MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Ertuğrul Özkök’ün gerçek soyadı ne olacaktı?
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
17 Ekim 2018 Çarşamba

Ertuğrul Özkök’ün gerçek soyadı ne olacaktı?

Matbaa, 15. yüzyılda geliştirilip Avrupa’da yaygın bir şekilde kitap basımında kullanılmaya başladıktan çok kısa bir süre sonra insanlık tarihinin en önemli aletlerinden biri haline geldi. Bu önemli atılımın sonrasındaki 500 yıl boyunca matbaa tekniğinde birçok gelişme olduysa da, temel yöntem değişmedi. Gutenberg sonrası en önemli yenilik Sanayi Devrimi’nin matbaa üzerindeki etkisiyle ortaya çıktı; 1803’te Alman mucit Friedrich Koenig, buhar gücünden ve dişli çark sisteminden yararlanarak matbaayı çok daha verimli bir makine haline getirdi.

Matbaanın Avrupa’dan kısa bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda da yüzünü gösterdiğini biliyoruz. 1490’larda İspanya’dan kaçarak Osmanlı’ya sığınan Museviler, İzmir’de beraberlerinde matbaa aletlerini getirdikleri gibi kendi dillerinde bazı kitapların basımını da gerçekleştirdiler. Sonraki 250 yıl boyunca Musevilere Ermeni ve Rumlar da eklendi ve Osmanlı Devleti’nin İstanbul, İzmir ve Selanik gibi belli başlı şehirlerinde kendi dillerinde kitap basımını gerçekleştirdiler.

Türklerin bu yeni ‘sanayi’ye karşı ilgileri 1720’lerde başladıysa da İbrahim Müteferrika’nın 1727’de ilk matbaayı kurmasından sonraki 150 yıl boyunca bu ilgi yaygınlık kazanamadı. Türklerin bu ‘sanayi’ye hakkıyla el attıklarını görebilmek için 19. yüzyılın ikinci yarısını beklememiz gerekecektir.

****

Matbaa konusundaki bu tarihsel girişi yapmanın nedeni İstanbul’da konuşmacıları arasında davetli olarak bulunduğum BASEV kongresi… Ana tema da “Sahibinden Değişim Hikayeleri”…

BASEV genel olarak matbaacılık sektörünün sorunlarını tespit ederek, yasal, ahlaki, sosyal, ekonomik çözümleri için çaba sarf etmek amacıyla kurulmuş. Matbaacılık sektörünün her kesiminde çalıştıran ve çalışanların sosyal, ekonomik, kültürel, hukuki bilgi ve dayanışmalarını sağlamak ve sektörün gerektirdiği her türlü eğitimi, her seviyede ve türde vermek ve verilmesini sağlamak da hedefler arasında… Vakfın Yönetim Kurulu Üyesi Alpaslan Baloğlu böyle bir kongreye davet edince, ömrünün uzun bir bölümünü matbaa mürekkebi kokusuyla geçirmiş olan bir insan olarak koşup geldim.

İstanbul Dış Ticaret Kompleksi’nde iki gün sürecek toplantının açılışını BASEV Yönetim Kurulu Başkanı Sadettin Kaşıkırık yaptı. Başkan çok haklı talepleri dile getirdi. En önemli talep de kağıttaki KDV’nin yüzde 18’den yüzde 1’e indirilmesiydi.

****

Kongrenin ilk konuk konuşmacısı Gazeteci Ertuğrul Özkök idi. Ertuğrul Bey’in konuşması son derece duygusaldı. Babasının mezar taşında sadece Matbaacı Şükrü Özkök yazdığını anlatan Özkök, İzmir’deki çocukluğunun her gününe damgasını vuran matbaacılık anılarını anlattı.

Özkök'ün babası Şükrü Özkök, Bulgaristan’ın Kırcali vilayetinde 1917 yılında doğmuş. Bulgarların o dönemde Türklere uyguladığı “en büyük erkek çocuğu aşırı baskı ve gidişe izin vermeme” asimilasyonundan kurtulmak için eniştesinin soyadını alarak Türkiye’ye gelmiş. Ailenin gerçek soyadı Rodop… Babası böyle bir tercihte bulunmasaymış Ertuğrul Bey’in soyadı da Rodop olacakmış… Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda Şükrü Özkök, İzmir`in en eski matbaacılarından biri olarak tanınıyordu. Matbaa işinde 60 yıl çalışan, sahibi olduğu Hisarönü Küçük Demir Hanı’ndaki İnan Matbaası`nı ise ölümünden kısa bir süre önce kapatmıştı. Gerçekten de zaman zaman ürpererek ve eski İzmir günlerinin havasıyla dinledik Özkök’ü…

Babası ile ilgili anılarını anlatırken duygusal anlar yaşayan Özkök’ün sözünü ettiği bir başka kişi ise Cumhuriyet Gazetesi’nin 1933’teki modern makinelerini kuran Willi Blümel’di…Daha önce değerli dostum Gökhan Akçura’dan hikayesini dinlediğim Blümel meğerse Şükrü Bey’in de İzmir’e gelen ilk Heidelberg matbaasını monte eden daha sonra da beraber sık sık rakı içtiği kişiymiş…

Kendisine “Levanten İzmir” alışkanlığı ile “Herr” değil, “Mösyö Blümel” dediklerini anlatan Özkök, “İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Türkiye kağıt üzerinde Almanya’ya savaş açınca, 1944 yılı Ağustos ayında Blümel de diğer Almanlarla birlikte Çorum’a gönderildi” dedi.

Blümel mesleğindeki ünü kendisinden önce oraya ulaştığından hemen Çorum Vilayet Matbaası’nda çalıştırılmaya başlanmış. Bir yıl aşkın süre boyunca Çorum’da kalan Blümel arkasında yetişkin matbaacılar bırakarak İstanbul’a dönmüş…

Benim anladığım kadarı ile rahmetli Şükrü Bey İzmir Fuarı’na gelen baskı aygıtlarından birini beğenmişti. Blümel’in şirketi ana ilkelerini şöyle açıklamıştı: “Makinaları sandık içersinde değil, monte edilmiş vaziyette müşterilere teslim etmek, alıcıya ve personeline Heilderberg makinalarının nasıl kullanılacağını öğretmek ve onlara lüzumunda yardım etmek.”

Hemen not edelim 1967 yılında 500. Heilderberg Türk Tarih Kurumu Basımevi’ne,  1970’de 750. Heilderberg İzmir’de Ticaret Matbaacılık’a monte edilmiş…

1966-1967 yılları arasında Willi Blümel yazıhanesini Karaköy’den bugünkü yerine çok sevdiği arkadaşı Prof. Emin Barın’ın Boyacı Ahmet sokaktaki yerine nakletmiş. Oğlu Tevfik Barın’a yarın bu yazıyı göstereceğim. Bakalım şaşıracak mı?

Bugün iki önemli matbaacıyı andık. BASEV Kongresi çok enteresan konuşmalarla devam ediyor… Notlarımı paylaşmaya devam edeceğim.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz