MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Sevme Sanatı
Filiz SEZER
YAZARLAR
6 Ocak 2023 Cuma

Sevme Sanatı

Karşı cinsi etkilemenin 10 altın kuralı, ilişkilerinizin uzun ömürlü olması için 6 temel gereklilik gibi tıklanma sayısını arttırmaya yönelik içeriklerin modası hiç geçmiyor. Hayatın ve dahi flörtleşmeninsosyal medya üzerinden yaşandığı ya da hiç değilse dış dünyaya bu ortamlardan sunulduğubir dünyada kişinin ya da ilişkinin “görseller yoluyla inşa edilen imajının” oldukça kritik bir önemde olmasına şaşırmamak gerekir.

Aslında bir imgeye/surete âşık olmak çok yeni bir durum değil. Metin Erksan’ın 1965 yılı İstanbul’unun şiirsel görüntüleriyle bezeli Sevmek Zamanı filminde de bir resme tutkuyla âşık olan genç bir adamla karşılaşırız. Çalıştığı evin duvarındaki bir resme âşık olan Halil ile resmin sahibi Meral’in hikayesinin anlatıldığı film bir sinema seyircisine farklı açılardan okunabilecek nefis materyaller sunar. Halil’in Meral ile tanıştıktan sonra bile aşkını resme yöneltmesi ve çaresizce kendi resminin yerini almaya çalışan Meral’i inatla reddetmesi şimdiki zamanın eğilimlerine çok denk düşmüyor olabilir. Ancak Halil’in idealize ettiği aşkını dış dünyadan koruması ve böyle bir ilişkinin kendisine zarar vereceğinden korkması seyir boyunca bizi kızdırsa da filmin sonunda haklıymış dedirtir.

Sevgide eylemsizliğin simgesi gibi görünen Halil’in aksine ünlü psikanalist, sosyolog ve düşünür Erich From sevmeyi bir eylem olarak görür. Fromm, Sevme Sanatı isimli kitabında sevmeyi tıpkı yaşam gibi bir sanata benzetir; öyleyse birisini gerçekten sevebilmek için hem bilgi hem de çaba gereksinimi vardır. Diğer yandan sevme yetisiyle bir kişiye beslenen sevgiyle bir nesneye yönlendirilen sevme ihtiyacı arasında da oldukça önemli farklar vardır.

Hırs, haset gibi farklı duyguların etkisiyle yaptığımız faaliyetlerimizde edilgen olduğumuzu söyler Fromm. Spinoza bunları “tutku” olarak isimlendirir. Oysa sevgi özgür irademizle harekete geçmemizi gerektiren etkin bir eylemdir. Kaderin bir cilvesiyle karşımıza çıkıveren bir hoşluk, coşkun duygularımızı kaptırmaya niyet ettiğimiz bir nesne değildir.

Yine de tüm sorumluluğu bireyin üzerine yıkmaz Fromm, içinde bulunduğumuz toplumların eğilimlerinin etkisini göz ardı etmez. Olgun sevgi bir üretici kişilik gerektiriyorsa birey için sevebilme yetisinin de o uygarlığın ortalama insan üzerindeki etkisine bağlı olduğunu iddia eder. Oysa her kanaldan üzerimize boca edilen toplumsal yönlendirmeler insanları sevgiye, sahici ilişkilere değil mutluluğa özendiriyor. Sürekli bir sevinç, neşe durumu gibi yansıtılan bu mutluluk için gerekli olanlar ise tüketim ve eğlence gibi görünüyor.

Öte yandan yaşadığımız hayat ciddi bir çaba gerektiren sevgi için yeteri kadar enerji bırakıyor mu bilemiyorum. Hayatın her gün daha da artan zorlukları dışında katı kurallarla belirlenmiş çalışma hayatı, toplum baskıları da insan yaşamını zorlaştıran unsurlar.

Bunlar düşünüldüğünde kişilerin maksimum verim alacağını düşündüğü ambalajlara yönelmesi kabul edilebilir olmasa da anlaşılır geliyor. En iyi sonuçlara ulaşabilmek için de kendi imajına yöneliyor. Bu da elbette sevgiyi inşa etme faaliyetinden çıkıp kendi imajıyla dış dünyayı baştan çıkarma haline dönüyor.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz