MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Umarım bu son infodemi yazım olur
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
24 Mayıs 2021 Pazartesi

Umarım bu son infodemi yazım olur

Yazımız biraz uzun ama hasta olan da olmayan da, aşı olan da olamayan da bu bilgileri okumalı… Pandemi sürecinde tedavi yöntemlerinden, aşıların etkinliğine, virüsün yapısından, yaratabileceği tahribata kadar pek çok başlıkta bilimsel çalışma yapıldı. Ama bu yayınlara dair en güvenilir olanları hiç kuşkusuz Lancet'te olanlardı.

“Lancet'te yayınlanan makaleye göre” ile başlayan cümle, pandemi sürecinde adeta bir kalıp oldu. 200 yıllık bir dergi olan Lancet, pandemi sürecinde itibarını daha da yükseltti. Ancak zaman zaman hatalar da yapıldı. Tüm bu süreci NTV ekibinden Deniz Kilislioğlu, Lancet'in Genel Yayın Yönetmeni Dr. Richard Horton ile konuştu.Başarılı bir röportajdı. Artık iyi gazeteciliğe nadir rastlandığımızdan dikkatle dinledim…

Önce Lancet’i tanıdık: Lancet dünyanın en eski, en iyi bilinen ve en etkili tıp dergilerinden biri. Lancet, 1823’te İngiliz cerrah Thomas Wakley tarafından kuruldu. Lancet’in kelime anlamı ‘Neşter’. Haftalık dergide araştırma makaleleri, kitap incelemeleri, vaka raporları yayınlanıyor. Lancet 1991’den bu yana Hollanda merkezli yayın kuruluşu Elseiver bünyesinde.  Belki de listenin en tepesindeki dergi. Özellikle pandemi sürecinde Lancet ismini çok duyduk.

Deniz Kilislioğlu’nun dediği gibi bilimsel bir makaleyi böyle etkili bir dergide yayınlatmak hiç kolay bir iş değil. Yayınlandığında da bilimsel doğruluğunun yarattığı etki hayatlarımıza dokunuyor. Örneğin bir hastalığın tedavisinde hangi ilacın kullanılacağı ya da kullanılmayacağı hata kaldırmayacak kadar hayati bir konu. Bu yüzden Lancet, yarattığı etki itibariyle dünyada en saygın tıp dergisi olarak kabul ediliyor. Ama tabii ki hatalar da yapılabiliyor. Pandeminin ilk dönemlerinde Covid-19 tedavisinde kullanılan sıtma ilacı Hidroksiklorokinle ilgili bir makalenin önce yayınlanıp sonra yayından kaldırılmasıydı. Bu tip dergilerde editoryal kadrolarıyla bazen o hataların bir parçası oluyorlar ve tartışmaların odağına yerleşiyorlar.

Dr. Richard Horton, 1995’ten bu yana Lancet’in Genel Yayın Yönetmeni. Horton, Birmingham Üniversitesi Fizyoloji mezunu. Lancet bünyesinde yayınlanan 20’den fazla tıp dergisi var. Toplamda 200’e yakın insan çalışıyor. Bunların üçte ikisi de tıp alanında eğitimi olan editoryal kadrodan oluşuyor.

NTV’deki söyleşide şöyleydi tanıttı yayıncıları: “Herkes tıp eğitimi almış olmak zorunda. Bu kişilerin hepsinin tıp eğitimleri ve tıp doktoraları var. Lancet bünyesinde gastroentroloji, nöroloji, onkoloji gibi tıbbın pek çok dalıyla ilgili yayınlanan 20 dergi var. Sadece Londra’da değil, New York, Pekin ve Rio’da ofislerimiz var.”

NTV sunucusu; “Sistem nasıl işliyor? Örneğin ben bir bilim insanıyım ve bir konu üzerinde çalıştım, bir makale yazdım, bunu Lancet’te nasıl yayınlatabilirim? Bunun için kriterler nedir? Buna nihai onayı kim verir?” diye sordu ve Horton’un cevabı şöyle oldu:

Bir makale yazdığınızda bunu Lancet’e sunuyorsunuz. Bu makaleyi editörlerimiz okuyorlar. Pek çok makale daha ilk aşamalarda bizim yüksek kriterlerimize uymuyor ve reddediliyor. Ama makale yüksek kalitedeyse, güncel temaya derinlemesine temas ediyorsa, orijinallik taşıyorsa o zaman ikinci aşamaya, yani harici incelemeye geçiyor. Bu, şu demek: Araştırma, Lancet dışında uzmanlara gönderiliyor, onlar bize görüşlerini gönderiyorlar. Sonrasında editoryal kadromuz bu makaleyi derinlemesine tartışıyor ve bu makaleyi okuyuculara tartışmaya açıp açmamaya karar veriyoruz. Tüm bu süreç iyi ilerlerse o zaman makaleyi kabul ediyor ve yayınlıyoruz. Pandemiyi ele alalım… Ön cephede çalışan sağlık çalışanları için acil bilgi ihtiyacı olduğundan ve siyasetçilerin pandemi sürecini nasıl yöneteceklerine dair politika belirleyebilmeleri için çalışmaları hızlandırıyoruz. Dolayısıyla günler içinde de yayınlanabiliyor.

Horton; “Makale başvuruları sayısı pandemi sürecinde arttı mı? Çünkü biliyoruz ki bu süreçte her şey çok hızlandı” sorusuna ise şu cevabı verdi: “Hayır, öyle olmadı. Makale sayısı itibariyle daha fazla bilimsel yayın yapmadık, sadece yayınlanan makalelerin ağırlıklı konusu pandemi oldu. Dünyadaki sağlık sistemleri nasıl kaynaklarını hastaları iyileştirmek için daha çok pandemiye ayırdıysa biz de kaynaklarımızı pandemi için ayırdık. Bu anlamda makale sayısı itibariyle zirveyi geçen yaz aylarında gördük. Şu anda evet, hala yüksek ama geçen yaz dönemindeki kadar çok değil.”

Önemli bir soru da şöyleydi: “Pandeminin başında yayınladığınız ve sonra geri çektiğiniz bir makale Covid-19 tedavisinde çok büyük bir kaos yarattı. O makaleyi hazırlayan bilim insanları Hidroksiklorokin maddesinin düzensiz kalp atışlarını artırdığı, hastaların kurtulma oranını azalttığı sonucuna vardılar. Siz bu makaleyi önce yayınladınız, ardından o makaleyi yazan bilim insanları ‘data ve verilere kefil olamıyoruz’ dedi ve siz de makaleyi geri çektiniz. Hatta özür dilediniz. Tabi pek çok insan şunu sordu: “Bu makale, veriler kontrol edilmeden nasıl yayınlandı?” Bu eleştirilere cevabınız ne olacak?

Cevabı enteresandı: ABD’de yerleşik bilim insanlarından oluşan bu grup, makalelerinin yayınlanması için iki yere başvurdu. Biri Lancet, diğeri de New EnglandMedicalJournal. New England Medical Journal’daki meslektaşlarımız harici araştırma için makaleyi uzmanlara gönderdi. O incelemede; bütünlük, doğruluk, çeşitlilik açısından kırmızı bayrak konulması gereken bir eleştiri yoktu. Ve iki etkin dergi de, biz de onlar da bu makaleyi yayınladık. Ama sonra verilerin bütünlüğü konusunda soru işaretleri oluşmaya başladı. Sonrasında da ham verileri talep etme ihtiyacı doğdu. New EnglandMedicalJournalda, biz de yazarlardan ham verileri istedik. Yazarlar bu verileri bize sağlayamadı. Sonrasında her iki dergi de bu bilimsel makaleyi geri çekti. Bunu iki şekilde görebilirsiniz: Biri; kötü bilim insanlarının uydurmasıyla yazılmış bir makale, diğeri de; bilimsel sürecin iyi işlediği şeklinde görebilirsiniz. Bilim, hatalar olduğunda kendini düzeltebiliyor.

***

Kabul ediyorum; hastalık tanınmıyor ama ilaç şirketleri merkezli olduğunu düşündüğümüz yalanlarla işimiz iş.

Her yayın organı Lancet kadar özenli değil. Ve maalesef kafa karıştırmaya devam ediyorlar. FloranceNightgale Hastanesi’nde görev yapan hekim Bülent Polat sosyal medya hesaplarından  yaratılan bu “infodemiye” dikkat çekiyor. Bakın neler diyor:

Bakın neler diyor Dr. Bülent Polat: Farkında mısınız, bu pandemi boyunca, son 1,5 yıldır bilimsel çalışmalar nasıl birbirinin tam tersi sonuçlar verdi, nasıl çok kısa sürelerde yanlışlandı. İnsanların kafasının karışmasından öte bilime karşı müthiş bir güvensizlik baş gösterdi, endişeler çok arttı. Şunlara bakalım:

1-Geçen yıl Mart-Nisan aylarında bir aşının bulunmasının en az 2-3 yıl alacağı söylenirken 6 ay içinde pek çok aşı ortaya çıktı. “Zaten teknolojimiz hazırdı, o yüzden hızlıca faz çalışmalarını tamamlayabildik” denilerek bu mucizevi süreç açıklandı.

2-Mutasyon geçirmiş varyant virüslerin yüzde 60 daha öldürücü olduğu bildirildi, sonra böyle olmadığı ortaya çıktı. Benzer şekilde, bu varyantların çocukları daha yaygın ve daha ağır hastalandırdığı yayınları yapıldı, sonra “yok, doğru değilmiş” denilerek geri çekildi.

3-Çocuklar süper yayıcı denildi, okullar kapatıldı. Ancak çocukların bulaştırmada rollerinin çok az olduğu saptandı. Aynı şekilde, asemptomatikler asıl hastalığı yayıyorlar safsatası da sonradan düzeltildi. Asemptomatik kişilerin bulaştırmada çok az etkili olduğu görüldü.

4-Aşıların faz 3 çalışmaları sonunda 1. ve 2. doz arasında en ideal süre 21 gün olarak yayınlandı. Ancak İngiltere başta olmak üzere bir kaç ülke 3 ay aralıklarla uyguladılar, daha iyi sonuç bildirdiler. Bilim insanları arasında uzun süren ciddi fikir ayrılıkları olmuştu.

5-Daha 2 hafta öncesine kadar ABD’de Fauci başta olmak üzere herkes “aşı olsanız da maske, mesafe devam etmeli, çünkü aşı bulaşmayı önlemiyor” diyordu. Son haftada tam tersi, “aşılar bulaşmayı da önlüyor, o halde aşılı olanların artık maske-mesafe uygulamasına gerek yok” denildi.

6-COVID geçirenlere aşı üreticileri yine çift doz aşı önerirken birçok bilimsel yayın tek dozun yeterli hatta daha iyi olduğunu ortaya koydu.

7-Yine aşı üreticileri 6-8 ay içinde 3.bir doz yapılması gerekeceğini söylerken pek çok bilimsel çalışma gerek hastalık gerekse aşı sonrası kazanılan bağışıklığın çok daha uzun süreli olacağını bildiriyordu. Sadece antikor değil hücresel bağışıklık da göz ardı edilmemeliydi.

8-RNA aşısını ilk kez Moderna firması bulup çalışmalara başlamasına rağmen nedense sanki sadece ve ilk kez BionTech firma sahipleri bulmuş gibi yayınlar yapıldı.

9-En son Pfizer aşısının -70 derecede saklanması üreticiler tarafından önerilmişken şimdi buzdolabında bile 1 ay güvenle tutulabileceği ileri sürüldü.

10-Dergilerde yayınlanan sözde bilimsel çalışma makalelerinde sahtecilik ya da yanlış bilgiler nedeniyle geri çekilip çöpe gitme oranı tarihsel rekor bir düzeye ulaştı. Aceleyle hazırlanmış bilgi kirliliğine hizmet eden yayınlardı.

11-Makaleleri okumadan, sadece başlığına bakarak, tamamen tahrif ederek, çeviri yanlışı yaparak sunulması da ciddi bir güven sorunu yarattı. Hele politik kutuplaşma, siyasi veya ticari kaygıların çok belirgin hale gelmesi insanlardaki şaşkınlık ve korku düzeyini daha da artırdı.

***

Sonuç: Bütün bu bilimsel bulguların çok kısa zamanlarda yanlışlanmaları bilimselliğin anlamı gereği doğal görülebilir. Çok hızla gelişen bir pandemide yine çok hızla çalışılıyor. Doğal olmayan şey, pek çok sözde akademisyenin bu fırsatla büyük bir dezenformasyona girişmeleridir.

İşte insanların bilime olan güvensizlikleri, abartılı endişeleri bu bilgi kirliliği salgını (infodemi) sonrasında oluşmaktadır. Bütün gün boyunca gerek sosyal medyada gerekse ekranlarda bu dezenformasyona katkıda bulunanlar asıl sorumlulardır.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Komedi
 24 Mayıs 2021 Pazartesi 13:11
Yazıda "salatalık" kelimesi geçmiyor; hayret.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz