MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Bir dünya problemi olarak kent yoksulları
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir dünya problemi olarak kent yoksulları

Binyılın eşiğinde, sınıf mücadeleleri, yoksulluk ve tüketim toplumu üstünde -yeniden düşünmek- bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı.
Bu ihtiyaçtan hareket ederek, “Küresel dünya düzeninde metropolleşme ve kent yoksulları” bağlamında kent yoksulluğunu ele alan kavramsal bir çalışma başlatmak üzere Tunç Soyer’in öncülüğünde yola çıktık. Uluslararası bir sempozyum hazırlıyoruz.
 
Neden Kent Yoksulları?
Çünkü sosyal tabakalar sisteminin tarihsel kategorilerinden hareketle, kent yoksullarının sosyolojik durumunun yeni bir tabakalaşmaya yol açıp açmadığının açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç var.
 
Ortaçağın serflerinden ilk kasabaların beratlı kentlileri doğdu. Bu kentlilerden de burjuvazinin ilk unsurları gelişti.
Bundan 500 yıl önce, o uzun yüzyılda ortaya çıkan kapitalizmin uzun yürüyüşünün sonunda, bugün insanlığın karşı karşıya kaldığı mesele; “Olmak ya da olmamak”tır.
Yoksulluk ve yoksunluk; Bir dünya sistemi olan kapitalizm insanlığı bu iki kavramın hariminde yoğuruyor. İnsan ya yoksulluğuyla baş edemediği için sisteme boyun eğiyor, ya da sistemden beslenirken hayatı çoraklaşıyor, yoksunlaşıyor.
 
Sistemden beslenenlerin satıhlaştığı ve yoksunlaştığı, beslenemeyenlerin ise yoksullaştığı dünyamızda; yoksullar, köylerinden göçtükleri kentlerde yeni bir toplumsal güce dönüşüyor.
Bu insanlar, işçi depoları köylerden kentlere gelen işçiler değil, sistem açısından ihtiyaç fazlası insan… Ve bu insanlar iktidarları belirleyecek oy potansiyeline sahip.
O bildiğimiz dünya değişiyor.
 
Dünya nüfusunun dörtte üçünün yoksullaştığı koşullarda, BM yoksulluğu bir dünya problemi olarak ele almaya başladı. Ne ki çözüm gelmiyor. Neo liberal politikaların öngördüğü hibe ekonomisi ve sadaka kültürü, yoksulluğun önünü almak bir tarafa, daha da artmasına yol açtı.
Sistem, baş edemediği yoksulluğu, sürdürülebilir yoksulluk olarak tanımlamaktan çekinmiyor; kentsel dönüşüm adı altında yoksulları yerinden yurdundan ediyor ve mahallelerini yok ediyor; onları, kent dışında beton kulelerden gettolarda yaşamaya zorluyor.
Yoksulluk sorununa koşut olarak, Kapitalist sistemin aşındırdığı değerlerin yol açtığı vicdan yitimi, günümüz dünyasının başat sorunudur. Vicdani bir hesaplaşmaya girecek insan pek kalmadı.
 
Kapitalist sistem, küresel dönemde de, emeğiyle geçinen orta ve alt sınıfları artan bir hızla yoksullaştırmayı sürdürüyor. Yeni dünya düzeninin yoksullaştırdığı bu insanlar, “kent yoksulu” olarak anılıyor. Bu yeni sosyal tabakanın üretimden gelen gücü yok. Daha çok işsizlerden ve geçici işlerde çalışanlardan oluşuyor. İşsizler derken, birgün iş bulma ihtimali olan insanlardan söz etmiyorum; bu insanlar her zaman işsiz olacaklarını biliyorlar.
 
Henüz bir sınıf olmamakla birlikte, kent yoksulları, yeni bir toplumsal güç olarak sistemin geleceğinde tarihsel rol oynamaya adaydır.
Sosyal demokrasi fikrinin çıkış noktasındaki tartışmaların merkezinde yer alan işçi sınıfı ve sınıf mücadeleleri ya sönümlenmekte, ya da nitelik değiştirmektedir. İşçi sınıfının kendisi için sınıf olmaktan vazgeçtiği yüzyılımızda, emekçi kitlelerin iktidar olma ihtimali gündemden düşmüştür. Tarihsel olanın geçiciliği işçi sınıfı için de geçerlidir.
Sadece işçi sınıfı değil ama aynı zamanda halk hareketleri de Fransız İhtilali’nden sonra burjuvazi tarafından kabul gören toplumsal ağırlığını giderek kaybetmektedir.
Burjuvazi,”Ne halk ne işçi sınıfı!” diyor.
 
Sosyal demokratlar, 150 yıldan beri, işçi sınıfının burjuvaziyle uzlaşmaya dayalı iktidarını savunuyordu. Fakat günümüz koşullarında ortaya çıkan kent yoksulları ve iktidar talebi olmayan işçi sınıfı gerçeği, sosyal demokratların iktidar sorununu işaret ediyor.
Bu bağlamda, kent yoksulları üstüne doğru tahliller ve yoksullukla mücadele programları geliştirmedikçe, sosyal demokratların iktidar olması neredeyse olanaksız görünüyor.
Kent yoksulluğu üstüne yapılacak bu kavramsal çalışmanın, sosyal demokrat siyasetin ve parti programlarının önemli eksiğini gidereceğini düşünüyorum.
 
Marksistlerin, antikapitalist hareketlerin veya anarşistlerin elbet de bu konuda herkesten fazla söyleyecek sözü vardır.
Fakat sorun devrim bağlamında ele alındığı ölçüde çözüm erteleneceğinden, sosyal demokratların ve sistem içinde iktidar isteyen sosyalistlerin kent yoksullarına dayalı politikalarının iktidarda hayat bulma ihtimali vardır; tabii ki yoksul kitleleri ikna edecek politikalar oluşturulabilirse…
 
Yeni bir sosyal güç, yeni bir sosyal tabaka, belki de yeni bir sosyal sınıf olarak kent yoksullarını sosyolojik bağlamında nasıl ele alacağımıza bir karar vermek gerekiyor. Öyle ki, bu gereklilik, kapitalizmin yoksullar için öngördüğü hiçbir çerçeveye girmemeli. Çünkü o çerçeve içinde kalan hiçbir fikir ve eylem yoksulların lehine sonuç vermemiştir.
 
Sonuç olarak, dünya nüfusunun dörtte üçü yoksul ve yoksulların dünya nimetlerini sistem içinde nasıl paylaşacağı bilinmiyor. Doğal kaynakların adil paylaşımı nasıl olmalı pek bilinmiyor. Ve bir vicdani hesaplaşma yapmadan bu meseleleri ele almak çok anlamlı değil.
Tam da bu nedenle, bu sempozyumda, yeni bir dil kurmak için, yeni şeyler söylemek için, yeni yollar bulmak için, dünyanın dört bir tarafından, sözü olan insanlar bir araya gelecek.
Başaracağımıza inandık ve yola çıktık.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz