MENÜ
İzmir 13°
Ege'de Sonsöz
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Toplu taşıma mı, toplu eziyet mi?
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
26 Haziran 2014 Perşembe

Toplu taşıma mı, toplu eziyet mi?

Ne Cumhurbaşkanlığı seçimleri, ne Tekme’leddin-Ekmeleddin açmazı, ne İzmir’in mallarının ham hum şaralopu, ne sıcak, ne Ramazan pidesinin gramajı, ne o, ne bu, ne şu…
Demiş olayım; 29 Haziran Pazar gününden, ama özellikle uygulamanın en net yüzümüze çarpacağı 30 Haziran Pazartesi sabahından itibaren İzmir’in tek gündemi olacaktır, o da İzmir ulaşımıdır. Ya da ulaşılamaması!
 
‘Ana yemeğimiz’ İzmir’de başlatılacak olan yeni ulaşım sistemi,
Öteki konular ‘ara sıcak/soğuk/garnitür’ olacağına göre…
Mmezeleri/sosları geçip ana yemekten çöplenmeye başlayalım derim.
Bilerek ‘çöplenme’ diyorum; çünkü bu yemek, ‘ye ye bitmez’ gibi duruyor gözümüzde. Kimbilir kaç yazı konusu olacak, belirsiz!
 
Sadede gelirsek…
İki gün önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin açıkladığı ‘İzmir ulaşımında devrim: Tüm otobüsler raylı sisteme’ başlıklı haber, her devrim(!) gibi cümlemizi derinden sarstı. Titretti.
Öyle titretti ki, hala kendimize gelemedik, sistemi bizzat deneyerek öğrenmeye çalışırken korkarım ‘epilepsi’ geçirmemiz de işten değil!
Zira, yeni getirilen ve ‘artık bundan sonra daha rahat, daha konforlu, daha hızlı taşınacaksınız’ diye duyurulan toplu taşıma sistemi, bildiğimiz bütün yolları tümüyle değiştiriyor, Büyükşehir’in ifadesiyle ‘ezberlerimiz bozuluyor.’
Ezber bozmak her ne kadar devrimci bir kelime gibi şık ve havalı dursa da…
‘Her bozulan ezber, illa ki halkın yararına olacak’ diye bir ezber yok!
Önyargılı olmasam da sorgulayıcı, şüpheci yaklaşmakta her zaman fayda vardır bakışını muhafaza ederek; önümüze konulan yemeği, her gün toplu ulaşımı kullanan bir İzmirli olarak incelediğimi söylemekle işe koyulacağım.
 
Toplu ulaşımı kullanan her İzmirli gibi, bu yemeğe ‘iştahla’ bakmadığım kesin.
Çünkü belediyenin ezber bozmak dediği düzen, hepimiz gibi benim de alışkanlıklarımı yıkmak/değiştirmek/zorlamak üzerine kurulu.
Ve alışkanlıklar… İçinde her zaman ‘huzur, rahatlık, konfor, neşe’ vs. olmasa bile sürdürülmesi en kolay, içine en rahat gizlenilebilecek vahalarken.. Bünyenin tüm kimyasını yıkmaya yönelik bu devrime, sevinçle ‘ne iyi ettiniz de bunu akıl ettiniz, hayatımıza sayenizde renk geldi’ diyecek bir insan evladı da çıkmayacaktır.
Nitekim sosyal medyayı sallayan kampanyalar, imza ve isyan toplantıları, ültimatomlar daha şimdiden ortada…
 
Yapılmak isteneni anlıyorum.
Uzun zamandır hemen herkesin… Özellikle Basmane/Konak/Alsancak ‘şeytan üçgeni’ güzergahlarda tren katarları gibi uzanan otobüsler nedeniyle ister özel araçta, ister takside, ister otobüslerin içinde tıklım tıkış halde, akamayan trafik yüzünden bedbaht olduğunu/olduğumuzu…
Hem aksayan trafikten, hem yolcu sayısına özellikle sabah-akşam saatlerinde yetişemeyen otobüslerden, hem kent içindeki otobüs sayısının fazlalığından,
 Dağı taşı 10 dakikada aşıp Şair Eşref’te, FevziPaşa’da, Gazi Bulvarlarında tıkılıp kalmaktan, araç (özellikle otobüs) trafiğinde sıkışıp kalmaktan, 10 dakikalık yolu neredeyse 1 saatte kat etmekten muzdarip yolcuların haklı kızgınlığını/bıkkınlığını biliyorum.
Büyükşehir’in yeni ulaşım sistemiyle trafikteki otobüs sayısını Şair Eşref Bulvarı’nda yüzde 72, Fevzipaşa Bulvarı’nda yüzde 35, Gazi Bulvarı’nda yüzde 56 oranında azaltmayı hedeflediğini öğrenmek; ‘şeytan üçgeni’ olarak adlandırılan bölgede trafik yoğunluğunun azalacağını (şimdilik) kağıt üzerinde görmek, yine de yolcu olarak beni mutlu etmiyor.
Çünkü tek mesele, alışkanlıklarımın (zoraki) değiştirilecek olması değil. Asıl mesele, değiştirilen alışkanlıklarımın yerine konulacak seçeneklerin, gerçekten söylendiği gibi ‘hayatımı daha rahat, daha konforlu, daha pratik hale getirip getirmeyeceği’ endişesi.
Yani… Gideceğim yere eskisinden daha çabuk mu varacağım?
Gideceğim yere eskisinden daha rahat mı ulaşacağım?
Eskiden tek veya iki araçla gittiğim yere, şimdi 3 veya 4 araç değiştirerek gitmek zorunda kalırken, vaat edilen konforu sahiden bulabilecek miyim?
Dün tıklım tıkış otobüslerde, bazen yetmeyen klimalarla yapış yapış giderken; sistem devreye girdikten sonra salon/balkon yayılarak püfür püfür mü yolculuk yapacağım?
Eskiden 1 saatte ulaştığım mesafeyi, artık yarım saat/45 dakikada mı kat edeceğim?
Otobüse ulaşırken ve indikten sonra güzergahıma daha güvenli/daha aydınlık yollardan mı gidebileceğim? Çocuğum için endişelenmeyecek miyim?
Madem ki bu yeni devrimci sistem beni daha çok metro, daha çok İzban, daha çok vapur kullanmaya teşvik ediyor; artık daha fazla metro, daha fazla vapur, daha çok İzban mı bulacağım? Yoksa duraklarda/istasyonlarda/iskelelerde daha fazla mı bekleyeceğim?
Hiç tanımadığım insanlarla samimiyetimi daha mı fazla ilerleteceğim?
 
Her değişikliğe tepki normaldir.
Alışkanlıkları değiştirmeye yönelik her şeye, hepimizin refleks göstermesi olağandır.
Hafta başından itibaren, biliyorum ki İzmir’de tam bir kriz yaşanacaktır.
Durumdan haberdar olanlar ve güzergahların değişmesine şiddetle karşı çıkanların yanı sıra güzergahların değiştiğinden/bazı hatların tamamen kaldırıldığından haberdar bile olmayan çok sayıda İzmirli var zira.
Buna bir de yaşlıyı, engelliyi, hamileyi ekleyin ve olabilecekleri hayal edin.
Bu arada, üzerinde 4 yıldır çalışıldığını öğrendiğimiz yeni sistemin, İzmirliye niye 4 günde anlatılmaya çalışıldığını da sorabilirsiniz…
İZBAN’ın şu haliyle bile yetmezken, yeni sistemde bu yükü nasıl kaldıracağını da…
Metro’nun tüm hatlarıyla açılışının niye beklenilmediğini de…
 
Avrupa’da bütün büyük kentlerde sistemin ‘şehir merkezlerine mümkün olduğu kadar otobüs sokmama’ üzerine kurulu olduğunu, ‘kapının önünde bin/kapının önünde in’ sisteminin ilelebet yürütülemeyeceğini bilen biri olarak, yapılmaya çalışılanı anlasam da… ‘Haklı olabilirler, denemekten ne çıkar, İZBAN’a da alışmakta zorlanmadık mı, ama alışınca ‘aman ne iyi ettiler de bu sistemi kurdular’ diye dua etmedik mi’ diye kendi kendimi mırıldansam da…
‘Sistemi denemek için zamanlama iyi. Okullar yok, tatile çıkan çok, üstelik Ramazan’da yaşlı yolcu az’ gibi akıl yürütmeleri yapsam da…
Ne yalan söyleyeyim, canım sıkkın.
Metronun tamamı bitmemiş, vapurların tamamı gelmemiş, İZBAN hattı sadece İZBAN çekerlerine ait olmamış, raylar yolcu trenleri, yük katarlarıyla ortak kullanılırken, TCDD’nin de bu rayları en azından gündüz İzban’a bırakmaya niyetli olmadığı görülürken…
‘Daha rahat, daha konforlu, daha hızlı olacak’ diye ‘devrim’ iddiasıyla önümüze konulan yemeğe iştahla bakmam mümkün değil.
Umarım, bu başlangıç/deneme arifesinde hiç değilse büyük yığılmanın yaşanacağı Halkapınar gibi büyük ve karışık aktarma merkezlerinde, şaşkın şebelek nereye/nasıl gideceğini bulmaya çalışacak yolculara ‘danışma/halkla ilişkiler hizmeti’ verecek çok sayıda görevli olur.
Umarım, tüm duraklara ışıklı yol/yön levhaları kısa sürede konulur.
Umarım, yolcuyu ne güneşten, ne yağmurdan koruyan işlevsiz duraklar, -artık daha fazla yolcuyu barındıracaklarına göre- bir an önce değiştirilip durmaya değer hale getirilir, vatandaşa ağaç gölgesi aratmaz.
Umarım, her yer bilgilendirme levhaları/duyuruları ile donatılır.
Umarım sabah 08.00’ten akşam 23.00’e kadar şikayetlere açık olduğu bildirilen 320 0 320 No’lu telefon ciddiyetle çalışır, hem bu telefona, hem ESHOT internet sitesine gelen şikayetler, hem de haber portallarında ilgili konunun altına yapılan yorumlar ciddiye alınıp incelenir.
Umarım sisteme bir ay içinde alışılacağını bekleyen yetkililer, alışılamayan ve aksadığı çok bariz olan hatlarda inatlaşmadan gereğini yapar.
Umarım, toplu taşıma ‘toplu eziyete’ dönüşmez.
 
Madem ‘yemek’ metaforunu kullandık yazının başında; sonunu da öyle bağlayalım.
Umarım, ‘misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ durumuyla karşı karşıya kalınmaz!
Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Ahmet Günbaş
 7 Temmuz 2014 Pazartesi 18:17
İzmir, İzmir olalı böyle zulüm görmedi! Bu oldubitti hemen son bulmalı!
 yiğit
 6 Temmuz 2014 Pazar 01:12
medeniyet in-bin-in-bin'se kalsın!
 ibrahim
 5 Temmuz 2014 Cumartesi 10:26
3 vesait ve bolca yürümeyle gittiğim güzergahımı artık 5 vesait, bolca bekleme ve daha çok yürüme ile gidebiliyorum.Ve başkada seçeneğim yok.90 dk içinde seyahat edemiyorum.Ben buna iyi yapmışlar diyemem.Günümün toplamda 4-4,5 saati yollarda geçiyor artık.
 murat bozkurt
 3 Temmuz 2014 Perşembe 21:18
bir muhalif olarak yeni sistemin hakkını inkar edemem .. aziz kocaoğlu farkında olmadan çok büyük bir beceriye imza attı...
 İbrahim Yüncü
 3 Temmuz 2014 Perşembe 08:12
Yazınızda, altını çizmemiz gereken önemli bir uyarı var! Belediyelerimizin eksiği ne yazık! Ben metro'dan inip şaşkın şaşkın nereye gideceğimi belirlemeye çalışırken YÖNLENDİRME yapacak bir görevli yoksa sistem kaos yaratır.
 karpuzman
 30 Haziran 2014 Pazartesi 11:12
Almanya'da uzun seneler çalıştım, iş için devamlı gidip geliyorum. Bu şehrin de 2 tane muhteşem mimarida Garı olduğunun farkında mısınız?
 Karpuz Adam'a
 30 Haziran 2014 Pazartesi 10:33
TCDD ezberini anlatıyorsun. Avrupa'da metropollerde Doğu-Batı-Kuzey-Güney Garları vardır. isimleri bile öyledir. Gare de Nord, Gare de Sud gibi. Brüksel'de de böyledir. Şehir içinde ulaşım metro ile sağlanır. Sen uzaktan bakıyorsun ve göremiyorsun, çünkü niyetin yok, ben Paris'te yaşıyorum, Londra'yı iyi biliyorum. Sen?
 karpuzman
 29 Haziran 2014 Pazar 22:10
"TCDD trenleri İzban hattini terkesin" demek, sehirlerarasi rayli ulasimin sehrin en merkezi noktalarinda sonlanmasi gerektigini bilmemek demektir. Avrupa'nin herhangi bir sehrine bakiniz.
 Bucalı Hanım
 27 Haziran 2014 Cuma 14:07
Uygulamanın başladığı ilk üç günün alışma süreci olduğu düşünülerek acaba özendirici olması açısından toplu ulaşım ilk üç gün bedava olamaz mı?
 yorumcu
 27 Haziran 2014 Cuma 13:35
çankayadan gelen yüksek yüksek bürokratlardan daha ne bekliyorsunuz ki? BUCA LİSELİLERin dediği gibi tek yönlü yollar açılmalıdır.. Esnafın kaldırımı değil, asfaltı işgallerine son verilmelidir.. hayal benimki de işte..
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Ege'de Sonsöz