MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Hayata dair yazmak
Tayfun MARO
YAZARLAR
26 Mayıs 2017 Cuma

Hayata dair yazmak

Hayata dair yazmanın, gündelik hayatı kısırlaştıran siyasal kuşatmayı aşarak seslenebilmekle ilgili olduğunu düşünüyorum. Tartışmalı bir yaklaşım olabilir ama böyle düşünüyorum. Salt siyaset, hayatın doğrudanlığı ve sahiciliğiyle mütecanis akışı bozuyor. Ağırlıklı olarak siyaset sosyolojisi üzerine yazdığımdan olmalı, kendi yazı serüvenimde bu eksikliği fazlasıyla hissediyorum.

Doğal mecrasından çıkmak ve sahicilikten yoksun olmak, insanı sadece hayata yabancılaştırmıyor fakat aynı zamanda, hayatı yok etmeye yeminli bir zalime dönüştürüyor.

Bir insanın bir insana,”gel beni yönet” demesiyle toplumsal alanda oluşan netameli ilişkilerin disipline edilmesine ben “siyaset” diyorum. Politik bir varlık olarak insanın ortaya çıkışı, toplumsallaşmanın yol açtığı yöneten yönetilen hiyerarşisi ve ilişkileriyle ilgilidir.

Gelin görün ki politize olmak, uygarlık durumunun da gerektirdiği gibi, hayatla bağların deformasyonuna yol açıyor. Ve bu bozulma, hayattan öğrendiğimiz her şeyi ideolojik yanılsamaya kurban ediyor. Gerçeklikle bağlarımız dolaylanıyor.

Siyaset insanı sisteme tabi kılıyor. Sistem kuran salt aklın tahrip ettiği yaşam alanlarında bütün renkler solarken, grinin tonlarında asık suratlı bir hayat kurgulayan siyaset, toplumu muktedire altın tepside sunuyor. Siyasetin vaat ettiği her şey, kişiye ve topluma getirdiklerinden ziyade, hayatlarımızdan götürdüklerinde ifadesini buluyor.

Kanımca, katılımcılık ilkesi ve temsil, içi boşaltılmış kavramlar olarak, siyasi gevezelik unsuru olmaktan öte bir anlam taşımıyor.

“İnsan politik bir hayvandır.” Aristoteles’in yaptığı bu soyutlama ve sınıflandırmanın amacı, özgür yurttaş ile köleyi birbirinden ayırt etmektir. Ancak, kölelik son bulduktan sonra, her insan politik hayvan oldu… Önceleri yurttaş ile kölenin arasındaki farkı ifade eden bu soyutlama ve sınıflandırma artık her insanı tanımlıyor.

Bundan yaklaşık 2350 yıl önce, “insan doğası gereği siyasi hayvandır” diyen Aristo, haklı mıydı?

O günün dünyasında siyasetin insanı yücelten bir rolü vardı; Ama sadece özgür insanı köleler karşısında yücelten aşağılık mı aşağılık bir rol… İnsanı köleden ayırt eden niteliğin insan doğasının parçası olarak görülmesi, nasıl bir garabetse artık!

Günümüzde ise, durum çok daha vahimdir. Bütün bir insanlığı önüne katıp bir avuç muktedirin ayaklarının dibine seren siyaset, vasata, hatta vasat altına indirdi insanlığın seviyesini.

Demem o ki, insan, doğası gereği siyasi hayvan ise, iki yakası hiçbir zaman bir araya gelmeyecektir.

Çünkü siyaset, mazlumların hakkını hukukunu gözetme ihtimalini hep gündemde tutar; ama muktedirlerin hukukunu her daim hâkim kılar. Yani yoksullara umut verir, varsıllara erk ve servet…

“Hayata dair yazmak” diye başladım, siyasete dair yazdım. Gündelik hayata hükmeden siyaset her şeye sirayet ediyor. Nereye el atsam siyasetin içinde buluyorum kendimi. Sistem içinde yaşamak böyle yapıyor insanı; siyasi bir hayvan…

Siyaset, yönetici/toplum ilişkisini yöneten bir disiplin olarak, kamusal yaşamda işlerin nasıl olup biteceğini belirliyor. Yani insanın ruhunu daraltan ve muktedirlerin önünde diz çökmesini sağlayan kural ve kurumları yaşatmak, siyasetin işidir. Yani siyaset doğası gereği temiz olamıyor.

Gerçi, hayata dair de olsa, insanlığa karşı işlenmiş suçların belgesi olarak yazı zaten masum değilken, siyasetin pek temiz olmayan niyetiyle hemhal olsa ne olur, diye düşünmek de mümkün...

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz