MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Kahrolsun toplumsallık!
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Temmuz 2014 Çarşamba

Kahrolsun toplumsallık!

“Nereye dönsem toplum! Kıskıvrak toplumsalım…” Anti otoriter bir metinde böyle yazmıştım.
Topluluklar halinde yaşarken, yönetme ve yönetilme ilişkisinin sistemleşmesiyle toplumsal yaşam zuhur edince, edindiğimiz efendilere itaat etmeyi öğrendik, muktedirler tarafından yönetilmeyi benimsedik, merak saikiyle büyücülerden bilim insanı çıkardık, kısacası uygarlıklaştık.
Kamusal gözaltında günlük hayatımız beyhude bir koşuşmaca… Hepimiz sistemin gönüllü köleleriyiz.
 
Yasalar neye yarar? Adalet dağıtmaya… Olmayan şey nasıl dağıtılır? Dağıtılmaz, dağıtıldığı varsayılır. Yasaların asli işlevi, devleti halktan korumaktır. Devlet aygıtını ele geçiren muktedirler, devleti yasalarla koruma altına almışlardır. Devlet, Efendilerindir…
Devlet ne işe yarar? Efendilerin halkı zapturapt altında tutmasına yarar; Bürokrasisiyle, askeriyle, polisiyle, mahkemeleriyle, okullarıyla, iş yerleriyle, yollarıyla, hapishaneleriyle, telekomünikasyonuyla, internetiyle, televizyonuyla…
Kontrol manyağı yönetenlerin bütün derdi, biz gönüllü kölelerin yaşam boyu her anını bilmektir. Mesela bir insan 80 yıl yaşayacaksa, o seksen yılı nasıl geçireceği belli sayıda seçeneklerle sınırlandırılmıştır; Okula git! Meslek sahibi ol! İşe gir! Evlen! Çocuk sahibi ol! Ev al, araba al, borçlan! Kredi kartı kullan! Her ay, elektrik, su, telefon, internet faturalarını öde! Okul taksidini, kredi taksitlerini, vergileri, sigorta primlerini öde! Isınma giderlerini, apartman aidatını öde! Kalan paranla da beslenebilirsin… Kitap, gazete alabilirsin… Sinemaya, tiyatroya, konsere gidebilirsin…
Böyle bir hayatın önünüze koyduğu fatura, yaşamanın bedelidir. Bu bedel, uyumak dışında, bütün anlarınızı parsellemiştir. Öleceğiniz ana dek hayatınız sistemin işgali altındadır.
 
Modernite, bilinebilirliğin ve kesinliklerin toplumsal yaşamı örgütlemesidir. Mekânlara kapatılmış hayatlardır. Bilmenin, merakın paranoyaya dönüşmesine modernitede tanık olduk.
Şimdi postmodern zamanlardayız, müphem olanın hayatımıza ağır aksak girişine tanık oluyoruz. Bununla birlikte, bilinebilirliğin yadsındığı, belirsizin biliminin öne çıktığı bu zamanda, nasıl bir paradoks ise, devlet, hayatımızın en küçük ayrıntılarına kadar içimizdedir.
Devletin yanı sıra, mahalle baskısı kıvamında süren büyük gözaltı, toplum-devlet işbirliğine dayanır. Kamusal yaşamda devletin, özel yaşamda hem devletin hem de toplumun gözaltında tuttuğu Ben, kendisine yabancılaşmıştır.
Müphem kavramı koruyucu kalkan gibi… İnsanın kendini buharlaştırası geliyor.
Toplumsallık, hiyerarşik toplumdan neşet ettiği ölçüde insanı sisteme tutsak etmiştir. Yönetilmek için kurallar koyan insan, o kuralların tutsağıdır. O kurallar, o yasalar her ne işe yarıyorsa, bugün, yeryüzünde yaşayan 7 milyar insanın beş milyarı dünya nimetlerinden yoksun yaşıyor.
 
Bu uygarlığı biz kurduk ve şimdi altında eziliyoruz. Barınmak ve beslenmek gibi en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılamak için Efendiye ihtiyacımız var.
Devlete adanmış hayatlarımız kamusal alanın o melun çarkları arasında parça parça olurken ve kimliğimiz vatandaşlık numarasından ibaret iken, Efendilerden özgürlük ve insan hakları talep etmek, tam da çıkışsızlığın ifadesi oluyor; Değil mi ki devletin barkodladığı mallarıyız…
 
Biricik olma hali toplumun yüce ideallerine feda edildiği sürece insanın doğuştan sahip olduğu özgürlük ve haklarının sosyal yaşamdaki varlığı kuşkuludur.
Sahip olayım derken peşinden sürüklendiği hakları, burnunun ucuna sarkıtılmış havuç gibi hep önde giderken, özgürlüğün o koşullarda yaşanamayacağını anlamaya bir ömür yetmiyor.
Toplumsallaşmak, doğal hak ve özgürlüklerden bir tür vazgeçiştir. Bu vazgeçişin bedeli, uygarlıktır.
Doğal yaşamdan uzaklaştırırken insanı egosuyla da sorunlu hale getiren toplumsal yaşam, tepemize diktiği süper egoyu kutsar ki, Ben, insan benliğinin derinliklerinde sürgit tutsak kalsın.

Ben’i bana yasaklayan toplumsallığı hiç sevemedim.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz