MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Milli mesele…
Tayfun MARO
YAZARLAR
4 Aralık 2017 Pazartesi

Milli mesele…

Bu bir klasiktir. Parayı ve iktidarı paylaşamadılar. Kavga çıktı. Kavga büyüyünce milli mesele oldu.

Ama hepsi bu kadar değil…

Dünya sistemi kapitalizme entegre olmuş bir ülke olarak Türkiye’nin yapabileceği ve yapamayacağı işler vardır ve bunlar yasalarla, uluslararası sözleşmelerle, teamüllerle, centilmen anlaşmalarıyla belirlenmiştir. Tam da bu nedenle, Türkiye’nin suçlanması milli bir mesele midir, yoksa uluslararası sistemin meselesi midir, açıklık kazanması gerekiyor.

Türkiye’nin uluslararası ticari ilişkileri ve ABD ambargosu birbirine girmiş… Çok büyük paralar havalarda uçuşmuş… Paylaşım kavgası çıkmış... Şimdi de bu kavga milli bir kimliğe büründürülüyor. Hâlbuki milletin bir ferdi olarak o havalarda uçuşan paralardan benim cebime girmiş tek kuruş yok… Ama çıkacak faturayı ödeyecek millet olunca mesele millileştiyse, o başka…

Gelelim “emperyalist ABD” meselesine… Ülke kapitalist sisteme dâhilse ve üstüne üstlük, iktidardakilerin emperyal güç olma hayali varsa… Dahası ABD’nin dost ve müttefikiyseniz… ABD emperyalizmini öne çıkarıp mazlum rolüne soyunamazsınız.

Bugün Meclis’teki partiler, HDP hariç, hepsi de programında pazar ekonomisini benimsediğini yazar. Üretim araçlarının mülkiyeti ve üretim ilişkileri kapitalisttir. Yani Dünya kapitalist sisteminin parçasısınız. Yani sistemin kuralları içinde hareket etme zorunluluğuz var.

Bu zorunluluğa milli çıkarlarınız nedeniyle uymadığınızı söylerseniz, ABD de milli çıkarlarına zarar geldiğini söyler ve kendi oyununu kurar. Artık kimin eli kuvvetliyse…

Kural dışı hareket ederek sistemden para götürme suçlaması var. Kuralı koyanlar böyle söylüyor.

 

Oyuna giren oynar. Üstünlerin kurduğu oyunda rol kapan Erdoğan, kurallarını çok iyi bilmediği bir oyuna girdi. Ve oynarken çok fazla hata yaptı. BOB Eşbaşkanı olmak da bu hatalara dâhildir.

Hiçe saydığı yüzyıllık Cumhuriyet değerlerinin ve birikiminin de ne anlama geldiğini, islamcı elit, bu vesileyle öğrenmiş oldu.

Peki, şimdi ne olacak?

 

Erdoğan’ın başında olduğu iktidar grubu ile Batı bloku arasında gerilen ilişkiler, kısa vadede pek düzelecek gibi değil. Türkiye, Dünya sisteminde tuttuğu yeri tartışmalı hale getirdi.

Türkiye, Doğu ile yakınlaşmaya başladı. Ancak, Doğu bloku ile yakınlaşırken Batı blokundan uzaklaşan Türkiye’nin başına bir şeyler gelmekte olduğu da aşikâr.

Başta ABD olmak üzere, Batı bloku ülkelerinin elinde tuttuğu belge ve bilgileri, iktidarı sarsmak için kullanmaya başlamış olması kuvvetle muhtemel.

Dahası Rusya ile düzeldiği öne sürülen ilişkilerin düzeldiğinden emin olmak için henüz çok erken.

 

Bütün bu olan biteni, iktidarın “yönetememe sorunu” olarak görmek yerine, yaşanan krizi “milli” ilan etmek çok tartışmalıdır, sıkıntılıdır.

Çünkü iktidarın “Doğu” tercihi ve inşa etmekte olduğu islami kamu düzeni, toplumun ancak yarısı tarafından benimsenmiştir. Oysa %50 ile toplumsal mutabakat olmayacağı, herkesin malumudur.

Yanı sıra, Osmanlı döneminin son iki yüzyılı ile birlikte, üç yüzyıldır süren batılılaşma hareketinin, toplumun en az yarısı tarafından benimsendiği bir vakıadır.

Öyle ki mutabakatın olmadığı koşullarda giderek derinleşen siyasal bunalım, ekonomiyi de etkisi altına almaya başladı.

Kriz etkisiyle olmalı… Erdoğan, varlıklarını yurtdışına kaçırmaya hazırlanan kimi işadamlarını uyarma gereği duyuyor, vatana ihanetle suçluyor. Bir tür tükeniş alameti olmalı...

Başbakan da, önemli mevkilerde bulunanların, “yanıldım” deme hakkı olmadığını söylüyor.

Rıza Sarraf da devlete ait bilgileri başka devletlere vermekle, casuslukla suçlanıyor…

Gaflet!..

Belli ki zihinler çok bulanık…

 

Uzun sözün kısası; İçinden geçtiğimiz koşullarda, toplumun tamamını kucaklayan yeni mutabakata ihtiyaç var. Ve bu mutabakat, Erdoğan’ın, Bahçeli’nin söylemesiyle gerçekleşecek gibi değil.

Olan oldu. Belli ki başımıza gelecekler, ödenecek bedeller var. Zor zamanlardayız artık.

Bu saatten sonra yapılması gereken, yeni toplumsal mutabakatla Türkiye’nin ufkunu açmak, yarayı bereyi sarmak, yeniden yola koyulmaktır.

Muhalefet bir araya gelerek, ortak bir program ile, ülkeyi nasıl düzlüğe çıkaracağını ilan etmeli

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 
 4 Aralık 2017 Pazartesi 18:48
Sn.MARO, yazınızı okurken Nazi İmparatorluğu'nun son günlerine dair okuduğum kitaplardan satırlar geldi gözümün önüne...Çünkü o satırların anlattığı bozgun havası ile sizin vurguladığınız bugünlerin "tükeniş alametleri" o kadar benzeşiyor ki... Saygılarımla.
 Lombak
 4 Aralık 2017 Pazartesi 17:11
Valla HDP'nin programı başka.Uygulamaları başka. Programda ABD ve NATO desteğinde Suriye, İran Irak'a rejim ihtiyacına karşıyız der. Ancak eski Eşbaşkan Figen Yüksekdağ, sırtlarını ABD ihracı YPG'ye dayadıklarını söyler. Piyasa ekonomisine karşı durur ama yerine ne getireceğini söylemez. Emek haklarının kazanımlarından bahseder ama saydıklarının tümü zaten mevcut sistem içinde yeniden elde edilebilir. Sadece iktidar iradesi gerekir. Dolayısıyla maskeli sistem partisidir. Halkların kardeşliği der. Belediye araçları hendek kazar. Bomba gömer. ABD gibi. PYD'ye silah yardımı gönderir. Biz onları polis yapacağız der. Çok duyduk bu hikayeleri...
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz