MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yeniden düşünmek…
Tayfun MARO
YAZARLAR
24 Nisan 2017 Pazartesi

Yeniden düşünmek…

Referandum sürecinde ve sonrasında enikonu derinleşen ayrışma sonucu, kalın çizgiyle birbirinden ayrılan “evet” ve “hayır” cenahlarında durum şimdilik sakin;
Erdoğan’ın peşine takılan %51’lik “evet” cephesinin, doğru veya yanlış, somut hedefleri var. İslam/Türk ittifakı, nasıl ve neden siyaset yapacağını biliyor.
“Hayır” cephesine gelince, siyaseti bundan böyle nasıl yapmak gerektiğine dair henüz bir mutabakat sağlanmış değil. 
Önümüzdeki günlerde, “hayır” cephesi, %49’un konsolidasyonu, asgari müşterekler ve birlikte siyaset yapma olanakları üstüne kafa yormak zorunda; eğer ki, otoriter bir anlayışa ülkeyi teslim etmek istemiyorsa…

Benim aklımdan ve gönlümden geçen; “Hayır” cephesinin “ortak program, ortak aday” fikri etrafında bir araya gelmesidir. Dayanışma ve uzlaşma kültürünü ihya etmek lazım. Referandumda “hayır” diyen %49’un konsolidasyonu ve yeni bir siyaset dili oluşturmak için buna ihtiyaç var.
Bu ülkede barış içinde bir arada yaşamanın, “hayır” diyenlerin oluşturacağı ortak akılla mümkün olacağını görmek lazım. Toplumun %51’inin cazibesine kapıldığı İslam/Türk sentezine dayalı ideoloji, tahakküm ve baskı rejiminden fazlasını vaat etmiyor.

Her şeyi yeniden düşünmek artık bir zaruret ve bunu yapmak için önümüzde çok fazla zaman yok.
Türk olmak, Kürt olmak, Müslüman olmak; Üç kimlik, bir mesele; Her üç kimlik de sorunlu hale geldi, kamusal alanın yeniden düzenlemesini gerektirecek ölçüde toplumsal mutabakat bozuldu.
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, bu üç kimliğin ve diğer etnisite ve din grupları olarak azınlıkların bir araya gelmesini mümkün kılmıştı. Ancak, geçen yüzyılın başında ortaya çıkan mutabakat, bu yüzyılın başında bozuldu. Ve “Nerede kalmıştık!” deyip, kaldığımız yerden devam etmek artık pek mümkün değil. Yıkıp yeniden yapmak değilse de, insan hakları ve kimlik sorunu, yerelleşme, temsil, çoğulculuk ve katılımcılık ilkeleri üstüne yeniden düşünmek gerekiyor.

Türkiye’nin yüzünü Batı’dan Doğu’ya çevirmesi, İslamcıların öne sürdüğü gibi, ülkenin bekası için bir zaruret mi? Dahası, milli irade böyle gerçekleşir mi? Yoksa milli irade ile kast edilen salt %51 mi?
Öncelikle, tarihsel olarak, Türklerin yüzü her zaman Batı’ya dönük oldu. Şimdi neden Doğu’ya dönecek, orası pek anlaşılmıyor. “Batı çöküyor; gelecek, yükselen Doğu’da!” cümlesinde ifadesini bulan gerekçe inandırıcı olamıyor. Doğu dedikleri, Şanghay İşbirliği Örgütü değil, İslam âlemidir. Türkiye, bu âlemde kendine yer açmaya çalışıyor. İktidar zümresi, %49/%51 dengesine rağmen, elindeki bütün gücü ve imkânları kullanarak, bu yeri açmak niyetinde...
Gidişat çok sıkıntılı; sonu hüsran olacak. Ne var ki, her şey, kısa vadede olup bitmeyecek. O hüsran hemen yaşanmayacak; daha başımıza gelecekler var…

Şimdiki halde, referandum sürecine ve sonuçlarına bakarak şunu söylemek mümkün; Türkiye’nin yarısı Doğu’ya, yarısı Batı’ya bakıyor. Ülkenin %51’i Doğu otoriterliğine yatkınlık... Diğer yarısı ise, demokrasiyle yönetilmeyi ve parlamenter sistemi tercih ediyor. 
Bu ahvalde, meselemiz, ayrışan iki cepheyi birbirine yaklaştıracak düşünce biçimini oluşturmak ve diyalog kapılarını açmak olmalı. Bunun için, her şeyi yeniden düşünmeye ve söylemeye ihtiyaç var.
Sorumluluk, “hayır” diyen %49’un üstünde; uzlaşma ve diyalog kapılarını bu cenah açacak. Diğer cenahta böyle bir bilinç yok. Onlara kalırsa; ayrışma derinleşir, herkes yoluna gider. 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz