MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İbn-i Haldun, Machiavelli’nin neyi olur
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
20 Ekim 2020 Salı

İbn-i Haldun, Machiavelli’nin neyi olur

İbn-i Haldun (1332-1406);Tunus’ta doğmuş, eğitiminin önemli kısmını Endülüs’te almış, sonra Kuzey Afrika’lı sultanlara siyasi danışmanlık yapmış önemli bir alimdir. Danışmanlık yanında ilmini artıracak çalışmaları kesintisiz sürdürmüştür.

Yıldırım Beyazıt ve Timur çağında yaşayan İbn-i Haldun, davet üzerine Şam’a gelmiş, Timur’la görüşmüştür.Katı merkeziyetçi diktatöryal liderliği savunan İbn-i Haldun, hayalini kurduğu liderliği Timur’da görmüş fakat fantaziye kaçan zulmünden dolayı korkup rica minnet Şam’dan ayrılmıştır.

İbn-i Haldun’un maceralı ve dramlarla dolu yaşamının en büyük keşfi “sosyal olayları yasalarla açıklamasıdır”.

Sosyolojinin kurucusu olduğu ileri kabul edilse de diktatöryal siyaset felsefesinin teorisyeni sayılmaz! Tarihi yasalarla açıklarken siyasal pragmatizmden ve rasyonaliteden ödün vermemiştir.

Doğuluların İbn-i Haldun’a sempatilerinin nedeni,“yeni bir bilim dalı” kuran son Müslüman alim olduğundan dolayı değildir! Bundan emin olabiliriz.

***

Göz ardı edemeyiz; Muaviye’den 20. Yüzyıla kadar zalim sultanların iktidarına meşruiyet kazandıran en önemli eser İbn-i Haldun’unünlü Mukaddime’sidir. Mukaddime bütün dünyada ilgiyle okunan eser olma özelliğini bugün de korumaktadır.

Sanılanın aksine,Müslümanlar arasında Mukaddime’nin okuyucusu az oldu. Okunsaydıdiktatörlüğün ilmi destekçisinin kim olduğunu görürlerdi.

***

İbn-i Haldun’un diktatörlükle yönetilen “sultanlıkların sosyolojisini” çok iyi çözümlediğinde kuşku yok. Görüşleriyle Machiavelli’e yaklaşık yüz yıl sonra yol göstermiştir. Bundan kuşku duyamayız.

Machiavelli’in Prens -Hükümdar adlı kitapçığı Mukaddime yanında ancak bir fasikül olabilir;daha fazlası değil.

***

21. yüzyılda “demokrasiyi İslam dışı” gören 57 Müslüman devletin diktatörlüğe özenmesinde yadırganacak bir durum yoktur. Lakinsöz konusu İbn-i Haldun olunca onu ululamak siyaset esnafının çıkarınadır…

Söz konusu Machiavelli olunca, onudiktatörlük savunusundan dolayılanetlemekteler. Oysa İbn-i Haldun’un diktatörlük görüşleri Machiavelli’in savunularından çok daha sert ve zalimanedir.

Unutmayalım, İbn-i Haldun; Floransa’lıNiccoloMachiavelli (1469-1527)’den yüz yıl öncedir.O diktatörlüğün modern zamanlardaki en ünlü teorisyeni olarak gösterilse dedoğru değildir. Mukaddime olmasaydı Machiavelli Yunan ve Roma diktatörlüklerinden fazlasını savunamazdı. Onun ufkunu açan Mukaddime’dir.

***

İbn-i Haldun’la gurur duyan Âlem-i İslam’ın diktatörlerineden Machiavelli’den nefret eder?!

Âlem-i İslam’da diktatörlük, asabiyet, kabile, hanedan yönetimi… Adı ne olursa olsun yaklaşık 1400 yıllık bir geleneğe dayanır. Diktatörlüğü İslami yönetim modelidiye sunanların en önemli destekçisi Mukaddime’dir. Diktatörler aynı desteği Machiavelli’den alamazlar. Çünkü İbn-i Haldun diktatörlüğü dini literatürü kullanarak savunmuştur. Machiavelli’in ise İslam diye bir kaygısı olmamıştır.

Ayrıca krallık, emirlik, hanedanlık, asabiyet veya kabile yönetim modellerinin baskıcı tutumları “Machiavelli”e dayandırılacaksa olursa, ahalinin zalimlere ve kafirlere göstereceği tepki,fırsatı bulduğunda “Gavur Machiavelli” rejimini yıkmak olacaktır.

İbn-i Haldun’a dayandırıldığında ise diktatörlük dinimizin emri gibi gösterilebilmektedir.

Demokrasi konusunda övünecek bir tarihi olmayan Müslüman siyasetin, 21. Yüzyılda neden diktatörlükte karar kıldığını anlamak artık zor olmasa gerek.

Çok iyi tarih okuyucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün İbn-i Haldun’u ve Mukaddime’yi neden yüceltmediği konusu bir soru olarak önümüzde durmaktadır.

O da ayrı bir konu!

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Oğuz Kaan
 21 Ekim 2020 Çarşamba 19:57
Harun Bey bilgi birikimi ile tarihsel süreçten günümüze kadar gelen demokrasi ve diktatörlük kavgasının temellerine inmiş. Kimlerin neden yüceltildiğini de biz bulalım.
 Fikret ASLAN
 20 Ekim 2020 Salı 15:16
Dünyadaki hiç bir müslüman ülke demokrasiyle yönetilmeye hazırda değildir layık da değildir... müslüman halklar demokrasiden, hukuktan ve adaletten habersizdir. Haberi olanlar zaten müslüman ülkelerde değil Avrupada ve Amerikada yaşamak isterler. Topal bir demokrasi ile yönetilen tek müslüman ülke Türkiye idi ancak o da demokrasiden hızla uzaklaşmakta, Suriye ve Irak gibi olmaya çalışmaktadır. Allah sonumuzu hayretsin.
 Ahmet CANBULDU
 20 Ekim 2020 Salı 13:45
Harun Bey, Ustadim. Yazınızı bir solukta okudum. Yine Güncel olayları tarih süzgecinden geçirerek birazda çuvaldızı "Bize" batırarak anlatmışsınız. Lakin,tarihi süreci irdelediğimizde karşınıza çıkacağı üzere özellikle son yüzyılda Batı''nın doğrudan etkisiyle Müslüman toplumların doğrudan hür irade ile kendi iktidarlarını kuramadıkları gerçeğini de göz ardı ettiğinizi görüyorum. Bu nedenle bugün gördüğümüz üzere kurulma çabası içerisinde olan bir ya da birkaç İktidarın da baltalanmaması aksine kendilerine "fikri iktidarlarını da gerçekleştirmek üzere gereken desteğin verilmesi" gerektiğini düşünüyorum.Bunun dışında ise El Ezher ve benzeri bazı ekollerin Demokrasi ve İslam''ı asla bağdaşmaz olarak görmesine rağmen özellikle ikinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve New Deal süreçleri sırasında Batılı pek çok düşünürün ise Demokrasi ve İslam''ın uyuşturup, beraberce melez yönetimlere gebe olabileceğine dair pek çok çalışma yaptılar. Saygılarımla...
 Lombak-İlhan Arsel
 20 Ekim 2020 Salı 11:16
Vaay Atatürk''e diktatör diyorsun yani. Bu nasıl kafa?
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz