerini vicdanlarına koysunlar ve düşünsünler. Sonra da karar versinler. Bu ülkede birçok insan benzer önyargı ve spekülasyonlar yüzünden yeterince acı çekmedi mi, yeterince hapis yatmadı mı, yeterince ailelerin hayatları dağılmadı mı?
Kuşkularımızı başkalarıyla paylaşabiliriz ama önyargılarımızla, ispata dayanmadan, kimseyi mahkum edemeyiz, değil mi?
Adalet arayışının temeli bazı ilkelere dayanır. Somut bir delil olmadan, kimseyi başkalarının söylediklerine göre yargılamamak ve bu konuda insaflı davranmak bunlardan birincisidir.
Bundan mütevellit, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de, herkesin somut gerçekleri göz önüne alarak bir oy tercihinde bulunması, en adil ve isabetli karar olacaktır kanımca…
Not: Şeriatçı olmak ile gelenekçi olmak aynı şey değildir!
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz