MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Gençlere masallar
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
22 Mayıs 2021 Cumartesi

Gençlere masallar

Müzik Önerisi : Masal – Sertab Erener

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde deve tellal, pire berber iken…

Ben bağda üzüm bekler, derede odun yükler iken,

bir varmış bir yokmuş…

Masalın yalanı mı olurmuş. O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan…

Bu da mı yalan? Türk Tarihinde o kadar çok masal var ki feyz alınması gereken…

Fatih Sultan Mehmet namı diğer “Grand Turko” tahta ilk çıktığında henüz bıyığı bile terlememişti. Çok zekiydi ama bir o kadar hırçındı. Eğitimi konusunda oldukça sert bir hoca olan Molla Gürani görevlendirilmiş hatta Mehmet Şehzade dersini dinlemez ve itaat sorunu yaşatırsa kullanması için Sultandan bir değnek hediye edilmişti.  Arapça ve Farsçanın yanı sıra Latince, Yunanca ve İtalyanca biliyordu. Avrupa Tarihini, Antik Yunan Filozoflarını medrese kökenli hocalarının sunduğu yüzlerce kitaptan öğrenmişti. Farklı hocalardan aldığı bu çok yönlü eğitim sayesinde kültürlü, entelektüel, bilime ve sanata düşkün oldu. İstanbul’u fethi dünyaya gerçek anlamda çağ atlatacak, 1480 yıllık bir imparatorluğun da sonunu getirecekti. Bunu başardığında sadece 21 yaşındaydı.

Başarılar hep askeri olacak, para birimiyle ölçülecek değil. Türk Tiyatrosunun batılı anlamında kurucusu olarak kabul edilen ve sinemada da ilk önemli atılımları gerçekleştirip 1922-1939 yılları arasında (tarihlere dikkat!) Türkiye’de film yapan tek kişi Muhsin Ertuğrul’du. Ailesi sahneye çıkmasına karşı çıktığı için imkânsızlıklar içinde eğitimi için Paris’e gittiğinde sadece 19 yaşındaydı.

Türk Tıp Tarihi’nin ilk kadın doktoru olarak bilinen Safiye Ali o dönemde Tıp Fakültesi kadın öğrenci kabul etmediğinden Almanya’ya Tıp Öğrenimi almak için çok mücadele etti. Mücadele ettiği yıllar 1. Dünya Savaşı’nın sürdüğü hem belirsizliklerin hem de maddi imkânsızlıkların çokça yaşandığı yıllardı şüphesiz.

Pek yüzüne bakmadığımız On Türk Liramızın arkasında, bir yarışma programında sorulduğunda kim bu dediğimiz Cahit Arf ‘in Türk Matematikçimiz ve bilim insanı olduğunu öğrenmiştik. Ancak üç yıllık lise tahsilini iki yılda bitirip doktorasını tamamladığında sadece 28 yaşında olduğuna pek de dikkat etmedik. Matematiği bir meslek dalı olarak değil, bir yaşam tarzı olarak gören ve öğrencilerine sürekli: "Matematiği ezberlemeyin, kendiniz yapın ve anlayın. Matematik esas olarak sabır olayıdır. Belleyerek (ezberleyerek) değil, keşfederek anlamak gerekir." Diyen bir hocadan ders alabilseydi tüm kuşaklar  matematik bu kadar zül gelir miydi halkımıza?

Uygulamalı ve teorik mekanik dalında zamanının önde gelen bilim insanlarından, yaşamını Türkiye'de bilimin gelişmesine adayan, 1957-1959 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesi'nde rektörlük yapan ve TÜBİTAK'ın kurucularından birisi olan Mustafa İnan seyyar bir postacının oğluydu. Tanıdığı kart hamili yoktu. 1.Dünya Savaşı’nda Fransızların işgal ettiği Adana’dan zorunlu olarak Konya’ya göç etmişti. Belirsizlikler ve imkânsızlıklar içinde yatılı liseyi birincilikle bitirdi. İTÜ’yü pekiyi dereceye bitirdi. 1941 yılında doktora derecesini aldı. “Kayma Merkezi” başlıklı ilk makalesi 1943’te yayımlandı ve bir Türk bilim insanının yurt dışındaki ilk doktora çalışmasına imza attığı için tarihe geçti.

Coğrafyanın kader olmadığını; çok çalışarak, emek vererek, hayal kurarak hedef belirleyerek kaderini değiştiren ve Nobel Ödülünü bizim göğsümüzü gererek ellerine alan Aziz Sancar Mardin’de bir çiftçi ailenin sekiz çocuğundan yedincisi olarak doğmuştu.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale Zaferini kazandığında 34, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğunda 42, cehaletle top yekûn savaşırken 50’li yaşlarını sürüyordu. Hep hayret ederim okuduğu kitapların sayısına, altını çizdiklerine, yanına aldığı notlarına, düşünce sisteminin ne kadar çok yönlü ve ne kadar ileri görüşlü olabildiğine, cesaretine, kendine güvenine…

Masalın değil gerçek hikayenin kahramanları…

Bir varmış bir yokmuş.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer pire iken, cüceler tellal iken, ben nenemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...

Eğitim ne de önemliymiş.

Başarı kimi tanıdığınla, kaç kişinin seni takip ettiğiyle, sosyal medya fenomeni olmakla, binlerce “like” almakla gelmiyormuş. Okumakla, idrak ile, emek ile, alın teri ile, bir süzgeç ve bir omurga ile, bilimi ve sanatı hayata dâhil ederek oluyormuş.

Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik.

Yollar ne kısa ne de düzmüş. Savaşlar, yokluklar, engeller hep varmış. Önemli olan kafaya koymakmış, kendini her koşula hazırlamakmış. Çok çalışmakmış. Kendini yetiştirmekmiş. Eğitimmiş, görgüymüş, okumakmış, öğrenmekmiş, sorgulamak, soru sormakmış. Doğruyu, gerçeği araştırarak kendini bilerek kendini, dünyayı, olan biteni keşfedebilmekmiş.  

Yılmadan üretmekmiş, memleket için, vatan için, dünya için yararlı; ailen için hayırlı olmakmış.

Vay başıma, hay başıma; bu yol bitecek gibi tükenecek gibi değil, ya bir devlet kuşu konsa başıma, ya da alsa beni kanadına kaşına, demeye kalmadı bir de gördüm ki, ne göreyim?

Adıyla sanıyla, yeşiliyle alıyla, Zümrüdüanka dedikleri değil mi?

Kafdağı’nın üstünden süzüm süzüm süzülüp geliyor.

Bakın hele! Yüzü insan, gözü ahu.

Ne maval, ne martaval. İşitilmedik tüm masallar!..

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Sevil Tığrak
 23 Mayıs 2021 Pazar 02:04
Çok keyifle okudum, kalemine sağlık Aydacım. ????
 N.Altan Arslan
 22 Mayıs 2021 Cumartesi 12:45
Ne yaş, ne coğrafya, bahsettiklerinizin ortak özelliği mış gibi yapmamaları??
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz