MENÜ
İzmir 15°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bütün çalışkan arılar ve arıcılar için…
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
24 Mart 2024 Pazar

Bütün çalışkan arılar ve arıcılar için…

Bal kelimesi, Hint-Avrupa dil kökenine sahip Hititçede milit ve Luvice mal-lit kelimelerine karşılık gelir. Muhtemelen mil/mal kökü Türkçe ‘bal’, Yunanca meli, Fransızca miel, Latince mel/melis sözcükleriyle dilbilimsel ilişki içindedir. Klasik metinlerde melissa kelimesi bal-toplayan/bal-çeken manâsına gelir ve arılar için kullanılır. Arı ile balın Tanrı ve tanrıçalarla ikonografik ilişkisi derin, güçlü ve dikkat çekicidir.

Musalar arı şekline girerek Atinalıları İonia’ya getirmişlerdir. Geldikleri bugünkü Anadolu topraklarının ana tanrıçası (magna mater) Kybele tüm vahşi hayvanlara hükmedebildiği gibi muhtemelen arılara da hükmeder. Şöhreti Anadolu’yu aşan Yeni Ahit’te de adından sıkça bahsedilen “yüce tanrıça” Ephesia Artemisia ise arıların kraliçesi, şehir koruyucusu, kovanın kraliçe-arısıdır.

Ephesos Artemision rahibeleri, arı-hanımlar veya melissonomos, mellierai olarak tabir edilir; Apollon’un Pythia kahinleri ve Tanrıça Demeter’in rahibeleri de ‘melissai’ olarak çağrılır. Demeter’in kızı Persephone için ‘ballı’ yahut ‘ballanmış’ anlamına gelen Melitodes lâkabı kullanılır.

Balı keşfeden nymphenin adı Melissa’dır, bebek Zeus’u o beslemiştir. Tanrı Zeus, Girit’in İda Dağı’ndaki Dicte Mağarası’nda melissai olarak adlandırılan nymphelerce veya Girit Kralı Melisseus’un güzeller güzeli kızı Melissa tarafından bal ve süt (keçi sütü) ile büyütülmüştür.

Keza bebek Dionysos da Zeus gibi bir mağarada nympheler ve onların arılarıyla büyütülmüş, bu arıları meşe ağacından kovana taşıyan Aristaeus (Aristeo) sayesinde balla beslenerek hayatta kalmıştır.

Balı arılar üretmez, sadece aracılık ederler: Çünkü bal ‘havadan düşer’. Antik dünyada bilim ve mitoloji arasında bu hususta görünen ciddi bir anlaşmazlık yok gibidir, genel inanç balın gökyüzünden yeryüzüne damladığı yönündedir.

***

Mısır’da tapınakların kovanları vardır. Söz konusu tapınaklar genellikle tanrıça İsis’e adanmış kutsal mekânlardır. Tıpkı Mısır rahipleri gibi Hıristiyan rahipleri de arıcılıkla uğraşacak, manastırlar bal üretim merkezleri haline gelecektir…

***

Girit’te Minoslular (İÖ. 3000-1450) “Ruhun Kovanı” olarak gördükleri ‘kovan tipi tholos’ mezarlar inşa etmişlerdir; Minos’un oğlu (glikozu çağrıştıran ismi ile) Glaukos balın içine düşüp boğulmuştur…

***

Haçlı Seferlerine dek Akdeniz dünyasının başlıca tatlandırıcısı olan balın saygınlığı yadsınamaz. Onu cömertçe kullananlara saygınlık veren bu kıymetli tat pahalıdır. Hiç kuşkusuz şanslı azınlığın elde edebildiği bu harikulade lezzet, Doğu Roma İmparatorunun Büyük Sarayında, Altın Salon’da yerlere biberiye serpilmiş ziyafetlerde fermente ballı-şarap içilmekte, bal ile hazırlanmış olağanüstü süslemelerle donatılmış altın ve fildişi masalar üzerinde balla pişirilmiş yemekler ikram edilmektedir

***

Bir görgü tanığı bize Konstantinopolis’te Paskalya Pazarı Bayramında İmparator ve alayı Hagia Sophia Büyük Kiliseye giderken -imparatorluğun ihtişamının bir göstergesi olarak- yol üzerindeki çeşmeye ait heykellerinin ağız ve kulaklarından o gün bal akıtıldığını, su yerine çeşmenin deposunun 10.000 çömlek şarap ve 1000 çömlek bal ile doldurulduğunu bildirir…

***

Apismellifera anatoliaca…  Anadolu’nun kendine özgü arısı Apismellifera anatoliaca üretken özelliğiyle Akdeniz dünyasında nâm salmış, İÖ. X.- IX. yüzyıla ait Tel Rehov’da arıcılık merkezine ait kazılarda Anadolu arısının izine rastlanmıştır. Bunun antik dünyanın en ilginç ihraç ürünü olduğunu kabul etmek gerekir. Miletos şehri Ege dünyasında arıcılık ile uğraşan en önemli merkezlerden biri olmuştur. Miletos’un tam karşısında kıyıya oldukça yakın, Miletos’a bağlı Agathonisi Adası’nda (günümüzdeki ismi ile Eşek Adası) arkeolojik veriler ışığında bir arı çiftliği kurulduğu, İÖ. geç III. yüzyıl ile İS. 1. yüzyıl arasına tarihlenen 5 tip yatay pişmiş toprak kovan üretimi yapıldığı anlaşılmıştır. Lakin daha sonraki yüzyıllara ait kanıtlar yetersiz kalmıştır

***

Çıldırtan Bal…  Kuzey Anadolu ‘Pontus’ balı, gerek Roma dönemi öncesi gerek Bizans literatüründe deliliğe yol açtığı söylenen yabani toksik bir bal olarak karşımıza çıkar. Strabon Geographia’sı mitolojik hikâye ve şiirlere konu olan Anadolu Pontus balının bilhassa Pontus’un en doğusunda (günümüzde Doğu Karadeniz Bölgesi) bulunan bir çeşit yabani balın olağandışı etkilerinden bahseder: “bunlar ağaç dallarından elde edilen çıldırtan bal hazırlamışlardır.”

Bu bal, insanları zehirlemiş ve halüsinasyonlar görmelerine sebep olmuştur. Erken Bizans Döneminin Dioskorides yazımında Pontus’tan gelen balın yanıklara çok iyi geldiği ancak oral olarak alınırsa ‘şiddetli terlemeye yol açtığı’ gibi bir takım yan etkiler gösterdiğini yazması, Strabon’un “çıldırtan bal” açıklaması ile uyuşmaktadır

***

Bal sadece ruha değil bedene de şifadır. İyileştirici gücü İÖ. XV. yüzyıldan Bizans Dönemine pek de değişmeden gelen balın medikal uygulamalardaki önemini Bizanslı Paulus Aegineta’ya (İS. 7. yüzyıl) ait tıbbi kayıtlardan okumaktayız. Hamilelik testinden göz rahatsızlıklarına, mide, böbrek, bağırsak enfeksiyonları gibi akla gelen hemen her tür hastalık için hazırlanan reçetelerde az çok adı geçer.

Pythagoras’ın uzun yaşam için önerisi ekmek ve bal ile yapılan bir diyettir. Plinius aynı formüle şarabı da ekler. Vitrivius’un pure excellence dediği bu sıvı, mükemmeldir. İkonografik bağlamda, balın iyileştirici özelliği İsa’nın mucizelerine benzer. İsa da hastaları iyileştirmiş bu iksir gibi şifa dağıtmıştır. İsa’ya atfedilen ışık gibi altın renkli bal da ışık damlası gibidir. Balmumu onun mucizesidir, baldan doğar, ilaç olur şifa verir ya da mum olur karanlıktan kurtarır; inanç sahibi olanların yollarını aydınlatır. Ek olarak ağaçlardan sarkan tatlı meyve salkımları ve üzüm salkımına benzetilen arı-üzümleri balın ikonografisine ökaristik unsurlar katar, bu sayede öteki hayata ait bir lezzettir. O halde ilahidir! Kitab-ı Mukkaddes’e göre bal, güçlüden çıkan bir tatlıdır.

***

Arılar ve bal üzerine çok şey okudum ama bu kadar iyisini okumamıştım.

Bu yazıda kullandığım satırlar Sakin Kitap’tan çıkan Lale Doğer ve Ceylan Borstlap tarafından kaleme alınmış olan “Kutsal Bal İkonografisi ile Bizans Sanatında Arı ve Bal” adlı mükemmel çalışmadan. Bu kitabı tüm gastronomi meraklılarına ısrarla öneriyorum.

Emek verenleri tebrik ediyorum…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Mehmet orhan
 26 Mart 2024 Salı 20:01
Benim için hayal ettiğim özel bilgiler.ellerinize sağlık
 Okuyucu
 26 Mart 2024 Salı 09:56
Nedim bey teşekkür ederiz.Bizde sizin sayenizde bilgilendik Sadece gastronomi değil antik dönemlere ilgi duyanların zevkle okuyacağı bir kitap olmal Hemen alıp okuyacağım..
 Recep Topçu
 24 Mart 2024 Pazar 14:31
antik çağdan günümüze kadar arının ve balın serüvenini çok geniş bir perspektifle sunan değerli üstadımız Nedim beye ve kaynağı Lale ve Ceylan hanımlara çok teşekkür ediyorum ??
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz