MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Hayatla barışmak için birlik olmak!
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
7 Nisan 2015 Salı

Hayatla barışmak için birlik olmak!

Hepimiz bir gün öleceğiz, biliyoruz, değil mi? Öyleyse, bütün bu didişmelerin ve hayatla mücadele etmenin bir anlamı olmalı.  Yoksa niye öleceğimizi bile bile yaşamaya direnelim!

Yaşamaya çalışmak demiyorum. Yaşamaya ‘direnmekten’ bahsediyorum. Onca acıya, kahra, ihanete, yoksulluğa, yalnızlığa, sevdiklerimizin yitip gitmesine rağmen, o hiç ulaşamadığımız varış noktasına bıkıp usanmadan koşmaya, ‘direnmek’ diyorum…

Hepimizin bir varış noktası var. Ancak hiç birimiz bu ‘varış noktası’ nedir ve nerede biter bilmiyor! Absürt olsa da insanoğlunun evrendeki varlığı, bir nokta ile diğer nokta arasındaki mesafeden ibaret.

Bu aykırılığı içimize sindire sindire yaşayıp gidiyoruz. Tanrıya inansak da, inanmasak da… Ya da şöyle demek mümkün; Tanrı varsa da, yoksa da, realiteyi gözlemlediğimiz zaman, insan aklı şunu öneriyor: Evrenin bir zekâsı var… Olmalı!

Bu büyük zekâya, isterseniz irade de diyebilirsiniz. Bu büyük irade, ya da yaratıcı her ne ise belli ki temel prensipler üzerine işliyor. İnsanoğlu, elbette ömür gibi kısa bir zaman diliminde, Tanrı’nın dehasını çözebilecek bir mucize gerçekleştiremeyebilir.

Peki, insanoğlu kendi dehasını çözebildi mi?

Aslında deha dediğimiz yaratıcı zekâ; duyuş, seziş, inanış ve kabiliyetlerimizin bir bütünü. Tüm bu unsurlar bilgi, deneyim ve algılarımızın gücüne dayanıyor. Bunların içerisinde ben en çok sezgilerin gücüne inanıyorum. Bu bir kişisel görüş. Katılmayabilirsiniz.

Neden bilgi, deneyim, ya da kabiliyet gibi objektif bir unsuru değil de ‘sezgi’ gibi öznel bir anlayışı daha çok önemsiyorum?

Çünkü aslında ‘sezgi’ diye açıkladığımız olgu aslında pek de öznel değildir. Sezgi kavramı; bilgi, deneyim ya da kabiliyet kavramlarına göre daha ‘nesnel’ bir içerik arz eder.

Hissetmek, algılamak ya da öngörmek şeklinde açıklayabileceğimiz ‘sezgi’ kavramını geniş bir şekilde düşünürsek, bu olgunun etrafımızı çevreleyen bütün enerji birimleriyle alışverişten ibaret bir süreç olduğunu fark ederiz.

Hücrelerimizden yayılarak, evrendeki görünmeyen enerji birimleri dâhil, bütün zerreciklerle sürekli bir ileti alışverişinde bulunma eylemi, çok yönlü ve öznel olmaktan ziyade, en nesnel iletişim biçimidir.

Dolayısı ile sezgilerimize güvenebiliriz. Çünkü sezgilerimiz bize, sadece gözlerimizin erişebildiği ya da kulaklarımızın duyabileceği veyahut da hafızamıza sığdırabileceğimiz kadar bilgi getirmezler. Sezgilerimiz bize, hayal ettiklerimize dair de bilgi taşırlar. Düşüncelerimiz enerji birimleri olarak hayal ettiğimiz mekânlara ulaşır ve bize o mekânın görüntüsünü ulaştırır. Örneğin, telepati dediğimiz olgu tesadüf değildir. Sadece düşünce enerjilerinin buluşması ve tekrar beyne geri dönerek elde ettiği bilgiyi aktarmasıdır. Tıpkı kapalı devre yayın yapan TV’ler gibi…

Velhasıl… Sezgilerim bana, yaşadığım deneyimlerden, edindiğim bilgilerden, kabiliyetlerimle sahip olduklarımdan çok daha mühim bir şey öğretti; hayata gelişimizin bir amacı var. Sanırım ben bu amacı artık daha iyi anlıyorum: Hayatla barışmak!

Bugüne kadar bütün kavgalı olduklarımızla, geçmişimizle, kin güttüklerimizle, düşmanlarımızla ve en önemlisi ‘kendimiz’ ile barışmak…

Bunu başarabildiğimiz ölçüde evrendeki noktaların birleşeceğine ve evrenin yaratıcısına giden bir doğru çizeceğine inanıyorum. İşte bu yüzden birlik olmak zorundayız. Tek başına, dağınık noktalar düz bir doğru oluşturamaz, değil mi?
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz