Burada ayrımcı olarak nitelenebilecek bir konu da şu. Doğum izninin sadece kadın, üstelik de ‘sadece kamuda çalışan kadınlar için’ düzenlenmiş olması. Ve erkekler için doğum izninin düzenlenmemesi konusu, ayrımcı bir nitelik taşıyor. Avrupa Birliği normlarına baktığımız zaman bu türden izinlerin ‘anne-baba izni’ olarak ‘ebeveyn izni’ olarak düzenlendiğini görüyoruz. Ve hem annenin ve isterse babanın da kullanabileceği, her birinin bir birey olarak birbirine devretmeksizin kullanabileceği süreler olarak düzenlenmesi gerekiyor. Yani doğum izni anne olan kadın için de baba olan erkek için de bir hak niteliğinde olmak zorunda. Ama AKP bu konuyu ta başından beri, Avrupa Birliği ile flörtünün sıcak olduğu günlerde bile hep ayırmayı ve sadece kadına dönük bir düzenleme yapmayı her zaman tercih etti. Şimdi bu pakette de yine kadını gözeten, erkeği bu süreçten dışlayan bir düzenleme söz konusu. Kadın istihdamının artması için, anne olan kadının kariyerinin gerçekten korunabilmesi için, bu iznin erkeğe de tanınması gerekiyor ki, erkeğin çocuğa baktığı bir durumda kadının kariyeri sürebilsin. Evde kariyer sürmez. Kariyer toplumsal yaşamda gerçekleşen bir süreçtir ve toplumsallık niteliği ağır basan bir süreçtir, evde otururken bir kariyer yapamazsınız. Evde otururken topluma yabancılaşırsınız, yalnızlaşırsınız. Dolayısıyla kadının kariyeri toplumsallık koşullarında, toplumsal ortamda var olduğu koşullarda gerçekleşir.
-Kamuyu da özel sektörü de tanıyorsunuz; sizce özel sektör çok çocuk yapan, çok doğum izni kullanan kadın çalıştırmak ister mi? Özellikle ihtisas isteyen iş kollarında, sık sık izin kullanacağını öngördüğü kadınlara yatırım yapar mı?
-Bu konuyla ilgili işverenleri kadın çalıştırmaktan alıkoyacak yeterince düzenleme söz konusu! Biraz önce verdiğim örnekte olduğu gibi, eğer siz doğum iznini erkek için de kullanılabilir bir hak olarak düzenlemez, sadece kadın için bir hak düzenlemesi yapar iseniz, bu her durumda erkeklerin tercih edileceği bir duruma, sonuca neden olur. O yüzden kadını ve erkeği birlikte gözeterek bu konuda politikaların geliştirilmesi gerekir. Kadınları çalıştırmaktan kaçınan özel sektör, bu durumda şunu yapacak. Aslında kadın çalışmasını özendiren, kadın çalışmasını destekleyen çok sayıda düzenleme söz konusu. Bir anlamda kadın çalışanı neredeyse işverenin paryası konumuna itecek, kadın çalışanı işverene bedava emek sağlayacak çalıştıracak konuma itecek düzenlemeler yapıyor AKP; kadını, ucuz işgücü olarak pazarlıyor. Tamam, kadınlar bu yarı zamanlı çalışmanın yarı ücretini de tam ücret olarak alacak, bu iyi bir şey sonuçta ama yarısını da devlet karşılayacak, işverenlerin yükünü bir anlamda devlet üstlenecek ve üstelik de bu kaynak işsizlik fonlarından yaratılacak.
-Siz kariyer sahibi bir annesiniz. Her ne kadar Sağlık Bakanı, ‘annelik kariyerdir’ tepkileri üzerine ‘babalık da kariyerdir’ cümlesini eklese de; sizce annelik/babalık bir kariyer olabilir mi?
-Hayır, annelik/babalık kariyer değildir. Anne baba olmak aslında öğrenilmiş bir duygudur. Bir Fransız kadın filozofun Elizabeth Badinter'in söylediği gibi, annelik duygusu öğrenilen bir duygudur. Yani doğurmayan kadınlar da annelik duygusu yaşayabilir. Anneliğe bir kariyer olarak bakmak, ancak kadının toplumda ikincilleştirildiği koşullarda mümkün olabilir. Biz buna tarihte totaliter toplumlarda, faşizan eğilimli yönetimlerde tanık oluyoruz. Almanya’da, İspanya’da faşist yönetimlerin iktidarda olduğu dönemlerde kadına mutfak gösterildi ve çocuk doğurmakla ilgili görev verildi. Bunun sonunda toplumların, dünyanın geldiği noktayı, dünya savaşlarına sürükleyen anlayışları gördük. Bu anlayış, kadını eve kapatma anlayışının, kadını toplumda ikincilleştirme anlayışının bir yansıması. Dediğim gibi çarpık, kadına yönelik hastalıklı bir bakış açısı.
-Kadınlar, çalışma hayatında aldıkları parayı, özel kreşlere vermek durumunda kalınca, anneanne/babaanne de yoksa; çocuğuna evde kendisi bakmak durumunda kaldı. Annelik için çalışmaktan vazgeçti. İşyerlerinde kreş/çocuk evi olması, sorunu önemli ölçüde çözmeye yardımcı olur ama yasalara rağmen, bu niçin gerçekleştirilmiyor?
-Bu konuda düzenlemeler değişti. Daha önce 1475 sayılı yasada var olan düzenleme, 4857 sayılı iş yasasıyla değiştirildi ve işverenlere kreş açma yükümlülüğü kaldırıldı. Sadece belirli sayıda işçi çalıştıran işyerlerinde kreşlerle ilgili düzenlemeyi, daha doğrusu, işverenlerin bu yükümlülükleri, hizmet satın alma yoluyla gidermeleri konusunda bir düzenleme yapıldı. Yani işveren işyerinde kreş açmayacak, gerekirse bir başka özel kreşten hizmet satın alınarak bu ihtiyacı karşılayacak. Ama bunun fiilen işlemesinin mümkün olmadığı ortada. Hangi semtte bir kreş söz konusu olacak? Farklı farklı semtlerde oturan kadınlar çocuklarını bu kreşe nasıl verecekler, iş çıkışı bütün bunların düzenlenmesi nasıl olacak? Uygulamada yürümediği çok somut bir gerçek. Öte yandan belediyelerin kreş açma yükümlülüğünü de AKP sınırlamıştı. Şimdi bu yeni düzenleme ile yeniden belediyelere kreş açma yükümlülüğü getiriliyor. Son derece gerekli, olması gereken bir düzenleme, kısıtlanması yanlıştı. Bence bu paketin en olumlu yanlarından biri budur diye söylemek mümkün.
-Zaten özel sektör, kadın işçi sayısına göre kreş yükümlülüğünü yerine getirmiyordu ki.
-Çok haklısınız. 100 kadın işçiyle tanımlanmış sayıyı 99’la tuttuğunuz zaman bu yükümlülükten kaçınmış/kurtulmuş oluyorsunuz. Dolayısıyla işverenler için bu tür konuların üstesinden gelmek, bu tür konuların arkasından dolanmak çok kolay!
-Yapılması gereken, yani kadının hem anne olup hem kariyer yapmasını mümkün kılacak düzenlemeler ne? Bu konuda CHP’nin bir programı var mı?
-Bu konuda CHP’nin bir çalışma yürüttüğünü biliyorum ama ayrıntıları konusunda bir bilgim yok. Ben öteden beri katıldığım pek çok platformda, toplantıda, devlet eliyle kreş açmanın hem kadın istihdamını artıracağını, anne olan kadınları çalışma yaşamına iteceğini, ama ayrıca zaten kadına özgü bir alan olması nedeniyle kadın çalışan sayısını artıracağını, bu anlamda kadın istihdamına doğrudan bir katkı yapacağını da söyleyenlerdenim. Bu görüşü destekliyorum. Şu anda ülkemizde kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 30’larda. Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran iki kat fazla, hatta yer yer bunu aşan ülkeler de mevcut. Kadının işgücüne katılımını artırmak için, kadının üstündeki yüklerin azaltılması gerekiyor. Yaşlı bakımı, çocuk bakımı gibi konuların kadının üstünden alınıp kamu hizmeti olarak düzenlenmesi gerekiyor. Doğum izninin anne olan kadının çalışma hayatına katılımını kolaylaştırmak ve kariyerini de korumak için doğum izninin erkeğe de tanınması gerekiyor, aynı sürenin tanınması gerekiyor.. Bizde 5.5 yıl olarak düzenlenmiş ama Avrupa Birliği’nin bu konudaki yönergesi çocuk 8 yaşına gelinceye kadar, anneye de babaya da bakım izni kullanma olanağı tanıyor. Hem anne için, hem baba için ayrı ayrı olmak üzere. Bu çok önemli bir şey. Erkek baba olarak ‘benim kullanmam gereken izni, eşime devrediyorum’ diyemez. Diyememeli. Ve bu yük tümüyle kadına yüklenmemeli. Hiç kuşkusuz kadınların doğum yapmaları nedeniyle geçen sürenin, erkeklerin askerlik borçlanmasına benzer bir borçlanmayla desteklenmesi de önemli. Çünkü bunun kadınların erken emekliliğine yol açacak bir etkisi olacak. Bu önemli bir düzenleme ama AKP’nin bunu kadınları gözeterek yapmaya çalıştığını düşünmüyorum.
-Neyi gözetiyor iktidar sizce, asıl amacı ne?
-Kadının ikincil konumunun toplumda pekiştirilmesi. Bu konudaki algının güçlendirilmesi. Yaratılan algının sürekliliğinin sağlanması. Seçime dönük, kadınlara popülist bir yaklaşım gösterilmesi. İşverenlerin bu konudaki ihtiyaçlarının karşılanması, yarı zamanlı çalışma konusu bunun en somut göstergesi. Ve sonuçta kadınlara dönük yaklaşımı öne çıkararak nüfus ve aile politikasını kadınlar üzerinden tasarlayarak, kadının toplumsal konumunu cinsiyet ayrımcılığı taşıyan olumsuz durumu sürekli kılmaya çalışmak. Yani kadına aile içinde bir rol vermek, mesela çeyiz parası durumu da bunu destekliyor. 18 yaşına gelen her kız evlenmeli, çocuk doğurmalı ve doğurduğu çocuk başına devlet onu desteklemeli, çocuk sayısı arttıkça destek oranı artmalı. Bu işin sürekliliğini sağlamaya yönelik bir girişim diye düşünüyorum.
*
Perihan Sarı ile yaptığım mini röportaj bu kadar.
Ama bu konu bu kadarla kalmayacak, bir sonraki yazımın da konusu olmaya devam edecek. Bilgilerinize…