MENÜ
İzmir 12°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Öfkeli yarı aydınlar…
Tayfun MARO
YAZARLAR
17 Mayıs 2015 Pazar

Öfkeli yarı aydınlar…

CHP’nin sol cenahında siyaset yapanların en büyük açmazı, aralarındaki ‘yarı aydın’ sayısının sol kanat oluşumuna zarar verecek kadar çok olmasıdır. Üstelik bu insanlar haddini aşmayı kendilerine görev edindiklerinden, her koşulda ve ortamda çıkıp konuşur, fikirlerini beyan ederler.
Elbet de sorun, yarı aydının fikrini söylemesinde değil, doğru dürüst bilmediği konularda büyük bir özgüvenle fikrini dayatmasındadır.
Bir paragrafa dört yazım, üç bilgi yanlışı sığdıracak kadar becerikli olan bu hadsizler, bir de ders vermeye kalkıştıklarında iyice tahammül edilmez oluyorlar. Her gün, bir yerlerde, bir şekilde karşınıza çıkıp sinir bozmak konusunda inanılmaz yetenekliler.
 
Cahillere sözüm yok. Onlar, öğrenmeye açık ve samimi oluyorlar; Aralarından nice bilge insan çıkmıştır. Benim onlardan öğrendiğim çok şey var.
Buna karşın, yarı aydınlar, gerçekten tahammülü güç insanlar; yarım yamalak okuduklarından, her şeyi yarım yamalak biliyorlar. Ve o sığ bilgilerinin, dünyanın bütün meselelerini izah ettiğini zannediyorlar.
Genellikle sol cenahta mevzilenen ve devrimciliklerine toz kondurmayan yarı aydınlar, aslına bakarsanız, her zaman, statükonun en yaman muhafızları olmuşlardır.
 
Solda siyaset yapmak için belli bir bilgi birikimine ve düzenli okumaya ihtiyaç var. Maalesef böyle...  Sağda ise, liderin karizmatik kişiliğinin ardına takılıp gitmek yetiyor. Hiçbir zahmet gerektirmez. Bilmeniz gereken hiçbir şey yoktur. İnanmak yeter koşuldur.
Solun bilgiyle olan ilişkisi, aklı karışık insanların, verilmiş yanıtların ardından gitmek yerine, soru sormayı tercih etmeleri sonucu ortaya çıkmıştır.
Mısırlı Terzi Hermes, İdris Peygamber de denir, her ne kadar; “Yaşarken zaman ve mekân ile sınırlıyız. Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz.” demişse de; Bundan 2500 yıl kadar önce, doğa filozofları, “ilk nedeni” sorgulamak gerektiğini düşünmüşler ve soru sormaya başlamışlar…
İşte, o gün bu gündür, bilginin peşinden gidenler genellikle soru soranlar oluyor ve bu insanlar da genellikle solcu oluyor.
Tabii ki, her solcu, bir sürü şeyi bilmek zorunda değildir. Katiyen böyle bir zorunluluk yoktur. Sadece, iddialı laflar edenler, büyük konuşanlar, önüne gelene eleştiri niyetine hakaret edenler için söylüyorum; Bilmek zorundasınız.
 
Derdimi çok sık karşılaştığım bir eleştiri üzerinden açıklamaya çalışayım;
Osmanlı İmparatorluğu, 1839-1908 döneminde yavaş ve yüzeysel, 1908-1922 döneminde hızlı ve kapsamlı örgütlenmeyle kapitalist sisteme entegrasyon süreci yaşadı. 1922’den sonra bu entegrasyon sürecini sürdüren; Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Hal böyle iken, Atatürk, CHP, altı ok, emperyalizm, devrim falan diyerek, sözüm ona soldan eleştiri yöneltenleri anlamakta güçlük çekiyorum.
Emperyalizm okumalarını hala Lenin üzerinden yapanlar, tek kutuplu dünyada olup bitenlerden bihaber atıp tutuyorlar. Kurtuluş savaşının antiemperyalist karakterinden söz ediyorlar ama Cumhuriyet döneminde antikapitalist politikalara hiç itibar edilmemiş olmasını izah edemiyorlar.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, üretim ilişkileri de, mülkiyet ilişkileri de kapitalist sistemin kurallarına göre düzenlenmiştir. Karma ekonomik ve/veya devletçi uygulamalara başvurulan dönemlerin de sol ideoloji ile yakından uzaktan ilgisi yoktur. İzmir İktisat Kongresi bunu teyit eder. Türkiye her zaman kapitalist sistemin bir parçası oldu.
Her kişiyi tek tek yakalamayı hedefleyen küresel kapitalizmin artık sınırları ve devletleri ayak bağı olarak gördüğü yeni dünya düzeninde, emperyalizmi geçen yüzyılın ulus devlet referanslarıyla tanımlamak, Kemalistlere ve 80 öncesinde kalmış devrimcilere mahsus bir tutum olmalı.
 
Türkiye’nin kapitalist sistemin bir parçası olduğu gerçeğini yok sayarak Kemalizm üzerinden solculuk taslayanların söylediklerini ben anlayamıyorum. “Kapitalizme evet, emperyalizme hayır!” demek, solcu olmaya engel değilse, Kemalizm, “kapitalist solculuktur” demek suretiyle işin içinden çıkılabilir… Belki de, bu açıdan bakınca, Kemalizm ile sosyal demokrasi arasında daha mantıklı bir bağ kurulabilir.
 
CHP’de keskin solcular ve Kemalistler arasında, sosyal demokrasinin emperyalist bir dayatma olduğunu söyleyenlerin sayısı hiç az değil; Parti programını doğru dürüst okusalardı, CHP’nin sosyal demokrat ideolojisi olduğunu öğrenirlerdi. Kaldı ki, CHP’de sosyal demokrat kimlik, yetmişli yıllardan beri benimsene gelmiştir.
Sosyal demokrasinin güncel sorunları ve açmazları ile CHP’nin sosyal demokrat kimliğini birbirine karıştırmak, yarı aydınlara mahsus bir garabet olmalı.
 
Yarı aydın yarım yamalak solcular, kendileri gibi düşünmeyenlere, sorunlara farklı bakış açısı getirenlere tahammül edemiyorlar; Bir fikri, bir düşünceyi tartışmak yerine, yıkıcı bir dille saldırmayı tercih ediyorlar. Onların siyasetten anladıkları bu…
 
Solda söz söylemek zordur, çok emek vermek gerekir. Ne yazık ki, yarı aydınlar bunu hiçbir zaman öğrenemeyecekler.
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz