MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Barışa giden yol…
Tayfun MARO
YAZARLAR
16 Mart 2015 Pazartesi

Barışa giden yol…

Türkiye’nin yeni bir toplumsal mutabakata ihtiyacı var. Ve biliyoruz ki, toplum sözleşmesi, o ülkede yaşayan her kişinin onayladığı varsayılan bir metindir. Bu nedenle, barışa giden yol ve çözüm süreci, salt AKP ile HDP arasında süren bir pazarlığın konusu olduğu sürece, Kürt sorununa, herkesin içine sinen çözüm gelmeyeceği gibi ülkeye de barış ve huzur gelmeyecektir.
Çünkü bu iki siyasal yapıdan AKP, çözüm sürecinin aktörü olmaktan ziyade, ayrışmayı yöneterek iktidarda kalmayı yeğleyen bir anlayışın takipçisidir.
Ayrıca, Kürt sorununda karşı taraf olan ve çözüm önerilerine itiraz eden milli ve/veya ulusalcı cenahtan kimse masada yok.
Bu ahvalde, Kürt sorununun çözümünde yer alması gereken tarafların bir kısmını ve Meclis’i dışarıda bırakan AKP siyasetinden başarı beklemek abesle iştigaldir.
Gerçek şu ki, ülkenin en az yüzde ellisi nezdinde kabul görmeyen ‘çözüm sürecinden’ çözüm çıkmaz. Çıkmayacağı için de, muhtemelen, “biz yaptık oldu”, diyecekler…
Bir oldubittinin ülkeyi sürükleyeceği sonu belirsiz macera, her aklı başında insanın kâbusu olacaktır.
 
Türkiye bu sorunun ya altından kalkacak ya altında kalacak; Kürt sorununun sürüncemede kalması, çözümün zamana bırakılması gibi seçenekler artık ortadan kalkmıştır.
Hal böyle iken, solda dile geldiği üzere, akla ve vicdana seslenen, “ezen ulus-ezilen ulus” denklemine yaslanarak bu soruna reel çözüm üretmek de olanaksızdır.
Olanaksız diyorum, çünkü kazın ayağı öyle değil; Türkleri “ezen ulus” olarak tanımlamanın pratik sonucu, Türkler arasında yayılmaya başlayan “madem olmuyor, ayrılalım” havasının daha hızlı yayılması ve ayrılık fikrinin derinleşmesi olur.
Ha keza, Türkler tarafından ısrarla sürdürülen “Türklüğün kültürel kimlik olarak kapsayıcılığı” tezi de Kürt sorununda çözümün önünü kapatan bir diğer unsurdur.
 
Bugünün dünyasını şekillendiren küresel politikaların ortaya çıkardığı öncüllere bakarak, uluslar dünyasından kentler dünyasına geçiş sürecinin dünya gündemine girdiğini söyleyebiliriz.
Başkentlerde merkezi hükümetlerin sahip olduğu iktidara metropol kentlerin ortak olduğunu göreceğimiz günler uzak değil.
Merkezi yönetimlerin iktidarı kentlerle paylaşması elbet de çok sancılı bir geçiş dönemini gerektiriyor; Ne ki bu değişime direnmek yıkımdan başka bir şey getirmeyecektir. Gelecek yereldir.
Tam da bu gelişmelerin ışığında Kürt sorununu ele almak, sorunun bütün taraflarına yeni bir toplumsal mutabakatın kapılarını açmak için iyi bir imkân olabilir.
Bunu ifade etmek kimi çevrelerde yadırgatıcı etki yapıyor olsa da, barışa giden yolun yerel çözümlerden geçtiği bir gerçektir.
 
“HDP’yi desteklemek, bölünmeyi desteklemektir.” Bu argümanı seçim süresince çok sık duyacağız. Kürt siyasal hareketinin bölücü olduğuna dair Türk toplumunda oluşan yargı, HDP’nin de yakasını bırakmayacak. Her ne kadar bölünmeye dair talepleri yoksa da…
Gelin görün ki, bölünmeyi istememekle birlikte, Kürtlerin taleplerini dile getirirken kullandıkları üslup zaman zaman amacını aşıyor. Kaldı ki, diliyle, kültürüyle, toprağıyla ortaya çıkan Kürt ulusu bölünmeyi kendiliğinden sağlama potansiyeline sahiptir.
Diğer cenahta, ulusalcılar ve milliyetçiler üniter devleti savunurken, Türk kimliğinin etnisiteye dayanmadığını, kültürel bir kimlik olduğunu ve Kürtlerin Türk kimliğini almasının etnisite açısından sorun teşkil etmediğini söyledikleri ve “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşına ‘Türk’ denir” tezini savundukları sürece, toplumsal uzlaşma zemininin oluşması ötelenecektir.
 
Sonuç olarak, herkes ne söylediğine çok dikkat etmek zorunda, eğer ki barış içinde bir arada yaşamak istiyorsak. Çözüm, haklılıklar üstüne değil de, müşterekler üstüne kurulacak diyaloga bağlıdır.
Öyle görünüyor ki, bölünme olacaksa, Türk veya Kürt, bölünmeyi istemeyenlerin gösterdikleri milliyetçi duruş ve milliyetçi hassasiyetler sonucu olacak... “Bölünmeyelim” diye diye bölüneceğiz.
 
Bu topraklarda bir arada yaşamanın koşullarını milliyetçi hassasiyetlerde aramak boş bir çabadır. Herkesin karnı tok sırtı pek, insan haklarının ve özgürlüklerin güvence altında olduğu Türkiye’nin inşası için bir araya gelmek, milli meselelerin aşılmasını sağlayacak ve barışın yolunu açacak yoldur. Yerel bağlamda doğrudan demokrasi ve kentsel özerklik, bütünlüklü ve tutarlı bakış açısının kaynağıdır.
Gelecek yereldir; Bunu anlamak lazım.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Lombak
 17 Mart 2015 Salı 22:22
Bir diğer konu da şu meşhur anadilde eğitim. Örnek veriyorum. Daha geçen hafta Hollanda'da Türklerin anadilde eğitim talebi mahkemece reddedildi. Var mıymış anadilde eğitim? Batıda eğitim resmi dilde olur. Sen Hollanda da yaşıyorsan, biraz entegre olacaksın. Bir de vatandaşıysan önce Hollandalı sonra Türksün. Resmi dili öğreneceksin, anadilini de istersen geliştirirsin. Bir engel yok. Aynı şey Türkiye için de geçerli. Önce Türk vatandaşısın, resmi dilin Türkçe. Anadilini de istersen geliştirirsin. Bir engel yok. Türkiye'ye dayatılan anadilde eğitim talebi tamamen Batılıların bizim gibi üçüncü Dünya ülkelerinde iç karışıklık yaratmak için dayattıkları bir şey. Kendileri uygulamazlar, bize uygulatmaya çalışırlar. Batının iki yüzlülüğü. Size de tanıdık geliyordur değil mi?
 Mister no
 17 Mart 2015 Salı 19:00
Anlamak mistemeyen anlamiyor. Almanyada, Bavyeralilar, Frenkler, Saksonyalilar, 7 degisik toplum yasiyor.Sordugunuz zaman ama " ben Almanim " diyor. Ulus Devlet iste budur. Bize gelince neden sakincali oluyor ? Neden Kürdü, Lazi, Cerkezi "ben Türküm " demesin ? Ben Kürdüm, Cerkezim, Lazim diye yine övünsün, itirazimiz yok.Ama üst kimlik Almanyada oldugu gibi Türk olmalidir. Batinin oyununa gelip böünmek niye ?
 Lombak
 17 Mart 2015 Salı 14:38
Siz ulus devlet kavramını anlamamışsınız. Anayasa'daki Türk Vatandaşlığını, üniter devlet yapısını, resmi dili tanımazsanız, bu rejim değişikliğine götürür. Batıda demokratik rejimler kurulalı hiçbirinde kuruluş felsefesinden sapma olmamıştır. Türkiye Ortadoğu ülkeleri gibi bir yama devlet değil. Hep birlikte bedelini ödedik ve kurduk. Yazınız sadece bir dayatmadan ibaret. İstekler sonsuzdur. Ama devletin kuruluş felsefesini değiştirmeyi teklif ediyorsanız, ben de dünya tarihi ayaklanma ve ihtilallerle doludur derim. Yani bu düzen tanımazlığın bedelini her kesim öder. Değişmez demiyorum. Bedeli ödenir. Sonrasında ya değişir ya da değişmez. Ama başaramayacaksınız. Türk Halkı tüm etnik ve dini unsurlarla bütünlük halinde mutlaka başaracaktır. PKK yaması tutmayacaktır.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz