MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
İzmir’deki Venedik Kilisesini Basan Yeniçeriler!
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
14 Ağustos 2018 Salı

İzmir’deki Venedik Kilisesini Basan Yeniçeriler!

İzmirli tarihçi dostumuz Dr. Fikret Yılmaz, İzmir Kent Arşivi ve Müzesi Yöneticisi iken, “Yeniçeriler Venedik Kilisesi’ni neden bastı?” başlıklı çok enteresan bir yazı kaleme almıştı, o sırada benim yönetimimde yayımlanan bir gazetenin Ege ekinde…

Nedense o yazı geliverdi aklıma…

****
1623 yılı Şubat sonları! İzmir limanına çok yakın bir noktada bulunan Venedik kilisesinin önünde bir tartışma cereyan ediyor. Üstelik giderek şiddetleniyor… Venedik kilisesinin yer aldığı çevre, 1261 yılından beri ayrıcalıklı bir ticari yerleşme olarak, İzmir’in ünlü Frenk mahallesi olacağı tarihsel yolculuğun hızlandığı bir evreyi yaşıyor. Çünkü bu yıllardan başlayarak İzmir’in dış ticaretinde sadece Venedik tacirleri değil, İngiliz, Fransız ve Hollanda tüccarları da boy göstermeye başlayacak; Frenk mahallesi aynı ismi taşıyan cadde boyunca yükselecekti.

Venedik kilisesi önündeki tartışma, yaklaşık iki yüzyıldır Osmanlıların elinde bulunan İzmir’de daha önce yaşanmamış bir nedene dayanıyordu. Gümrük görevlileri ellerinde yakalama emri bulunduğunu iddia ettikleri iki Venedik tüccarının, kilisede saklandığını ileri sürerek ibadethaneyi basmışlardı. Yeniçeriler, gümrük görevlileri, Venedik konsolosunun adamları ve rahipler arasındaki çekişme, onları izleyen seyirci kitlesinin ortasında gün boyunca sürdü. Akşam üzeri İzmir kadısı olaya el koydu.

TİCARET VE HUKUK
Gümrükçüler ve yeniçeriler iki Venedik tüccarının satın aldığı malları gemiye yüklerken eksik
beyanda bulunduğunu ve dolayısıyla daha az gümrük vergisi ödediklerini iddia ediyorlardı.
Buraya kadar fevkalade bir durum söz konusu değildir. Çünkü benzeri tartışmalar çok yaşanmaktadır İzmir limanında… Ancak gümrük vergisi tahsili için kilisenin aranmak istenmesi, günümüze ulaşabilen kayıtlara göre ilk kez olmaktadır.

Doğal olarak Venedik konsolosu hayret dolu cümlelerle şaşkınlık ve tepkisini dile getirmektedir. İzmir kadısı tarafları dinledikten sonra, Osmanlı Devleti ile Venedik Cumhuriyeti arasındaki ticareti düzenleyen kurallara ve geleneğe göre kilisenin aranamayacağına karar verdi.

Üstelik bu durumun iki devlet arasında geçerli olan “ahit-name”ye uygun olmadığını da belirtmekten geri durmadı. Kararda belirtilen “Ahit-name’ye uygun olmama” tespiti son derece önemlidir. Çünkü bu tespit, uluslararası ticaret anlaşmasının ve tüccar haklarının, örtülü hatta ölçülü bir ifadeyle ihlal edildiğini dile getirmektedir. İzmir gibi önemli bir liman kentte böyle bir ihlal son derece sakıncalıdır.

Tahmin edileceği üzere, ticaret ve sermaye hareketleri güvenli bir ortamda sürdürülebilir bir karakter taşır. Tersine bir durumdaysa sermaye kaçışı ve ticaret hadlerinde kayıplar ortaya
çıkar ki, İzmir’in buna tahammülü yoktur. Bu nedenle kentin yönetiminde bilgili ve kararlarında isabetli kadılar olmasına özen göstermiştir Osmanlı Devleti!

KARAR YETERLİLİĞİ YOKSA NE YAPILIR?
Ancak Venedik konsolosu, İzmir mahkemesinin verdiği karardan memnun değildir. Şaşırtıcı
olmakla birlikte, karar yeterliliği olmadığını düşünmektedir. Bu durumda başvurulacak merci
ise bellidir: İstanbul, diğer adıyla Darü’s-Saltanat-ı Seniyye!!! Kısaca Osmanlı başkenti…

Venedik konsolosu böyle bir olayla bir daha karşılaşmamak için, konunun divan-ı hümayunda yani Osmanlı Devleti’nin en yüksek yönetsel ve hukuksal kurumunda görüşülmesini istemektedir. Bir bakıma uluslararası bir skandal söz konusudur. İzmir konsolosu İstanbul’daki Venedik elçisi aracılığıyla şikayetini Osmanlı divanına taşır. Divandaki görüşmelerin nihayetinde de, beklediği sonucu elde eder. İzmir mahkemesinin kararını genel uygulamaya dönüştüren bir fermandır artık sahip olduğu dayanak…

PADİŞAH FERMANI
Olayın geçtiği 1623 yılı Şubat ayının onuncu gününden tam yirmi yedi gün sonrasına tarihli
ferman, ticari haklar tanınan bir ülkenin uyruğunun ayinlerini yaptığı ibadet-hanelerine baskın
yapmanın kabul edilemez olduğunu belirtiyor. Üstelik ticaret anlaşması bağlamında verilmiş
haklara dayanılarak yapılmış bir ibadet-hane ise, ellerinde emir dahi olsa hiçbir Osmanlı
görevlisinin herhangi bir gerekçeyle tecavüzde bulunamayacağı açıkça dile getiriliyor. Evet,
Osmanlı yönetimi anlatılan türden müdahaleleri tecavüz olarak kabul ediyordu… İnsan elinde
olmadan düşünüyor; ya gerçekten suçlular kiliseye sığınırlarsa?

Eğer böyle bir şüphe oluşursa, kilisenin gözetim altında tutulması isteniyordu Venedik
konsolosuna verilen fermanda.

Osmanlı Devleti’nin anlatılan olay örneğindeki özen ve dikkatinin altında yatan gerekçe,
uluslararası ticaret anlaşmasının maddelerine aykırı davranarak, ticari partner olarak
güvenilirliğini sarsmak istememesiydi.

Kendi görevlilerinden kaynaklanabilecek sorunlarda, devlet politikasının anlaşmalara uygun
olacağı mesajını iletme kaygısı taşıdığı da açıktı. Hemen belirtmek gerekir ki, bu yaklaşım
başta İzmir olmak üzere liman kentler söz konusu olduğunda, daha kolay izlenebiliyordu. Bu nedenle olsa gerek, pek çok yabancı tüccar, anlaşmazlığa düşmesi halinde Osmanlı mahkemelerine başvurmaktan çekinmiyorlardı.

Kabaca 18. yüzyıl ortalarına kadar gözlenebilen bu güven, hukuksal süreçlerdeki çatlamalara
bağlı olarak, yavaş-yavaş ortadan kalktı. 19. yüzyıldaki ticaret anlaşmalarında konsolosluk
mahkemelerinin adeta bir tahkim niteliği kazanmasında, bu güven bunalımının etkisi büyük
olmuştur. (Dr. Fikret Yılmaz)

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Selda Güleç
 15 Ağustos 2018 Çarşamba 15:15
Kaleminize sağlık..
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz