MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Atatürk ve Atatürkçüler…
Tayfun MARO
YAZARLAR
17 Temmuz 2014 Perşembe

Atatürk ve Atatürkçüler…

Bu ülkede, Atatürk ilkelerini önüne gelene sopa gibi sallayan, Atatürk’ü tehdit aracı gibi kullanan, O’nu kült kişiliğe dönüştüren bir kitle var…
Öyle bir kitle ki Atatürk’e iman etmiş, biat etmiş, adeta tapınıyor ve kendisi gibi düşünmeyen herkesin vatan haini olduğuna inanıyor.
İşte benim buna itirazım var: Atatürk put değildir. Atatürk ilkeleri tabu değildir. Cumhuriyet yurttaşları da putperest değildir.
 
Nutuk’tan kutsal kitap, Atatürk’ün her söylediğinden hadis, Atatürk ilkelerinden vahiy çıkaranlar, Atatürk’ün yapmadığını yapmak gayreti içindeler; otuzlu, kırklı yıllara özgü otoriter rejimlere, diktatörlüklere öykünüyorlar. Oysa Atatürk bundan özenle kaçınmıştı.
“Diktatörlük” diyorum; çünkü Cumhuriyet devrimine ve Cumhuriyet Aydınlanmasına aykırı olarak Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i bir statükoya dönüştürdüğünüz zaman rasyonel düşünemezsiniz, çağın bilgisini ıskalarsınız, demokratik yönetim biçimine yabancılaşırsınız. Geriye, bir diktatörlük ihtimali kalır. Atatürk de salt fotoğraflarda, rozetlerde ve anıtlarda kalır.
 
Bu ülkede, Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü eleştiren milyonlarca insan varsa ve bu insanlar AKP ve BDP saflarında bir araya gelmişlerse, bunun bir nedeni de, Jakoben azınlık tarafından Atatürkçülük adına dayatılan örtülü faşizmdir.
Gerçekte halk Atatürk ile sorunlu değildir; Cumhuriyet’i arka bahçesi zannedenlerle sorunludur.
Atatürk düşüncesini vesayete dayalı bir yönetim biçiminin dayanağı yapan anlayıştan ilham alan Recep Tayyip Erdoğan, ülkeyi otoriter bir rejime taşımaya cesaret edebiliyorsa, bu durum hepimizi düşündürmeli.
 
Bir kere daha hatırlayalım; Yeryüzünde emperyal dönem son bulurken Osmanlı İmparatorluğu da tarih sahnesinden çekildi; Cumhuriyet, İmparatorluk bakiyesinden oluşturuldu.
Atatürk’ün dehası, İmparatorluğun çöküş sürecini ve dünyada ulus devletlerin ortaya çıkış sürecini doğru okuması ve gereğini yapması sonucu dünyanın tanık olduğu başarı hikâyesinde yatmaktadır.
Bu hikâye, bizim hikâyemizdir; yani bu topraklarda yaşayan herkesin hikâyesi. Kendilerini “Atatürkçü” olarak tanımlayanların özel tarihi değildir.
 
Cumhuriyet devrimi, Aydınlanma düşüncesinden ve Moderniteden bağımsız düşünülemez. Bu kavramlar aynı zamanda yeni Cumhuriyet’in kapitalist sisteme eklemlenmesini sağlayan düşünce yapısını ifade eder.
Kurtuluş Savaşının antiemperyalist karakterinin yanı başına bu gerçeği de koymazsanız, ülkede olan biteni kavrayamazsınız.
Kurtuluş Savaşının son bulmasından sonra, sermaye birikimi olmadığından, devlet eliyle sanayi yatırımları gerçekleştirildi, Batı normlarına göre kamusal alan yeniden düzenlendi, devrimler yapıldı, İzmir İktisat Kongresi yapıldı; böylece kapitalizmin yapısal dönüşümlerini hazırlayan büyük atılımlarla Türkiye uluslararası sistemde yerini aldı.
Ancak bu yer, kapitalizmin metropolünde değil de periferide olduğu için, Türkiye’nin dünya ticaretindeki ve sanayi üretimindeki payı düşüktür.
 
Hal böyle iken, yani doksan yıldır Türkiye’de o bildiğiniz kapitalist üretim biçimi ve üretim ilişkileri hüküm sürerken, Atatürk’ün yaptıklarına başka anlamlar yüklemek inandırıcı olmuyor.
 
Bugün asıl konuşulması gereken, kamusal alanda olan bitendir. Cumhuriyet’in getirdiklerine Kürtlerin ve İslamcıların itirazı var. Bu itirazı nasıl konuşacağız, sorunları nasıl ele alacağız, bunları konuşmak gerekiyor.
Kamusal alanda çöken toplumsal mutabakat, Kemalist dayatmalarla statükoyu sürdürerek sağlanacak gibi değil. Ha keza İslamcıların ve Kürtlerin dayatmalarıyla da çözüm gelmeyecek. Din ve etnisite gruplarının, insan hakları ve özgürlüklere dair getirdiği normlar kapsayıcı olmadıklarından, sadece toplumun bir kısmı için geçerli olabilmektedir.
 
Bugünün koşullarında, Cumhuriyet’in getirdikleri üzerinden konuşmak ve seküler toplumu yeniden inşa etmek için bir araya gelmek, ‘en makul olan’ gibi görünüyor. Laisite ve sekülaritenin, demokrasilerin olmazsa olmazı olduğu gerçeğiyle artık herkesin yüzleşmesi gerekiyor.
Bütün din gruplarının ve etnisite gruplarının barış içinde bir arada yaşaması, ancak standardı yüksek bir demokratik yönetim biçimi ve insan haklarına dayalı devlet ile mümkün. Böyle bir devleti konuşmak için de yeni kavramlar geliştirmek ve yeni bir dil kurmak zorundayız.
 
Bugün yaşanan sıkıntıların nedeni, Atatürk’ün koyduğu ilkeler olmaktan ziyade, değişimi doğru okuyamayan ve yönetemeyen siyaset ve siyasetçidir.
Atatürk ilkelerini savunmak, O’nun eserine sahip çıkmak, müze bekçiliği yapar gibi olmaz. Dinamik süreçleri sabit fikirlerle yönetemezsiniz.
Ülkede bir değişim yaşanıyor ve bu değişim yatay süreçlerde seyrediyor. Bu süreçleri anlamak ve yönetmek için çağın bilgisine ihtiyaç var.

Atatürk başarmıştı. Biz de başarabiliriz.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz