MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Böylesini hiç görmedik
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Kasım 2017 Perşembe

Böylesini hiç görmedik

Adalet ve Kalkınma Partisi ve Genel Başkanı. Halkoyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Külliye. Türkiye Büyük Millet Meclisi. 65. Hükümet ve Başbakan. Bakanlıklar. Anayasa Mahkemesi. Yargıtay. Sayıştay. TSK. Ana muhalefet partisi. Muhalefet partileri. Elçilikler.

Bu tabloda, Cumhuriyet’i, Devleti, kurumları ifade eden olağan başkent görünümünden fazlası yok. Bir de, 94 yıllık Cumhuriyet’in teamüllerini eklersek, zannedersiniz ki her şey bildiğiniz gibi yürüyor.

Ama öyle olmuyor. Bir referandum ülkede her şeyi değiştirdi. Önce Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Sonra da Anayasa değişikliği referandumda kabul edildi, yönetim biçimi değişiyor; 2019’da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilecek.

Sorun şu ki Türkiye yönetim sistemi değişikliğine hazırlanıyor fakat hiçbir şey söylendiği veya gösterildiği gibi gitmiyor; yönetim sistemi değişikliği ile rejim değişikliği birbirine girmiş vaziyette. Adı, yönetim sistemi değişikliği; kendisi, sanki rejim değişikliği…

Ülkede herkese ne yapacağını “bir kişi” söylüyor. Bütün karar süreçleri, bütün işler ve bürokrasi o kişiye hizalanmış. Bir kişinin yüce iradesi, yürütmenin, yasamanın, yargının yerine geçmiş gibi...

Ne var ki muktedirin dayandığını söylediği milli iradenin sahibi milletin sadece yarısı onun arkasında; Hâlbuki toplumsal mutabakat, toplumun bütününün rızasını gerektiriyor.

Toplumun yarısının bile desteği kuşkulu iken fiilen başlatılan islam normlarına dayalı değişimin, toplumsal mutabakat olmadığı için, giderek dayatmaya dönüşmesi, sorunu büyütüyor.

Değişimin zorlamasıyla kamusal yaşam bütünüyle çöktüğünde, din ve etnisite grupları kendi yoluna gitmek isterse, o bir kişinin yüce iradesi işe yaramayacak. Çünkü o da kendi yoluna gitmiş olacak.

Türkiye bir paradigma çökmesi yaşıyor. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sorunu yaşayan Türkiye, siyasal islama takılınca, değerler sisteminde büyük hasar oluştu.

Sistem krizi nedeniyle seküler toplum ile islam toplumu arasında oluşan gerilim hattının kontrolünü ele geçiren islamcılar, 15 yıldır iktidara tutunmayı başarıyor. Ama neyin pahasına!

İktidarını kalıcı kılmak için uluslararası sistemde ortaya çıkan zafiyetten de yararlanmak isteyen islamcı kadrolar, kendi yoluna gitmek üzere hareketlenmiş bulunuyor.

Ne var ki bu hareketlenme uluslararası toplumda destek görmediği gibi tepki çekiyor.

Buna karşılık, Erdoğan, Doğu-Batı ekseninde oyun kurarak ve dengeleri gözeterek kendine yol açmayı deniyor. Başarır mı? Pek ihtimal veren yok…

Vasat altına inen seviye, Türkiye’nin meselelerini çözmeye yetmiyor; ancak halı altına süpürmeyi akıl etmeye yetiyor. Ertelenen, ötelenen sorunlar çığ gibi büyüyor. Yöneticiler çaresizlikten saldırgan bir üsluba yöneldiler. Eleştirilere cevap mı veriyorlar, dayak mı atıyorlar, belli değil.

Megalomanca babalanmalar, Osmanlı vakarı ve boşluğa meydan okumalar trajikomik durumlar yaratıyor. Oysa baraj duvarlarının ardında sular tehlikeli şekilde yükseliyor. Korkarım, duvarlar yıkılmadıkça bu tehlikeyi görecekleri de yok.

Bir kişi çıktı ülkeyi yönetiyor. Günübirlik kararlar, oldubittiler, ben yaptım oldular sonucu yazboz tahtasına dönen ülkede kahir çoğunluk şaşkın ve karşı çıkanlar ne yapmak gerektiğini bilmiyor. Toplum böylesini hiç görmedi ki ne yapacağını bilsin!

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz