MENÜ
İzmir 14°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Tanrı bana bir meleğini yolladı…
Teodora HACUDİ
YAZARLAR
9 Eylül 2015 Çarşamba

Tanrı bana bir meleğini yolladı…

Eski bir okul arkadaşım aradı,
kurban adağı varmış,
benden dağıtmamı istedi,
düşünmeden evet dedim.
“ Ama benim mahallede
Suriyeli mülteci,
Kürt,
Roman,
Türk,
çok farklı etnik gruptan insan var,
hepsine vermem lazım” dedim.
“Saçmalama,
yeter ki ihtiyaç sahibi insanlara dağıtılsın” dedi.

Arkadaşımın haklıydı,
gerçekten de saçmalamıştım.
Müslüman Türk olan arkadaşım
Hristiyan Rum olan benden,
kendi inancına göre yaptığı adağı dağıtmamı isterken
zaten ayrım yapmış olamazdı,
ayrımı yapan bendim.
Ama ne yalan söyleyeyim
mülteci bebekler için bebek mamaları toplarken
o kadar çok tepki almıştık ki,
artık kendimden bile çekinir olmuştum.

 1’er kiloluk itinayla poşetlenmiş etler geldi,
destek için karşı komşum Dilek’i çağırdım,
hani Ramazanda evine gelen erzak yardımını
kendisinden daha muhtaç bir aileye götürecek kadar
gönlü zengin Çingene arkadaşımı…

Oturduk ev ev mahalledeki ihtiyaç sahiplerini belirledik,
bu arada Dilek’i sıkı sıkı tembihledim;
“Sen de al,
hatta bu akşam pişir,
bak bu arkadaşım da çocuk sahibi olmak için çok uğraştı,
onun duaları kabul olur,
Allah sana da hayırlısıyla bir çocuk nasip eder” diye…

Dilek’in çocuğu yok,
çok istiyor,
devamlı doktorlarda,
imkânları dâhilinde tedavi olmaya çalışıyor.
Bizler ANAdolu kadınıyız,
ne olursa olsun adaklarımızdan vazgeçmeyiz.
Bizim ofis ahalisi işimiz nedeniyle genellikle arazideyiz,
nerede cami, kilise, mescit, havra, türbe varsa
bizler oradayız.
Biz dediğim 3 kadın,
biri bendeniz Hristiyan,
diğer iki arkadaşım da Müslüman,
biri Sünni öteki Alevi.
Gittiğimiz mabetlerin farklı farklı söylenceleri var,
mesela Havra sokağında bulunan Sinyora Sinagogu’nun
bahçesinde yetişen ağacın meyvesinin
çocuk sahibi olamayan kadınlar için şifa olduğu söylenir.
Kışı bekliyoruz,
ağaç meyve verir vermez Dilek’e getirmek için.
Dilek’i bizim tünele de soktuk,
eskilerden,
çok eskilerden
Hristiyanların “Sütveren Meryem”
Müslümanların “Süt Kuyusu” dediği dua evine…

Tüm bunları yaşarken,
günlerden 8 Eylül olduğunu fark ettim,
biz Hristiyanların inancına göre
Kutsal Annemiz Meryem Ana’nın doğum günü,
tesadüfün bu kadarı da olur mu diye düşünmeden de edemedim…

Dün akşam bizim evin havası ağırdı,
15 yaşındaki kızım
yeni tanıştığı yaşıtı bir gencin
tacizine uğramış,
Rum olduğu için aşağılanmıştı.
Kızım çok üzüldü
benimse yüreğim bir kez daha çok acıdı.
“Alış artık bunlara,
değiştiremezsin,
ben de çok yaşadım,
sen de yaşayacaksın.
Dünyanın her yerinde faşist insanlar var
ve inan bana bunu sadece sen yaşamıyorsun”
diyebildim…

Haykırmak istediğim çok şey olmasına rağmen
söyleyebildiklerim bu kadardı.

Pazartesi günü benden
6 – 7 Eylül olayları için bir konuşma yapmam istenmişti.
Ailemin yaşanmışlıkları sorulduğunda,
babamın anlattığı tek şey geldi aklıma.
Rahmetli babam yaşanan acıları anlatmamış,
tam aksine
o olaylar esnasında
onu saklayarak
hayatını kurtaran
Türk kuyumcudan bahsetmişti sadece.
Babam çocuklarına nefreti değil de,
sevgiyi aktarmayı uygun bulmuştu.
Ben babamın kızıyım,
aksini beklemeyin benden…

Arda arda gelen saldırılar,
artık sayamadığımız şehit haberleri,
dibimizde ama bir o kadar da içimizde olan savaş,
öfke,
nefret,
belirsizlik,
bilinmezlik…
Tüm bunlarla uyku zaten haram olmuşken
nefret de kapıma dayanmıştı.
Dua ettim,
biraz huzur ve barış için dua ettim
ama ona rağmen çok kötü bir gece geçirdim.

Bu sabah da kötü kalktım,
duş aldım,
hazırlanıp evden çıktım.
Fuarın içinde süvariler atlarıyla beraber tören için hazırlanıyorlar.
İster istemez aklıma bir gencin dün kızıma söyledikleri geldi;
“sor bakalım dedene, sizi döktüğümüz denizin suyu soğuk muymuş?”
Yüzümde acı bir tebessüm…

Yine dua ettim,
biraz huzur,
biraz barış için dua ettim.
Tanrı bu sefer sesimi duydu,
önümden giden bir anne ve çocuk,
çocuk down sendromlu,
atlarla resim çekilmek istiyor,
anne “olmaz geç kaldık, dönüşte çekeriz” diyor,
çocuk ısrar etmiyor.
Anneyi durdurdum;
“törene gidecekler,
 dönüşünüzde atlar burada olmayacak,
gelin kırmayın çocuğu,
şimdi çekin resmini” dedim.
Anne durdu,
 telefonuyla çocuğunun resmini çekti…

Down sendromlular çok özeldir,
down sendromlular yüreklerinde
kötülük,
öfke,
nefret,
ihtiras barındıramazlar.
Ben onların yeryüzünde yaşayan melekler olduğuna inanırım,

Çocuk resim çekilirken bana döndü ve kocaman gülümsedi.
Bu sabah Tanrı mutlu olmam için bana bir meleğini yollamıştı…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Dilek Ulucay
 10 Eylül 2015 Perşembe 00:05
Yuregi guzel insan yine aglattin beni 💖💖💖
 Gönül Pekin.
 9 Eylül 2015 Çarşamba 23:22
Yazınızı okudum ,Duygulandım ,Sizin gibi güzel yürekler ,Iyiki var .Çok Yaşayın Mutlu olun ,
 fatoş das
 9 Eylül 2015 Çarşamba 22:59
Dünyanın her yerinde iyiler de var kötüler de biz her dinden ve her kültürden insani sevmeyi öğrendik ailemizden,yaradan dan ötürü sevmeyi ,o delikanlı ne yazıkki nefreti de öğrenmiş can yakmak için inşallah bir gün o da sadece"yaradan dan ötürü sevmeyi" öğrenir sevgiler
 
 9 Eylül 2015 Çarşamba 15:29
Sevgili Teodora yazını okudum.y ürek güzelliği her kula nasip değil.Ne mutlu sana.İnsan olmak bu dünyada kolay değil...IZIMIZIN Yaşadığı şansızlıküzdü beni. Seni seviyorum iyi insan
 Leyla Yılman
 9 Eylül 2015 Çarşamba 14:34
Herkes içindeki INSANı ortaya çıkardığında dünya cennet olacak !
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz