MENÜ
İzmir 11°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kötülük Üzerine
Filiz SEZER
YAZARLAR
23 Aralık 2022 Cuma

Kötülük Üzerine

Yılın en uzun gecesi geride kaldı, Persephone Hades’in yanına döndü, kış başladı.Karanlık günlerin, uzun gecelerin yeniden aydınlığa kavuşacağına ilişkin bilgimiz de umudumuz da tastamam iken insanın karanlık yanı her daim meçhul ve açıklamaya muhtaç.İnsanın şiddete ve kötülüğe nasıl bu kadar meyledebildiği şaşkınlığını tekrar tekrar yaşatan vukuatları okumakla, bizzat şahit olmakla geçiyor günlerimiz ve her seferinde yeniden soruyoruz aynı soruyu: Kötülüğü neden seçeriz?

Bazı kötülüklerin altında yatan neden kabul edilebilir değilse de anlaşılabilir. Güç, para, iktidar için insanın kendi iradesiyle erdemli sayılmayacak yollara girmesi muhtemelen en azından insanın yerleşik hayata geçmesi kadar eskidir ve soyumuz devam ettiği müddetçe var olacaktır. Diğer yandan mesela zararsız bir hayvana, bir çocuğa işkence edilmesi gibisırf acı vermek dışındahiçbir sebebi olmayan kötülüğü anlamakta güçlük çekeriz.

Pek çok inanışta bu kötülük insanın dışında bir güce mal edilir. İnsana ait olamayacak bu davranışlar ancak Şeytan gibi doğaüstü bir güce ait olabilir. Şeytanın varlığı insanın içindeki kötülük kadar eskidir. Puşkin’in “bu eserde bütün filozofların söylediğinden daha fazla şey var” dediği Faust tragedyasında Mefistofelesdünyevi zevklerle insanı yoldan çıkaran Şeytan anlayışını ne güzel anlatır.Yine de mutlak kötülükten uzak bir çizgidedir Mefisto, bu haliyle ortalama bir insanın içindeki kötülüğe daha yakındır. Üstelik “Dur ey zaman! Ne güzelsin” diye isyan eden sadece Mefisto ile anlaşmaya giren Faust mudur gerçekten?


Eugene Delacroix, Faust ve Mephistopheles, 1828

Seküler bir dünyada ise kötülüğün açıklamasını yapmak biraz daha çetrefillidir. PhillipCole, bu yılın Ekim ayında İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Reha Kuldaşlı çevirisiyle çıkan Kötülük Miti isimli kitabındainsana özgü kötülüğü Saf Anlayış, Saf Olmayan Anlayış ve Psikolojik Anlayışla ele alır. Saf Kötülük Anlayışında fail başkasının acı çekmesini acı çektirmek haricinde bir amacı olmadan, adeta canavarca duygularla ancak özgür iradesiyle hareket eder. Bu mutlak kötülüğün insanın olanaklarından biri olduğu anlamına gelir ve hepimiz için ortaya çıkması sadece uygun koşulların oluşmasına bağlı olabilir. Immanuel Kant başta olmak üzere pek çok filozof insandaki bu mutlak kötülük kapasitesini reddeder. Kant’a göre insan ahlak yasasını doğrudan inkâr edemez. Saf Olmayan Kötülük Anlayışı, kötülüğüinsanın özgür seçim yetisi ile irade yetisi gibi kavramlarla açıklamaya çalışan Kant felsefesine yakındır. Bu anlayışta kötülükdoğrudan ıstırap verme amacıyla değil kendisinin ve hatta toplumun çıkarları için yapılan davranışların bir sonucudur. Mesela sadece daha fazla zengin olmak için çalışanlarına az para ödeyen bir patronun amacı birilerinin fakirliğinden duyacağı haz değildir, bu asıl amaç yolundaki ikincil sonuçlardan biridir. Psikolojik anlayışa göre ise insanların kötü diye nitelendirdiğimiz eylemlerinin nedeni onların sosyal ve psikolojik geçmişleriyle, beyinlerinin fizyolojik durumuyla ya da içinde bulundukları koşullar ile ilgilidir.

Bireysel kötülük eylemlerinin nedenlerini anlamanın dışında kötülüğün toplumsal ve politik yanına da bakmak gerekir, nihayetinde şeytan ayrıntıda gizlidir. PhillipCole söz konusu ettiğimiz kitabında kötülüğün marjinalleştirmek ve baskı uygulamak için nasıl kullanıldığına dikkat çekmek için Batı Avrupa’da 17.yy’da başlayan ve neredeyse yüz yıl süren vampir salgınlarını örnek gösterir.


Max Ernst, Une Semaine de Bonté, 1934

17.yy ortalarında Batı Avrupa’da pek çok kaynak mezarlarında yaşamakta olan vampirler, bunların musallat olduğu kişiler hakkında hikayelere yer verir. Aydınlanma Çağının entelektüelleri bu hikayeleri ilkel halkların hezeyanları olarak değerlendirip itibarsızlaştırma yoluna giderken Rousseau bu duruma sosyopolitik bir açıklama getirmeye çalışıyordu. Ona göre “hem kutsal hem de seküler otorite, gücünü popüler batıl inançlardan almaktaydı ve vampir gibi canavarlardan duyulan korku, Tanrı’nın dünyadaki vekillerine yönelik saygıyı ve itaati arttırmaya yardımcı oluyordu”.

Aradan geçen yüzyıllara rağmen değişen çok da fazla şey yok. Birer korku nesnesi olarak cadılar ve vampirler yerlerini iç-dış pek çok farklı düşmana bıraktı. Ancak otoritesini toplumsal korkuları sömürmek üzerine kuranların kötücül bir figüre duydukları ihtiyaç hiç değişmedi.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Lombak
 23 Aralık 2022 Cuma 11:41
Batı felsefesiyle Türk sosyolojisi açıklanmaz.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz