MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tahammülün de bir sınırı var
Tayfun MARO
YAZARLAR
5 Nisan 2017 Çarşamba

Tahammülün de bir sınırı var

Demokrasinin, insanın kendisi gibi olmayanlara kendi arzusuyla tahammül gösterdiği biricik yönetim biçimi olduğunu düşünüyorum. 
Dahası, gönüllü tahammül ilişkisi zamanla kültürlerin birbirini beslediği, toplumsal yaşamın zenginleştiği bir iklim yaratıyor. Tolerans fikri toplumda kök salıyor.
Aksi durumda ise, yani kamusal yaşam alanlarında farklı inanç ve etnisite gruplarının birbirinin varlığına tahammülü azaldığında, demokratik hak ve özgürlükler sınırlanıyor. Ve tahammül tükendiğinde, ilk vazgeçilen demokrasi oluyor.

Türkiye, ikibinli yıllarda, tahammülün enikonu azaldığı, tolerans fikrinin bütünüyle yadsındığı bir yönetim anlayışına tanık oldu.
Batı tarafından Ortadoğu’da yönü değiştirilen ilişkiler ve izlenen yeni politikalar Türkiye’yi zor durumda bırakınca; İslamcı çevrelerin iktidara tutunmak için öne çıkardığı “yerli ve milli siyaset” sadece ülke içinde ayrışma fikrini köpürtmedi fakat aynı zamanda, Batı ile de ilişkileri kopma noktasına getirdi.
“Haçlı ve hilal çatışması” olarak formatlanan Batı karşıtlığı, “Avrupalılar bu gidişle yolda yürüyemez” tehdidiyle zirve yaptı. 
Ancak, uluslararası sistemde Türkiye’nin durumu başlı başına bir yazı konusudur. Bu yazıda ise benim asıl üstünde durduğum konu, içerde tükenen tahammüller ve demokrasinin geleceğidir.

Türkiye’yi içten içe kemiren kimlik siyasetinin yol açtığı toplumsal yarılma günbegün su yüzüne çıkıyor. Toplumsal barış ve uzlaşma koşulları giderek bulanıklaşıyor. Toplumda cemaatleşme eğilimleri güçleniyor. Zaten azalan tahammüller, yok edesiye zorlanıyor, tükenmenin sınırına geldi.
Ve biliyoruz ki, tahammüllerin tükendiği noktada, otoriter yönetimlere ilgi artıyor, demokrasi dışı yönetim biçimlerinin yolu açılıyor.
Ve yine biliyoruz ki, postmodern dönemin yeni sosyolojisinin birbirini yadsıyan sosyal gruplara dayalı yapısı, toplumu ayrıştırarak yönetmeyi tercih eden siyasetçilere geniş imkânlar sunuyor.
Ancak, izlenen kimlik siyaseti sonucu cemaatleşen toplumlarda, din ve etnisite grupları arasında husumet ilişkilerini sürekli kaşımak her zaman istenen sonuçları vermiyor. Nitekim gerek iç dinamiklerin gerek dış dinamiklerin Türkiye’nin lehine işlemediğini gösteren öncüller ortaya çıkmaya başladı. İçerde toplumsal barış ve hoşgörü koşulları yok olurken, dışarıda yalnızlaşıyoruz.

Ülkeyi yönetenlerin “büyük ve güçlü Türkiye” böbürlenmeleri toplumda ne kadar karşılık buluyor bilemem ama; kavgacı görüntü, iktidar çevrelerinin gerçeğin bilgisini zorlayan açıklamaları ve toplumun geleceğini güvende görmeyen öteki yarısı, bu gurur tablosuyla hiç bağdaşmıyor.
HDP milletvekilleri mahpushaneleri mekân tuttu. Cumhuriyet Gazetesi yazarları aylarca haklarındaki suçlamayı bilmeden içerde yattılar. Tutuklu gazeteci sayısı, an itibarıyla, 134’e ulaştı.
Bu arada, ünlü dolandırıcıyı salıverdiler, tutuksuz yargılanacak…
Yerinden yurdundan, işinden aşından edilen 100 binden fazla yurttaş ve aileleri ne yer ne içer! Resmi rakamlarla 4 milyon, gerçekte ise bu sayının iki katı kadar işsizin geleceği ne olacak? Gelirler geçime yetmiyor, orta sınıf gırtlağına kadar borca batmış. 
Ülkede savaş rüzgârları esiyor. Huzursuzluk hayatın bütün alanlarına sirayet etmiş, herkes gergin ve öfkeli.  Sanki Araf’tayız… Tahammüller tükendi tükenecek… Kıyamet koptu kopacak... İşte buna; HAYIR!

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz