MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Eleştirmek de bir şey ifade etmiyorsa…
Tayfun MARO
YAZARLAR
1 Mart 2018 Perşembe

Eleştirmek de bir şey ifade etmiyorsa…

Cumhuriyet’in kurumlarının seksenden sonra içinin boşaltılmasıyla yönetimde ortaya çıkan boşluk ve değerler sisteminin çözülmesiyle toplumda başlayan satıhlaşma, islamcı düşüncenin yeni toplum projesinin önünü açtı.

Bir değişim ki bütün taşları yerinden oynattı. Seküler alan ve islami alan arasında çelişkiler keskinleşti. Din ve etnisite grupları ayrıştı. Yönetim biçimi değişti. Uluslararası ilişkilerde devlet politikaları değişti. Batı normları yerini Doğu normlarına bırakmaya başladı.

Öyle görünüyor ki Sünni ve Türk olmaya dayalı yerli ve milli hareket, yeni Türkiye’yi inşa etmek için ne pahasına olursa olsun sonuna kadar gidecek. En küçük engele tahammül yok.

Dolayısıyla, kendi içine kapanarak körleşen ve sağırlaşan yerli ve milli hareketi eleştirmek, boşluğa seslenmekten çok farklı değil.

Tahammülsüzlük, öfke, baskı, yeni rejimin muhalefete en fazla hissettirdikleri…

Yıkıcı ve yok edici bir had bildirme halinden beslenen sindirme politikası öfke saçıyor; “Al PKK’yı vur CHP’ye! Kıskananlar çatlasın! Çekemeyenler patlasın! Ahlaksızlar! Şerefsizler! Vatan hainleri… Kullanılan dil bu! Hal böyle olunca, olan bitene eleştirel bakmak hiç kolay olmuyor.

Çok kullanılan bir klişe vardır; “Sözün bittiği yer.” Galiba, bu defa gerçekten sözün bittiği yerdeyiz. Sözün yerini hakaret ve küfür aldı. Karşı cenah ile karşılaşmak, ifadesini küfür ve hakarette buluyor.

Ne söylediğinin veya yazdığının hiçbir kıymeti yok. Karşı olduğun için hakarete uğraman gerekiyor. İtiraz edenlerin söyledikleri veya yazdıkları karşısında uğradığı hakareti dile getirmek abesle iştigaldir. Adamlar, kendilerinden olmayanları öldürecek olsalar, hangi semtlerden başlayacaklarını fütursuzca ilan ediyor.

Düşünmenin, fikrini söylemenin iktidar çevrelerini çok fazla rahatsız ettiği bir devri yaşıyoruz. İktidarın getirdiği güce tehdit olarak algılanan her düşünce ve eylem, kanunlarla veya durumdan görev çıkaranların verdiği keyfi kararlarla etkisiz hale getiriliyor.

Bu ahvalde, düşünce özgürlüğünün başına ne geliyorsa, eleştirinin başına da o gelecektir. Düşündüklerimizin ve söylediklerimizin bedeli olduğunu, bilmek gerekir. Öfkeli ve asık suratlı bir yönetimin gözleri üstümüzde…

1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat süreci ve 15 Temmuz… Ülkeye bir türlü huzur ve güven gelmiyor, düşünce özgürleşmiyor, toplum nefes alamıyor.

Son olarak, islamlaşmanın getirdiği yeni normlarla bir kere daha sıkışan toplum, yeni bir sosyal uzlaşma ihtiyacı içinde. Din alanı genişlerken daralan seküler alan, daha fazla baskıyı kaldırmaz. Bundan ötesi, toplumsal mutabakat koşullarını yok eder.

Tam bu noktada, durup bir soluklanmak gerek. Bir arada yaşamak için yapılması gerekenlere bir kere daha bakmak gerek.

Ülkeyi herkes için yaşanılabilir kılacak yeni bir toplumsal mutabakat sağlamak isteniyorsa, ülkeyi yönetenler, eleştiri tamamen bitmeden, toplum sessizliğe gömülmeden harekete geçmeli.  

İslamcı düşüncenin hâkimiyeti yaygınlaştıkça, eleştiri alanının daralacağı ve giderek kişinin kendini ifade etmekten vazgeçeceği bir vakıadır.

Sindirilmiş, bastırılmış toplumların mutabakatı uzun sürmüyor.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Ismail sabaz
 1 Mart 2018 Perşembe 20:47
Is olacagina varir. Bunlarin olacagi konusunda, epey zaman once tum dunyayi Uyaran Merci''yi tum elitler biliyorlar. Uyarilmistiniz, tum insanlik olarak!
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz