MENÜ
İzmir 16°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Aldatanlar aldanıyor…
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Haziran 2014 Pazartesi

Aldatanlar aldanıyor…

Devlet, vatan, millet, din… İnsanı dört bir tarafından kuşatan bu kavramların dokunulmazlığı ve tartışılmazlığı aslında yönetenlerin zırhıdır. Bu yetmiyormuş gibi, iktidar zümresi, demokrasiyle, özgürlüklerle, insan haklarıyla hepimizi aldatıyor. Aslında bunların hiçbiri yok, olacağı da yok; ama olma ihtimalini topluma pazarlamak siyasetin ta kendisi olduğundan, bu aldatmaca sürdürülüyor.
 
Tek kutuplu dünyada, neo liberal politikaların gereğidir, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri savunmak. Bu paradoksal durum, insanlar gerçekten bu değerler için mücadele etmeye başladığında, aslına rücu eder; iktidardakiler gerçek yüzünü gösterir. Bu değerler için başkaldıran insan, polis sorgusunda, mahkemede, zindanda, hiç olmadı, mezarda hizaya sokulur.
 
İnsan tekinin kutsanmış kavramlarla kıskıvrak kamusal alana kapatıldığı bir dünya düzeninde başkaldırı, çoğu zaman, tam da iktidar zümrelerinin arzuladığı bir başkaldırı olmaktan öteye geçemiyor. Efendiler ve gönüllü köleler düzeni beşyüz yıldır sürüyor. Öncesindeki dünya düzeninden tek farkı, köleliğin gönüllü hale gelmesidir.
Hal böyle olmakla birlikte, insanlığı aldatanların da aldandığı bir yer var; doğanın ve evrenin ruhunun,  böylesine insan hoyratlığına geçit vermeyeceği günler yaklaşıyor, bu cehennem ateşi herkesi yakacak.
 
Başbakan haykırıyor; “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek din!” Ayrıştırıp birbirine soktuğu millete söylüyor bunu…
Otoriter yönetimler tekleştirmeyi her zaman sevmiştir. Tabi ki o “tek”lerin zirvesine “tek lider”i oturtmak koşuluyla.
Bu tek olma hali bütün şiddetiyle sürerken, demokrasi ve çoğulculuktan söz eden siyasetçiye neden inandığımız ise, benim yanıtını bulamadığım bir sorudur.
Samimiyetsizlik paçalarından akarken, gözlerimizin içine bakarak yalan söylemek, politika yapmanın en uygar yolu olmalı... Onlara inanmak da, uygar olmanın gereği…
 
Geçen yüzyılda ve bu yüzyılda, tek kutuplu dünyada bütün iktidar tek merkezde toplanmaya başladı; politika, insanları aldatmak sanatı olarak, yeryüzünü bir avuç muktedirin iktidarına teslim etti.
Tüketmekten yorgun düşmüş, gırtlağına kadar borçlu, metalik gri hayatlara müptela insanlık, kapitalizmin tüketim ilahları önünde diz çöktü; aldatanlar ve aldananlar kucak kucağa cehennemin yollarına taş döşüyor. Ve bu tuhaf suç ortaklığı insanlık adına kutsanıyor.
Yönetenler ve yönetilenler veya efendiler ve köleler; aralarındaki ilişki her zaman netameliydi; ister sınıf analizi yap, ister fıtrat de, ister hür teşebbüse bağla… Özgürleşmiş köleler boyun eğdi, efendiler de sonuna kadar sömürüyor bu özgür köleleri.
Tanrı dediler aldattılar, özgürlük dediler aldattılar, adalet dediler aldattılar, eşitlik dediler aldattılar, kardeşlik dediler aldattılar, barış dediler aldattılar, refah dediler aldattılar… Nihayetinde bu sorunlu, bu hastalıklı beşeri ilişkide kaybeden, yeryüzü yaşamı oldu. Bilim böyle söylüyor.
 
İnsan dünyayı mülk edinmek istiyor, insan kendi türüne hükmetmek istiyor; bunun için insanın insana yapmadığı kötülük kalmadı.
Merak saikiyle büyücülükten bilime uzanan bilgi yolculuğunda, ha keza, insan dünyanın canına okudu.
Biz buna “uygarlık” diyoruz.
 
Derin bir unutkanlık hali olarak uygarlık, büyük insanlığın yeryüzüne yaptıkları ettikleridir…
İşte tam da bu nedenle, aldatan aldanıyor, yeryüzünde geri sayım başladı; uygarlık ve kapitalizm, yeryüzünden elini eteğini çekecek…
 
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz